Suruç Katliamı’nın üzerinden 10 yıl geçti…

Unutmadık, affetmeyeceğiz!

Suruç’u ve orada kaybettiğimiz “33 düş yolcusunu” anmak, tüm bu saldırganlığa karşı dimdik ayakta kalmak anlamına geliyor. Suruç, bize neden bu saldırganlığa karşı direnmemiz ve boyun eğmememiz gerektiğini tekrar tekrar hatırlatıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Temmuz 2025
  • 23:30

AKP iktidarı, sefil çıkarlarını korumak adına ihtiyaç duyduğunda baskıdan, zorbalıktan ve hatta katliamlardan geri durmadı. 23 yıllık AKP döneminin en kanlı katliamlarından biri, 20 Temmuz 2015’te gerçekleşti.

Rojava’ya geçmek isteyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin Suruç’ta düzenlediği basın açıklaması sırasında gerçekleştirilen saldırıda 33 genç yaşamını yitirdi, 104 kişi ise yaralandı. O dönem 13 yıldır iktidarda olan ve boğazına kadar hırsızlığa, yolsuzluğa ve suça batmış, topluma geleceksizlik, sefalet ve baskı dışında verecek hiçbir şeyi kalmamış olan AKP iktidarı, dinci-faşist tek adam diktatörlüğüne geçiş yolunda ilerliyordu. Bu amaçla, 7 Haziran seçimlerinde varını yoğunu ortaya koydu, ancak tek başına iktidar olmasına yetecek bir oy oranına ulaşamadı.

Seçmen desteğini kaybettiğini gören ve bunu kendisini için sonu başlangıcı olarak yorumlayan AKP, paniğe kapıldı, baskı, zorbalık ve katliamlara başvurmaktan medet umdu. 7 Haziran seçimleri öncesinde özellikle HDP’ye uygulanan yoğun devlet terörü artarak devam ederken, MHP desteğiyle erken seçim kararı alındı. 7 Haziran ile erken seçimin gerçekleştiği 1 Kasım arasında ülkede tam anlamıyla terör estirildi. İşte Urfa’nın Suruç ilçesinde, Kobanê’nin yeniden inşası için yardım götürmek isteyen SGDF’li gençlerin Amara Kültür Merkezi’nde düzenlediği toplantıya yönelik canlı bomba saldırısı, bu “terör” döneminin en önemli katliamlarından biri oldu. IŞİD’in üstlendiği bu saldırı, Kürt halkına ve onun kazanımlarına yönelik saldırganlığın yeni bir evresini başlattı.

Suruç Katliamı’yla birlikte “Kürt sorununu çözme” demagojisi rafa kaldırıldı, yerini yeniden vahşi bir kirli savaşa bıraktı. 10 Ekim’de bu kez Ankara Garı’nda çok daha kanlı bir katliam yaşandı ve savaş daha da tırmandırıldı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, 10 Ekim Katliamı sonrası yaptığı “Kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımızda bir yükseliş trendi var” açıklaması, IŞİD’le işbirliği içinde yürütülen bu kirli savaşla neyin hedeflendiğini açıkça ortaya koyuyordu. Gerçekleşen saldırılar, emekçi kitlelerin kaygı ve korkularını derinleştirirken AKP, bu kaygı ve korkular üzerinden seçmen desteğini yeniden oluşturmaya çalıştı.

Aynı dönemde “hendek savaşları” olarak adlandırılan çatışmalarda binlerce Kürt genci katledildi. Kan ve zorbalıkla yürütülen seçim çalışmasının ardından 1 Kasım’da yapılan seçimlerde AKP yeniden tek başına iktidara geldi. Bu seçim "zaferi", ülkenin tek adam yönetimi altında faşist-dinci bir rejime dönüştürülmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. O günden bu yana, AKP-MHP iktidarı toplumun üzerine bir kâbus gibi çöktü. İçinde bulunduğu çok yönlü krizleri aşmak ve tek adam diktatörlüğünü inşa etmek için elinde baskı ve zorbalıktan başka bir araç kalmayan Saray rejimi, fütursuz saldırılarını sürdürüyor.

Toplumun ilerici kesimleri sistematik baskılar ve yasaklarla sindirilmeye çalışılıyor. İşçi ve emekçiler sefalete mahkûm edilirken, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler, hak arayan işçiler ve sosyal medyada görüş bildiren sanatçılar doğrudan hedef alınıyor.

Toplumun geniş kesimlerini baskı altına alan bu saldırganlık, artık düzen muhalefetine bile tahammül edemez hale geldi. Her türlü toplumsal meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar olarak AKP yeni komplolardan, provokasyonlardan, savaş ve saldırganlık politikalarından beslenmeye, ayakta kalmaya çalışıyor.

Böyle bir dönemde Suruç’u ve orada kaybettiğimiz “33 düş yolcusunu” anmak, tüm bu saldırganlığa karşı dimdik ayakta kalmak anlamına geliyor. Suruç, bize neden bu saldırganlığa karşı direnmemiz ve boyun eğmememiz gerektiğini tekrar tekrar hatırlatıyor. Katliamcı devlet geleneğinin bugünkü temsilcisi olan AKP iktidarının işlediği suçlar unutulmayacak, affedilmeyecek. Ve Suruç’ta katledilen gençlerin hayal ettikleri özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üzerine bir dünya er ya da geç kurulacaktır.

S. Teber