Alman devleti son yılların en büyük militarist hamlesini yaparak silahlanmaya devasa bütçe ayırdı. Gerekçe olarak “olası Rusya saldırısı” ve buna karşı “Alman ordusunun savunmadaki yetersizliği” gösterildi. Bu gerekçeye dayanarak orduyu hızla modernleştirmek ve savaşa hazır hale getirmek için yeniden düzenlemeye giriştiler. Bu hazırlığı, toplumu militarizm ve savaşa ikna etme kampanyası tamamladı.
Rheinmetall başta olmak üzere, tüm silah tekelleri büyük kârlar elde etmek, devasa savaş bütçesinden pay almak için kolları sıvadı. Almanya’da yapılan silah üretimi yetmiyormuş gibi bunu Ukrayna’ya kadar da taşıdılar!
Tüm otomobil üreten firmalara “araba üreten silah da üretir” mesajı vererek silah üretmeye teşvik ettiler.
Meslek okullarında okuyan gençleri, Alman ordusunda gelecek aramaya çağırdılar. Onları savaş hazırlığına katmak için yalana dayalı hummalı bir faaliyet gösterdiler. Toplu taşıma araçlarını Alman ordusunun propagandasıyla “süslediler”. Gençlere “geleceğinin daha güzel ve başarılı olmasını istiyorsan bize gel!” çağrıları yaptılar/yapıyorlar.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Almanya’da herkes bunu günlük yaşamında görüyor ve yaşıyor.
Peki tüm bunlar Alman işçileri için ne anlama geliyor ve bunlar olurken işçi sınıfı cephesinde neler oluyor?
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, Alman işçileri pandemiden bu yana birçok sosyal saldırıya maruz kaldı: Ücretleri hızla düşürüldü, taşeron firmaların imkanları genişletildi, işçilerin daha uzun süre çalıştırması yasalara uygun hale getirildi… Büyük tekellerin çoğuna taşeron firmalar yerleştirildi, kadrolu işçileri tehdit eden bu durum büyük kapitalistlerin elini güçlendirdi.
Taşeron firmalar ilk dönemler işçileri 18 ay çalıştırabilirken, bu süre 36 aya uzatıldı. Büyük işletmeler için yüzde 10-12 kotası yasallaştı! Bunun sonucu olarak, bir işletmede onlarca taşeron firmada faklı ücret alan, farklı işçi tulumu giyen işçi kitlesi yaratıldı. İşçiler aynı işletmede aynı kapitalist tarafından sömürülürken, kendi içinde farklı taşeron firmalara bağlı oldukları için bölündüler. Sınıf dayanışması zayıflatıldı.
Aynı kapitalist tarafından sömürülen işçilerin farklı taşeron firmalar bünyesinde çalıştırılmaları işçileri farklılaştırdı. Mesela çalıştıkları işletmede işyeri toplantısı olduğunda ne gelebiliyorlar ne söz hakları oluyor. Aynı işi yapmalarına rağmen yüzde 20 ila 30 arasında daha az ücret alıyorlar. Kadrolu işçiye nazaran izin süreleri de daha kısa. Listeyi uzatmak mümkün.
Dünyadaki sayılı güçlü sendikalardan biri sayılan IG Metal tüm bunlara sesiz kaldı. Sınırlı tepkiler veren sendika, ancak ağır sanayide çalışan 100 binlerce taşeron işçisi için ek ücret talep etmekle yetindi. İşçilerin kadroya alınması ve “eşit ise eşit ücret” için bile ciddi bir mücadele göstermedi.
Tüm bunlar büyük tekellere cesaret verdi, ellerini güçlendirdi, daha da küstahlaşmalarına zemin hazırladı. Bu sayede sömürünün dozunu artırmaya, işçileri kitlesel olarak işten atmaya başladılar. Nasılsa artık taşeron firmalardan istedikleri sayıda işçiyi istedikleri kadar çalıştırma imkanları var.
Bugün geldiğimiz noktada, bir süre önce kurulan koalisyon hükümeti, tekellerin azgın savunucusu olduğunu ilk günden gösterdi. Sadece çalışma koşullarını değil, 100 yıl önce kazanılmış 8 saatlik işgününü bile tartışmaya açtı. 8 saatin yetersiz olduğunu savunan hükümet, günlük çalışma saatini 11, hatta 13 saate çıkarmayı önerebilecek kadar pervasızlaştı.
Almanya’da savaşa ayrılan devasa bütçeden işçilere, emekçilere düşen pay ise düşük ücretler, artan yoksulluk ve geleceksizlik oldu!
Pandemiden bu yana yüz binlerce işçi şu veya bu şekilde işini kaybetmiş bulunuyor!
Göründüğü kadarıyla sermaye cephesi bu noktada da durmayacak. Volkswagen’den Opel’e, Opel’den Ford’a kadar saldırı devam edecek. Savaşa hazırlanan Alman devleti bize ağır bir fatura çıkaracak! Bu kesin!
Her ulustan işçileri kendi içinde barındıran Alman işçi sınıfı bunu, bu kadarını kabullenecek mi? Yaşayarak göreceğiz.
***
Alman devletinin emperyalist iştahını kabartan girişimleri yeni değil. Eski Yugoslavya’nın bölünüp parçalanmasına kadar uzandığını biliyoruz!
Peki tüm bu olup bitenlerin, özellikle batılı emperyalist güçler tarafından sürekli uzatılan Ukrayna savaşının işçi sınıfına faturası ne oldu?
Kısaca özetleyelim:
Tüm temel sektörler, özellikle otomobil sanayisinin Ford, Mercedes, Opel gibi büyük firmaları ile Siemens, Tysen-Krupp ve daha sayamayacağımız pek çok büyük tekel işten atma saldırısını tırmandırdı, daha düşük ücretle işçi çalıştırmaya, yer yer işçi ücretlerinin daha düşük olduğu yerlere gitmeye başladılar!
Savaş korkusu yayarak bunu fırsata çeviren Alman sermayedarları işçi sınıfına savaşın faturasını ödetmek, yetmedi mücadele ile kazanılmış 8 saatlik iş gününü uzatmak, izin günlerini, izin parasını kaldırmak, mümkünse Noel parasını ortadan kaldırmak için atağa kalkmış bulunuyorlar. Başarabilirler mi? Yaşayarak göreceğiz!
Rüsselsheim’den bir işçi