Rusya-Ukrayna savaşı “Barış” retoriğinin gölgesinde alevlenerek devam ediyor. İstanbul’da 2 Haziran Pazartesi günü gerçekleştirilmesi planlanan “barış” görüşmeleri, savaşın fiili sahasında yaşanan gelişmelerle birlikte neredeyse anlamını yitirmiş durumda. Zira her iki taraf da müzakere masasındaki konumlarını güçlendirmek amacıyla sahada askeri üstünlük kurma yarışına girmiş durumda. Görüşmeler öncesi gelen karşılıklı saldırı haberleri, bu çatışmanın hâlâ tam anlamıyla bir yıpratma savaşına dönüştüğünü ve diplomatik çabaların yalnızca bir vitrinden ibaret olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Pazar günü Ukrayna’nın Rusya’nın iç bölgelerindeki birçok hava üssünü hedef alan geniş çaplı insansız hava aracı saldırısı, savaşın hala “barış” evresinde olmadığını gösterdi. Murmansk’tan Irkutsk’a, hatta Amur’a kadar uzanan bu saldırılar, sadece coğrafi anlamda değil, sembolik olarak da Rusya’nın “dokunulmaz” olarak düşündüğü derinliklerine yapılan bir saldırıdır. Rusya medyası her ne kadar saldırılara dair bilgileri kısıtlı verse de saldırının büyüklüğü gizlenemez boyutlardaydı.
Ukrayna tarafı, saldırının Ukrayna askeri istihbaratı tarafından planlandığını doğrularken, hazırlık sürecinin 18 ay sürdüğünü belirtmekten de geri durmadı. Bu, savaşın rastlantısal gelişmelerle değil, Batı destekli uzun vadeli stratejik hesaplarla sürdürüldüğünün açık bir kanıtıdır.
Öte yandan Rusya da karşılık vermekte gecikmedi. Ukrayna’daki bir askeri eğitim üssüne düzenlenen füze saldırısında en az 12 Ukrayna askerinin yaşamını yitirdiği açıklandı. Bu tür can kayıpları genellikle resmi ağızlardan doğrulanmazken, bu kez doğrudan Kiev tarafından yapılan açıklama dikkat çekti. Saldırının ardından Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Drapatyi'nin istifa etmesi, savaşın iç dengelerinde de kırılganlıkların arttığını gösteriyor.
Tüm bu askeri hamleler, İstanbul’da yapılması planlanan görüşmeleri doğrudan etkileyen gelişmelerdir. Zira ne Ukrayna ne de Rusya, masaya eli boş oturmak istiyor. Sahadaki kazanımlar, diplomatik masada pazarlık gücüne dönüşüyor. Ancak bu tablo aynı zamanda görüşmelerin samimiyetini de tartışmalı kılıyor. Özellikle Ukrayna tarafı, görüşmeye katılma şartı olarak Rusya’nın ateşkes teklifini içeren yazılı bir belge sunmasını istemiş, ancak son anda Devlet Başkanı Zelenskiy'nin talimatıyla heyet gönderme kararı alması, diplomatik manevranın da savaşa entegre bir silah haline geldiğini ortaya koyuyor.
Batı'nın pozisyonu ise bu savaşın neden sona ermediğinin en açık göstergesi. İngiltere ve Fransa’nın daha önce Ukrayna’ya sağladığı, Rusya’nın iç bölgelerini vurabilecek menzile sahip füzelerin ardından, Almanya da geçtiğimiz günlerde Taurus seyir füzelerinin teslimatına onay verdi. Bu gelişmeler, Batı’nın çatışmayı dondurmak ya da sona erdirmektense, kontrollü bir biçimde sürmesini tercih ettiğini gösteriyor.
Zira süren bir savaş, NATO’nun genişlemesini meşrulaştırıyor, askeri-endüstriyel kompleksin çarklarını döndürmeye devam ediyor ve Rusya’yı ekonomik-politik açıdan çevreleme stratejisine hizmet ediyor.
Bu bağlamda İstanbul’daki “barış” görüşmeleri, adından başka hiçbir gerçek barış amacı taşımıyor. Diplomatik girişimlerin savaşı durdurmak yerine, onun sürdürülmesine katkı sunduğu bir dönemdeyiz. “Barış” müzakereleri retorik düzeyde kalıyor; çünkü tarafların gerçek amacı ateşkese ulaşmak değil, zaman kazanmak ve savaşın sonraki evresine daha güçlü girmek. Ukrayna’nın Rusya’nın içlerine, Sibirya’ya kadar varan dron saldırıları, Rusya’nın son dönemlerde Ukrayna’nın kuzeyindeki Sumi bölgesinde ilerleyişini hızlandırması, sınır hattında 500 kilometrekarelik alanı kontrol altına alması ve 20’ye yakın yerleşim yerini ele geçirmesi, İstanbul’da sert bir rüzgârın eseceğine işaret ediyor.
Ukrayna’nın Rusya içindeki hava üslerine yönelik saldırıların alışılmadık bir şekilde mobil ahşap yapılar içerisine gizlenmiş İHA'lar aracılığıyla gerçekleştirilmesi, savaş teknolojisinin ne denli “yaratıcı” biçimlerde kullanılabildiğini ve çatışmanın asimetrik boyutlarını büyüttüğünü gösteriyor. Bu yöntem, Rus hava savunmasının zaaflarını açığa çıkarırken, Ukrayna’nın Batı istihbaratının desteği ile saldırı kapasitesine de ışık tutuyor.
Savaşın gidişatı, emperyalist odakların gölgesinden bağımsız değerlendirilemez. Batı’nın doğrudan ya da dolaylı askeri desteğiyle Ukrayna’nın savaşma kapasitesi korunuyor. Bu da çatışmayı uzatıyor, barışı imkânsızlaştırıyor. Gerçekte barış istenmiyor, istikrarsızlığın yönetilmesi, krizlerin silah ve enerji tekellerine dönüştürülmesi hedefleniyor. Bu nedenle İstanbul’da yapılacak olan yeni tur müzakerelerin de sonuç vermesi beklenmemeli. “Barış” görüşmelerin bir kez daha retorik düzeyde kalacağı, fiili savaşın ise daha da şiddetleneceği bir süreç yaşanıyor.
Savaşın gidişatı, müzakere masasında değil, sahada şekillenmeye devam ediyor. Barış, ancak halkların iradesiyle, emperyalizmin hesaplarının dışında inşa edilebilir. Bugünkü koşullarda ise savaş, yalnızca çatışan orduların değil, onları destekleyen küresel güçlerin hesaplaşmasının bir sahnesi olmaya devam ediyor.