Ukrayna Savaşı'nda taraflar üç yıl sonra yeniden İstanbul’da bir araya geldiler. “Karşılıklı anlaşma adımı” olarak ilk görüşmede her iki taraftan biner esirin takas edileceği açıklandı. Bu anlaşmanın adım adım süresiz ateşkese varması bekleniyordu. Ancak görüşmelerin nasıl süreceği halen belirsiz. Trump'ın Putin'le konuşması beklenecek. Tabii Avrupalı emperyalist merkezlerden yine bir sabotaj gelmezse. Nitekim AB şefleri, zaman geçirmeden Rusya’ya yeni yaptırım çağrıları yükseltip, dondurdukları Rus varlıklarından aldıkları faizleri, silah alması için Ukrayna'ya vermeye devam edeceklerini ilan ettiler.
İstanbul'daki görüşme böyle bir atmosferde gerçekleşti ve bin esir takası önemli bir adım sayılır hale geldi. Bu noktaya gelinmesinin bile engellenebileceği söyleniyordu. Zira başta İngiltere, Almanya, Fransa olmak üzere, Avrupa’daki emperyalist ülkeler bunun engellenmesi için çabaladılar. 2022'deki görüşmelerde yakalanan mutabakatı, daha önce yapılan Minsk görüşmelerinde olduğu gibi sabote etmişlerdi. Ama onlar için de savaşın sürdürülebilirliğinin zor olduğu bir noktaya varıldığı açık. Fransa bir yandan savaşı “farklı metotlarla” sürdürmeyi vaat ederken diğer yandan kendi ordusuna “yetmeyen” silah üretimini Ukrayna'ya aktaramayacaklarını itiraf ediyor. Ne Ceasar topları ne F-16 “yardımları” savaş sahasında durumu değiştirebilecek nitelikte. Ki bunun için Fransız ve Alman savaş sanayisi üretimi katbekat artırmış olmasına rağmen, zirve yapan silahlanma histerisinin belirlediği hedeflere ulaşamıyorlar.
***
Bu gelişmelerin sinyali Trump'ın kazanması sonrasında toplanan ilk G-7 zirvesinde verilmişti: Amerikalı temsilciler tarafından azarlanan Avrupalı emperyalistlerin hazırladığı Rusya karşıtı bildiri ilk kez Amerikan vetosuna takıldı. Bu durum elbette Amerika'da Biden yerine gelen Trump'ın “barış yanlısı” olmasından değil, iki savaş baronu arasındaki taktik farklılıklardan kaynaklandı.
Burada dikkat edilmesi gereken şey, görüşmelere üç yıl öncesinde kalınan yerden başlanmaması. Somut olarak o günden sonra yaşananlar her iki tarafın kozlarını da tercihlerini de değiştirdi. Rusya askeri ilerleyişiyle Ukrayna'nın yüzde yirmisine yakın bir bölgeyi işgal etmişken kimse onu bu alanlardan çıkaramaz. Hele de bu pazarlığa koz olsun diye Kursk bölgesine giren Ukrayna'nın binlerce askeri ölüme gönderdiği bu saçma karşı işgal girişimi de tamamen ezilmişken. Belirtmek gerekiyor ki, Kursk'ta sıkıştırılan Ukrayna askeri kuvvetlerinin yenilgisiyle sonuçlanan çatışmalarda Avrupa’nın yolladığı birçok askeri araç ve mühimmat da yok edildi. Rusya daha geniş bir alanı işgal etmek istese karşısında daha zayıf bir Ukrayna ordusu olacak. Nitekim uzun süreden beri Rusya, savaşı kendi kontrolünde sürdürmenin rahatlığını yaşıyor. Ukrayna ise batılı müttefikleri sayesinde Rusya içine Drone saldırılarından altyapıyı hedef alan sabotajlara ve askeri yönetime yönelik bombalı suikastlar gibi farklı hamleler yapıyor. Ukrayna rejiminin zayıflığını da gösteren bu saldırılara Rusya’nın verdiği karşılıkta ağır kayıplara uğrayan Zelenski rejimi, kayıpları “feda edilebilir” görüyor. Rusya'nın da ölen asker ya da sivilleri çok umursadığı söylenemez.
Son dönemde Donbas bölgesinde birçok kenttin Rusya tarafından alınması da Ukrayna’nın zayıflığını teyit ediyor. Avrupa'nın yolladığı askeri yardımın Rusya'yı yenmeye yetmeyeceği de bu süreçte bir kez daha görüldü. Onların amacı da bu değil zaten. Sürece yayılmış şekilde Rusya’nın askeri ve ekonomik gücünü zayıflatmayı hedefliyorlar. Savaş arenasına çevirdikleri Ukrayna’da olup bitenlerle de pek ilgili değiller. Zira kukla rejimle yönetilen Ukrayna’yı “harcanabilir ganimet” sayıyorlar. Ağır kayıplara uğramasına rağmen savaşta bu kadar ısrarlı olmaları, Ukrayna’ya biçtikleri “misyon” hakkında net bir fikir veriyor.
