İşçi sınıfı savaşa karşı mücadele etmelidir

Savaşa, katliama ve sömürüye karşı mücadele, öncelikle devrimci işçi sınıfının sorumluluğudur. Kokuşmuş sermaye düzeninin yarattığı pisliği sadece devrimin temizleyeceği tarihsel olarak kanıtlanmıştır. Tam da bu yüzden, örgütlü işçi sınıfının yükselteceği mücadele yalnızca iktisadi boyutlarıyla değil, politik ve sosyal boyutlarıyla da savaşların ve katliamların sonunu getirecektir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 23 Haziran 2025
  • 21:30

Yaşadığımız coğrafyada ve uluslararası alanda iktisadi-sosyal krizler gözle görülür bir biçimde derinleşiyor. Orta Doğu’da emperyalist-Siyonist işgal savaşları, yıllardır körüklenen Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa’da faşist akımların yükselmesi gibi gelişmeler bu krizlerin bazı yansımalarıdır. Bu süreçte hem savaşa hem faşizme karşı gelişen, zaman zaman kendini hissettiren bir hareket var. Rejim krizinin derinleştiği Türkiye’de de gelişen sosyal uyanışlara tanıklık ediyoruz.

19 Mart’ta yıkılan barikatlar, milyonların sokaklara çıkması, yaygınlaşan işçi direnişleri bunun somut örnekleridir. Marksist tarih analizinden yola çıkarak bu olayların derinleşen sınıfsal çelişkilerinin ürünü olduğunu da söyleyebiliriz. Günümüzde deneyimlediğimiz eylem ve hareketlerden daha da kitlesel olan tarihsel örnekler de mevcuttur.

20. yüzyılın belli kesitlerinde yükselen sınıf hareketleri, günümüzde gelişen hareketlerin nedenleri hakkında da fikir vermektedir. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan örnek vermek bu hususta açıklayıcı olacaktır. Bugün olduğu gibi o dönemde de günden güne derinleşen sınıfsal çelişkiler ve bunun sonucunda yaşanan iktisadi-sosyal çöküşler, savaşların patlak vermesinde rol oynamıştır.

1900’lerin başında ivme kazanan işçi hareketinin sermaye sınıfının ideolojik ve ekonomik tahakkümünü büyük ölçüde sarsmasıyla beraber, burjuvazi sınıf iktidarının devamı için formüller üretmeye çalışmıştır. Ekonomik büyümenin kontrol edilemez olduğu kapitalist sistem, kendi doğasına içkin olan emperyalizmi doğurmuştur. Sürekli genişlemeye ve büyümeye zorunlu olan bu kokuşmuş düzen sadece kendi tabiatı yüzünden işgalleri de beraberinde getirmiştir. I. ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşları kapitalizmin yarattığı saldırganlığın en acı, en yıkıcı örnekleridir.

Milyonlarca insanın yalnızca açgözlü kapitalistlerin sınıfsal çıkarları için öldürülmüş olması bile bu düzenin yıkılması gerektiğinin kanıtı olmuştur. Orta Doğu’da yaşanan gerilimler ve katliamlar, geçmişte olduğu gibi bugün de sömürgeci emperyalist güçlerin saldırganlığından kaynaklanmıştır.

Filistin topraklarında ve genel olarak Orta Doğu’da gerçekleştirilen işgal ve katliam politikaları, bahsedilen nedenlerden ötürü sınıfsal muhtevadan noksan değil. Tam aksine, emperyalist-kapitalist çıkarların dolaysız ürünüdür.

Kapitalist sistemin yarattığı bu sorunlar karşısında en belirleyici tarihsel görevlerin işçi sınıfına düştüğü gerçeği orta yerde duruyor. İşçi sınıfının ekonomik taleplerin yanı sıra savaşa ve işgale karşı durması, demokrasi ve insanlığın geleceği için mücadele etmesi gerektiği unutulmamalıdır. Çünkü sınıfın devrimci misyonu ve potansiyeli ücret mücadelesine sıkıştırılamaz. Ne zaman sınıf hareketi gerilerse kapitalistlerin ve onları temsil eden iktidarın gerici saldırıları da yoğunlaşmıştır. Bu gerilemenin tarihsel sonuçlarından ders çıkarıp daha ötesine yürümeliyiz.

İşçi sınıfının ve sınıf devrimcilerinin o günden bugününe tarihsel sorumlulukları özü itibarıyla değişmemiştir. Savaşa, katliama ve sömürüye karşı mücadele, öncelikle devrimci işçi sınıfının sorumluluğudur. Kokuşmuş sermaye düzeninin yarattığı pisliği sadece devrimin temizleyeceği tarihsel olarak kanıtlanmıştır. Tam da bu yüzden, örgütlü işçi sınıfının yükselteceği mücadele yalnızca iktisadi boyutlarıyla değil, politik ve sosyal boyutlarıyla da savaşların ve katliamların sonunu getirecektir.

A. Gazi