Ukrayna kurtlar sofrasında…

“Barış” sosuna bandırılmış emperyalist pazarlık

Ukrayna, emperyalist kurtlar sofrasında pay edilmek isteniyor. Zelenski rejimi ABD-NATO cephesinin piyonu olarak bu kanlı oyunda rol onuyor. “Barış” söylemleri ise, bu sofra etrafında toplanan güçlerin doyumsuzluğunu örtmeye yarayan inceltilmiş diplomatik maskeden öteye bir anlam taşımıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 25 Nisan 2025
  • 08:00

“Halihazırda ABD emperyalizmi ve batılı emperyalist müttefikleri, onların saldırı ve savaş örgütü NATO ile Rusya, Ukrayna üzerinden çok yönlü ve çok boyutlu bir savaş halindedir. Ukrayna bu büyük çatışmanın yalnızca bir sahnesi ve Ukrayna halkı ise masum bir kurbanıdır. Savaş gerçekte batılı emperyalistler ile Rusya arasında sürdüğü içindir ki, yol açtığı önemli ve kapsamlı sonuçlar da tüm dünyayı dolaysız olarak etkilemektedir.”1

Çok duyarız, çok tekrarlarız: Kendi öznesi olamayan başkalarına nesne olmaya mahkumdur!”

Ukrayna üç yılı aşkın bir süredir emperyalist pazarlıklarda nesne olmaya devam ediyor. Bu pazarlıklardan sonuncusu 17 Nisan’da Fransa’da gerçekleştirildi ve Ukrayna yeniden “ameliyat masasına” yatırıldı. Uzun süren ameliyatın önümüzdeki hafta Londra’da yinelenmesine karar verildi.

Ukrayna, emperyalist güçlerin çıkar hesapları üzerinden lime lime ediliyor. 17 Nisan'da Paris'te toplanan ABD, Fransa, İngiltere, Almanya temsilcileri, “barış” adı altında savaşın seyrini ve bölgenin kaderini yeniden biçimlendirme çabasına girişti. Masada Ukrayna da vardı; fakat bir özne olarak değil, üzerinde pazarlık edilen bir nesne olarak. Yirmi birinci yüzyılın emperyalist politikaları, artık gizli diplomasi salonlarında değil, “barış çerçevesi” gibi cilalı terimlerle kamuoyuna sunuluyor. Ancak içerik değişmedi. Avrupa kıtasının doğusunda süren yıkımın asıl nedeni, büyük sermaye gruplarının çıkarlarına dayanan yeni bir paylaşım savaşı stratejisidir.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio zirve sonrası “umut” mesajları verirken süreci Ukrayna’nın sorumluluğuna bırakması, ortada “umut edilecek” bir şey olmadığını gösterdi. 

Trump yönetimi, çatışmanın ekonomik ve askeri yükünü Avrupalı “müttefiklerine” devretmeye çalışıyor. Bu strateji, Trump yönetiminin “önce Amerika” politikasıyla bağlantılıdır. Ukrayna’nın “özgürlüğü” için verilen savaşın, gerçekte Batı kapitalizminin Rusya’yı çevreleme ve enerji yollarını denetim altına alma çabası olduğunu bilmeyen kalmadı.

Paris görüşmeleri bu bağlamda değerlendirildiğinde, ortada barış iradesinden çok, savaşın yönetilmesine yönelik emperyalist koordinasyon çabası olduğu görülüyor. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot’nun, görüşmeleri “başarı” olarak tanımlaması, emperyalist devletlerin iç uyumlarını sağlama yönünde adım attıklarına işaret ediyor. Macron’un Washington ile Avrupa arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine vurgu yapması da bu sürecin Ukrayna halkının çıkarlarından ne kadar kopuk olduğunu gözler önüne seriyor. Savaşı sürdürmek isteyen emperyalistlerin anlaşmaya varması, Ukrayna halklarının yaşadığı felaketlerin derinleşeceğine işaret ediyor.  

Anlaşma üzerine laflar edilse de bu aralar Avrupa’da da çelişkiler derinleşiyor. Almanya’da Taurus füzelerinin Ukrayna’ya gönderilip gönderilmeyeceği meselesi, sadece teknik bir silah sevkiyatı değil; Berlin’in emperyalist blok içindeki konumunun yeniden tanımlanması anlamına geliyor. SPD lideri Klingbeil’in “Avrupa’da en büyük askeri desteği vermeliyiz” açıklaması, Almanya’nın tarihsel militarizmine olan özlemine işaret ediyor. Eski Şansölye Scholz’un bile bu konuda çekincelerini dile getirmesi, meseleye dair burjuva merkezde yaşanan kararsızlığı gösteriyor. Scholz’un, Taurus füzelerinin Alman askerlerinin hedef yazılımı olmadan kullanılamayacağı açıklaması ise Almanya’nın fiilen savaşın bir tarafı olabileceğini açıkça ortaya koyuyor.

