Trump Avrupa’yla at pazarlığında- Hayri Kozanoğlu

Ekonomileri durgunlaşan AB ülkeleri, ABD Başkanı Trump’ın gümrük sopasından kaçınmanın yollarını arıyor. Fransa’dan İtalya’ya havacılık ve otomotivden, parmesan ve şampanyaya dev şirketleri dış ticaret paniği sardı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 27 Mayıs 2025
  • 17:30

Kurban Bayramı yaklaştı. Artık medya kanallarında bolca sıkı hayvan pazarlıklarına yer verilir. Muhatabının elini yakalayıp, tamam diyene kadar bırakmayan celep görüntüleri sık sık ekrana yansıtılır. Trump 2.0 döneminde gümrük vergisi pazarlıkları da benzer bir manzara sergiliyor. Geçtiğimiz hafta AB’nin görüşmeleri ağırdan almasına sinirlenen ABD Başkanı önce 2 Haziran’dan geçerli olmak üzere yüzde 50’lik bir gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Pazar günü AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, “Niyetimiz ciddi, işi hızlandırmaya hazırız, yeter ki biraz zaman tanı” yollu telefonundan sonra Trump insafa geldi ve 9 Temmuz’a kadar mühlet tanıdığını açıkladı.

Zaten durgunluk sorunu yaşayan AB ülkeleri için ABD’ye yönelik ihracat yaşamsal önemde. Yılda yaklaşık 600 milyar dolarlık ihracat yapılırken 250 milyar dolarlık dış ticaret fazlası sağlanıyor. Çin’e karşı da yaklaşık aynı miktarda, 2024 rakamlarıyla yaklaşık 237 milyar dolar açık veriliyor. Ancak ihracat yoluyla ekonomik yavaşlama sorunu bir parça hafifletilebiliyor.

AB ekonomik raporu

Hatırlanırsa Trump meşhur 2 Nisan Kurtuluş Günü nutkunda AB’ye yüzde 20 gümrük vergisi koymuş, bir hafta sonra finansal piyasaların karışmasının getirdiği panikle bu oranı yüzde 10’a çekmişti. Alüminyum ve çelik yanında otomotivde de daha önce konulan yüzde 25 vergi korunmuş, mikro işlemciler ve eczacılık ürünlerine ise muafiyet tanınmıştı.

AB’nin 2025 İlkbahar Ekonomik Raporu’na göre, yüzde 20 gümrük vergisi sonucu ABD’ye yönelik ihracatın yavaşlaması, bölgenin GSYH’sini 2025-2075 arası her bir yıl sadece yüzde 0,2 aşağı çekerken ABD’deki olumsuz etki 2025’te GSYH’nin yüzde 0,6’sı, sonraki iki yılda yüzde 1 gibi daha yüksek bir oranda olacak. Raporun iddiası, ABD’ye yönelik ihracatın yediği darbenin iki kanaldan büyük ölçüde telafi edileceği yönünde. Birincisi, AB ihracatçılarının, ABD üreticilerinin hem girdilerinin pahalanması hem de başka ülkelerin misillemede bulunmasıyla rekabet güçlerinin zayıflaması sonucu pazar payları artacak. İkincisi, Çin’e daha ağır gümrük vergileri uygulanması sayesinde bazı AB şirketleri onların ihracat payını kapacak. Ancak rapor 19 Mayıs’ta yayımlandıktan sonra Trump’ın ani beyanıyla oranın yüzde 50’ye çıkarılması hesapları karıştırdı, Brüksel’de bir panik yaşanmasına yol açtı.

Haliyle böyle ince hesaplamaların, “Benim halim ne olacak?” diye paniğe kapılan Fransız şampanya ve İtalyan parmesan peyniri üreticilerini ikna etmesi olanaklı değil. Bazı ülkeler ve sektörler “ticaret savaşlarından” asimetrik olarak olumsuz etkileniyor ve bir an önce dertlerine bir çözüm yolu bulunmasını talep ediyorlar.

Hangi sektörler etkileniyor

Financial Times Gazetesi böyle kırılganlık noktalarını ayrıntılı bir biçimde analiz etmiş. Trump’ın vergilerinden en çok etkilenecek ülkelerin başında Almanya, İrlanda, İtalya ve Fransa geliyor. Sektörel bazda da 200 milyar avroluk makine ve otomotiv, 160 milyar avroluk kimyasallar ve 25 milyar avroluk yiyecek ve içecek sıralanıyor.