***
Savaşta bu kadar ısrar ettikten sonra İstanbul’da tekrar görüşmelere başlamaları, ABD’nin başını çektiği emperyalist merkezin yenilgiyi kabulüdür.
Savaşı başlatırken kurguladıkları tüm argümanların boşa düşmesi ile birlikte hesaplarını revize etmek durumunda kaldılar. Trump da zarara girmeden en çok faydadayken bunu bitirmek istiyor. İzlediği politika ile bir yandan Avrupa'nın ABD'ye daha sıkı bağımlı/bağlı hale gelmesini sağlarken diğer yandan Ukrayna'nın yeraltı kaynaklarına çöktü. Rusya ile de dengeli ilişkiler geliştirmek, verili koşullarda Ortadoğu ve Asya planları için oldukça önemliydi.
Yıllardır savaş histerisini körükleyen de Zelenski rejimine “görüşmelere başla” emrini veren de ABD’dir. Trump'ın “savaşı iki günde bitiririm” propagandasının kofluğu ise ayrı bir noktadır. Zira, Amerikan emperyalizmi eski gücünde değil. Rus tarafı sadece ABD istedi diye masaya dönmüyor. Kendi amaç ve çıkarlarına paralel bir anlaşma zemini gördüğü için görüşmelere başladı. Ki süreç boyunca ilk İstanbul zirvesine referans vererek savaşı bitirme zeminini ifade etmişlerdi. Göründüğü kadarıyla tutarlı olan taraf Rusya’dır. Bir kez daha fillerin tepişmesinde çimenler ezildi! Ukrayna'nın savaşta toprak kaybetmesi, Amerika'ya yeraltı kaynaklarını peşkeş çekmesi, bu atmosferde binlerce insanın yaşamını yitirmesi ve milyonlarca kişinin göç etmesi gibi trajedileri ise anan yok.
***
Burada bir parantez açıp, zirvenin İstanbul’da yapılması ve Türkiye'nin rolüne dikkat çekmek gerekir. Erdoğan'ın “başarısı” şekelinde yansıtılan bu durum aslında Türkiye'nin uzun süreden beri dış politikada “çatlaklara oynayan” fırsatçı tutumunun yan sonucudur. Hem Ukrayna'ya silah satan hem Rusya'yla ticari ilişkileri kesmeyen Türkiye'nin bir görüşme noktası olması, “iki tarafı görüşmeye ikna ettiği” anlamına gelmez. Zira ABD’nin onay ve desteği olmadan bu görüşmenin olmayacağı açıkken, iki tarafla bağı olan Türkiye'nin rolü, “mekan sağlamanın” ötesine geçemezdi. Kaldı ki Erdoğan'ın “barış yapıcı, tarafsız” rolü hiç olmamıştır. Savaşın başından beri Amerika'nın safında yedeklenmiş, politik olarak bu emperyalist NATO kampının argümanlarını kayıtsız şartsız savunmuştur.
İstanbul’da başlayan görüşmelerin nereye evrileceğini bekleyip göreceğiz. Ancak bugünden net olan şey, dünyanın Ukrayna savaşından önceki günlerine dönmeyeceğidir. Pandora'nın kutusu açıldıktan sonra kapatılamaz. Trump başta olmak üzere, batılı emperyalistler için kriz daha da derinleşmiştir. Ateşkes sağlanabilirse bir süre soluklanma (bunu silah sanayiini yeni duruma hazırlama da diyebiliriz) olur. Ancak süreç yeni gerilimlerin kışkırtılmasıyla sürecektir. Keza Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir çatışmasının yeniden alevlenmesi de bunun ilk örneklerinden biri oldu.
Vekalet savaşlarından bölgesel savaşlara değin, dünyadaki çatışmaları kışkırtan Amerika merkezli batılı emperyalist cephenin, bu saldırgan tutumunu yeni dönemde de sürdürmesi kaçınılmaz görünüyor. Trump'ın ilk başkanlık döneminde hedeflenen tüm NATO üyelerinde yüzde ikilik bütçenin savaş hazırlığına aktarılması bugün yüzde 5 ile ifade ediliyor. Bu kadar kısa sürede savaş bütçesinde sağlanan bu devasa artış, yeni cephelerin açılmasına hazırlıktır. İstanbul’da kurulan masa bu açıdan bir “barış” masası değil olsa olsa bir “mola” anlamına gelecektir.
Gerçek barışın sosyalizmle geleceğini savunanlar açısından, bugün “barışa” dünden daha uzağız. Dünyada yükselen sağcı-faşist hareketlerin savaşları desteklediği günümüz koşullarında, enternasyonal bir barış hareketi örmenin önemi her zamankinden de büyüktür. Dünya halklarının emperyalistler ve işbirlikçi devletlerin pazarlıklarına değil, işçi sınıfı örgütlerinin, sosyalistlerin, devrimcilerin barış merkezli buluşmalarına ve enternasyonal mücadeleyi geliştirmelerine ihtiyacı var.