Moskova’dan gelen “Taurus teslimatı Almanya’yı savaşın tarafı yapar” uyarısı, emperyalist ittifakların çatışmaları da içinde barındırdığını gösteriyor. Rusya, bu tür açıklamalarla Batı’daki ayrışmaları derinleştirmeye çalışırken, kendi saldırgan politikalarını “savunma” pozisyonunda gizliyor. 

Kremlin’in barış görüşmelerinde öne sürdüğü “denazifikasyon” talebi, Batı medyası tarafından çoğu zaman bir propaganda aracı gibi sunulsa da bu söylemin temelsiz olduğu söylenemez. 2014'teki Maidan darbesinden bu yana Ukrayna'da iktidara gelen yönetimlerin içinde, özellikle Azov Taburu ve benzeri faşist paramiliter yapılar aktif biçimde yer aldı. Bu gruplar, sadece savaş sahasında değil, siyasal karar mekanizmalarında da etkili oldu. “Demokrasiyi savunma” lafları etmeye meraklı olan Batılı emperyalistler, Rusya’ya karşı konumlanan Neonazileri yıllardan beri destekliyor. 

Zelenski yönetiminin, sözde liberal söylemler arkasına saklanarak bu faşist güçlerle iş birliği yapması; azınlıklara, sol muhalefete ve sendikal yapılara yönelik baskıları sürdürmesi, Ukrayna’yı ırkçı-otoriter faşizan bir rejime dönüştürdü. Bu gerçek, Rusya’nın “denazifikasyon” talebinin yabana atılacak bir şey olmadığına işaret ediyor. Hal böyleyken, Batı’nın Ukrayna’yı “özgürlük ve demokrasi” sembolü olarak sunma çabası, ancak kaba bir riyakarlık gösterisi olabilir. Ukrayna, Batı için jeopolitik bir taşeron, Rusya içinse tehdit oluşturan bir NATO ileri karakolu haline getirildi.

Bu bağlamda, Kremlin’in “denazifikasyon” söylemi sadece retorik değil; Rusya’nın NATO kuşatmasına karşı geliştirdiği askeri hamleler için ideolojik bir meşrulaştırma aracıdır aynı zamanda. Ancak burada asıl trajedi, bu söylemin haklı olduğu noktaların, Rusya’nın emperyalist niyetleriyle kirletilmesidir. Gerçek anti-faşist mücadele ne Kremlin’in rotasında ne de Pentagon’un çizdiği sınırlarda mümkün olabilir.

***

Paris görüşmelerinin ardından yapılan açıklamalar, enerji altyapılarına yönelik saldırılara ilişkin 30 günlük moratoryumun sona erdiğini gösteriyor. Yani savaş yeniden kızışacak. Görüşmelerin ardından ne Ukrayna ne Rusya saldırılarını durdurdu. Dnipro, Sumi ve Harkiv’e yönelik insansız hava aracı ve füze saldırıları sürerken, sahadaki gerçeklik masadaki diplomasiyi gölgelemiş durumda.

Bu süreçte en çok kaybeden yine masum Ukrayna halkı. Ne Batı’nın “özgürlük” söylemi ne Rusya’nın “denazifikasyon” iddiası Ukrayna’nın gerçek sorunlarını çözüyor.

Emekçilerin, işçilerin, yoksul köylülerin bombardıman altında yaşam mücadelesi verdiği bir ülkede, yapılan her görüşme sadece yeni pazarlıkların zeminini oluşturuyor. 

Ukrayna, emperyalist kurtlar sofrasında pay edilmek isteniyor. Zelenski rejimi ABD-NATO cephesinin piyonu olarak bu kanlı oyunda rol onuyor. “Barış” söylemleri ise, bu sofra etrafında toplanan güçlerin doyumsuzluğunu örtmeye yarayan inceltilmiş diplomatik maskeden öteye bir anlam taşımıyor.

Gerçek barış, halkların iradesiyle ve emperyalizme karşı mücadeleyle mümkün olabilir. Ne NATO’nun “savunma ittifakı” masalları ne Kremlin’in “faşizmle mücadele” yalanları bu gerçeği değiştirebilir.