Ukrayna savaşında yeni eşik

Alman sermaye sınıfı, tarihsel sorumluluğundan sıyrılarak yeniden militarist-saldırgan bir hatta ilerlemekte, bu tutum ise yalnızca bölgesel bir çatışmayı değil, Avrupa halklarını da içine çekebilecek daha geniş ölçekli küresel bir savaş dinamiğini gündeme getirmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 01 Haziran 2025
  • 20:30

Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in, Ukrayna’ya sağlanan silahların menzil sınırlaması artık geçerli değil açıklaması, Batı’nın Ukrayna’daki vekâlet savaşında yeni bir aşamaya geçmek için harekete geçtiğini gösteriyor.

Bu açıklama, NATO cephesinin Rusya’ya karşı yürüttüğü stratejik kuşatmayı derinleştirmek istediğine ve Almanya’nın bu kuşatmadaki rolünü daha açık ve agresif hale getirdiğine işaret ediyor. Merz’in, Alman silahları artık Rusya topraklarını vurmak amacıyla da kullanılabilecek” demesi, Almanya’yı savaşta doğrudan saldırgan bir konuma taşıyor.

Başlangıçta Batı'nın, özellikle Almanya’nın uzun menzilli silahları Ukrayna'ya göndermekten imtina etmesinin gerekçesi, doğrudan bir NATO-Rusya çatışmasını önlemekti. Ancak zamanla bu sınırlama, özellikle İngiltere ve Fransa tarafından aşıldı. Storm Shadow ve Scalp tipi uzun menzilli füzelerin gönderilmesi, cephedeki dinamikleri kısmen değiştirirken, Almanya ise özellikle Taurus füzeleri konusunda “çekingenliğini” korudu. Bugün bu sembolik sınırın ortadan kalktığı ilan edilmiştir. Merz’in açıklamasında bu silahların adı anılmasa da fiilen Taurus füzeleriyle ilgili tartışmanın kapalı kapılar ardında sürdüğü anlaşılmaktadır.

Bu gelişmenin birçok bakımdan sonuçları olacak.

Öncelikle, Alman silahlarının Rusya topraklarına yönelik operasyonlarda kullanılabilecek olması, çatışmanın kapsamını genişletme riski taşıyor. Merz’in sözleri, Almanya'nın artık yalnızca Ukrayna’yı destekleyen değil, doğrudan savaşın taktiksel yönünü şekillendiren bir güç olarak konumlandığını ortaya koyuyor.

Buna karşılık Almanya içerisinden gelen tepkiler, sermaye fraksiyonları ve emperyalist stratejiler arasındaki çelişkiyi de gözler önüne seriyor. Başbakan Yardımcısı Klingbeil ve SPD’li bazı isimler bu çıkışı bir "kurswechsel" (yön değişikliği) olarak görmediklerini savunsa da CDU güdümündeki hükümetin yeni tutumu bu beyanların aksini söylüyor.

Yeşiller’in ve FDP’nin Merz’i desteklemesi, bu partilerin uzun süredir emperyalist savaş aygıtı NATO’ya dayalı yayılmacı ve militarist genişlemeyi savunan çizgileriyle örtüşüyor.

Öte yandan Sol Parti (Die Linke) ve BSW’nin eleştirileri ise savaşın tırmandırılmasına dair haklı kaygılar barındırsa da bu söylemler yapısal bir anti-emperyalist yönelimden yoksun ve genellikle moralist (ahlaki) sınırlarda kalmaktadır.

***

Batılı emperyalistlerin provokatif hamleleri, doğal olarak Rusya’nın tepkilerine neden oluyor. Nitekim Kremlin’in tepkisi, Ukrayna hedeflerine yönelik yoğun bir saldırı gerçekleştirmek oldu. Ancak burada dikkat çeken nokta, bir yandan diplomatik çözüm iddiasında bulunan Rusya’nın, eş zamanlı olarak Ukrayna’ya en büyük insansız hava aracı saldırısını gerçekleştirmiş olmasıdır.

Son gelişmeler iki tarafın da savaş pozisyonlarını koruduğunu ve “diplomatik bir çözüm” beklentisinin, en azından şu aşamada retorik düzeyde kaldığını ortaya koymaktadır.

Merz’in, Ukrayna’nın sadece kendi topraklarında savunma yapmasının “yeterli bir savunma” sağlamayacağını vurgulaması, savaşın savunma hattından saldırı hattına çekilmek istendiğini gözler önüne seriyor.

Burada mesele sadece teknik bir savunma paradigması değişikliği değil; NATO bloğunun, Rusya’yı çevreleme ve zayıflatma stratejisinin bir aşama daha ileri taşınmasıdır.

Almanya'nın, başta ekonomik olarak çıkar sağladığı Rusya ile ilişkilerini savaş yönünde yeniden dizayn etmesi, esasen Avrupa’daki büyük kapitalist sınıfın/tekellerin iç çelişkileriyle birlikte ele alınmalıdır. ABD öncülüğündeki NATO’nun Ukrayna üzerinden yürüttüğü savaş, Avrupa’daki emperyalist kliklerin bağımsız hareket kapasitesini de sınamakta ve yeniden yapılandırmaktadır.

Sonuç olarak, Merz’in açıklamaları, Almanya’nın emperyalist saldırgan politikalarının netleştiğini ve Ukrayna savaşının daha uzun süreli ve yıkıcı biçimde devam ettirilmek istendiğini ortaya koyuyor. Silahların menziline dair sınırların kaldırılması, savaşın “sınırlı” ve “savunmacı” bir karakterde tutulması yönündeki tüm iddiaları boşa çıkarıyor. Alman sermaye sınıfı, tarihsel sorumluluğundan sıyrılarak yeniden militarist-saldırgan bir hatta ilerlemekte, bu tutum ise yalnızca bölgesel bir çatışmayı değil, Avrupa halklarını da içine çekebilecek daha geniş ölçekli küresel bir savaş dinamiğini gündeme getirmektedir.