AB’nin ABD’ye ilaç satışları 2024’te 80 milyar avroyu bulmuş. Doğaldır ki bu konu şarap ve peynir satışına benzemiyor. Atlantik’in iki tarafından da bazı hastaların yaşamsal ilaçlara erişememesi çok ağır insani sonuçlar yaratma tehlikesi barındırıyor. Bu çekişmenin obezite ve diyabet ilaçları imalatçısı Danimarkalı Novo Nordisk yanında, düşük vergileri fırsat bilerek üretimlerini İrlanda’ya kaydıran ABD ilaç devlerini de rahatsız ettiği görülüyor.

Havacılık sektörüne gelince; bu alanda tekel oluşturan Boeing ve Airbus’ın her ikisi de gelişmelerden endişeli. Amerikalı üretici Boeing, başta İtalya birçok Avrupa ülkesinden yedek parça sağladığı için durumdan rahatsız. Ryanair gibi havayolu şirketleri de uçak fiyatlarının artmasının, maliyetlerini sıçratacağını, işlerini baltalayacağını dile getiriyorlar.

Otomotiv üreticileri de geçtiğimiz haftalarda ABD’nin anlaşma sonucu sektörde Birleşik Krallık’a yönelik vergileri yüzde 10’a indirmesinin benzeri bir uzlaşmayı beklerken Trump’ın yeni hamlesinden ürkmüş görünüyorlar. Çünkü AB geçtiğimiz yıl ABD’ye 760 bin otomobil satarken sadece 170 bin araç ithal etti. Özellikle Audi, Porsche gibi ABD’de fabrikası bulunmayan firmaların kısa vadede üretimi Amerika’ya kaydırma şansı bulunmuyor.

Yiyecek ve içecekte; Fransız şampanyaları ve İtalyan peynirleri AB ihracatında öne çıkarken ABD’den meyve, sebze, yemiş ithal edilse de önemli bir dış ticaret fazlası veriliyor.

Gümrük vergilerinin sınıfsal sonuçları

Aslında tartışmalar manşet gümrük vergisi oranları üzerinden yapılınca, ithal ürünlerdeki fiyat artışlarının ABD’deki farklı toplum kesimlerini nasıl etkileyeceği konusu ihmal edilmiş oluyor. Çin’den alınan elektronik, elektrikli ev aletleri, tekstil gibi ürünler büyük market zincirlerinin raflarını dolduruyor, daha çok alt-orta sınıfı etkiliyor. Buna karşın AB’den ithal edilen parfümler, lüks markalı giyim ve aksesuarlar, şaraplar ve spor otomobiller en fazla üst gelir gruplarının tüketim deseni içerisinde yer alıyor.

AB’nin yapısal sorunları ağırlaşıyor

AB’nin sıkıntıları sırf ihracat ile sınırlı değil. Bilindiği gibi Trump’ın ikinci döneminde NATO şemsiyesi altında Avrupa’nın güvenliğine garantör olamayacağını açıklaması, AB ülkelerini silahlanma harcamalarını artırmayı yöneltti.

Başta Almanya uzun bir süredir ekonomik durgunluk sorununu aşamayan ülkeler açısından da bu durum savunma ve altyapı yatırımlarını hızlandırarak ekonomiyi canlandırma çabalarından medet ummayı getirdi. Henüz Trump’ın GSYH’nin yüzde 5’ini silahlanmaya ayrıma koşulunu yerine getiremeseler de birçok AB ülkesi savunma bütçelerinde yüz milyarlarca avro artışa gidiyor. Buradan AB’nin askeri Keynesçiliğe yönelerek hem kendi sıkıntılarını aşmak, hem de Trump’a taviz vermek gibi bir rotaya girdikleri sonucu çıkarılabilir.

Trump’ın gümrük vergilerinin ayrımsız tüm ülkeleri kapsaması, AB’deki aşırı sağcı müttefiklerini, başta Macaristan Başbakanı Viktor Orban gelmek üzere kendi kamuoyları önünde zor duruma düşürdü. Ancak son Polonya ve Portekiz seçimleri de Avrupa’da faşizme eğilimli Trumpçı partilerin yükselişini doğruladı. Hemen hemen tüm ülkelerde aşırı sağ yüzde 20’nin üzerinde oy oranlarıyla söz sahibi konumunda. Kapitalist küreselleşmenin getirdiği gelir ve servet eşitsizliklerinin yarattığı rahatsızlık; sosyal devletin zayıflaması; AB kurumlarının özellikle Komisyonu’nun ulusal egemenliği zayıflatarak bir elitler, teknokratlar sultasına yol açtığı okuması üzerinde gelişen tepki yanında; göçmen, mülteci karşıtlığı, bunun yer yer İslam karşıtlığına dönüşmesi; aşırı sağın yükseliş dinamikleri olarak okunabilir. Sosyal demokrat partilerin neoliberalizme teslim olması; Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos gibi radikal sol bilinen partilerin de hükümetlerin de bekleneni verememesinin de aşırı sağın ekmeğine yağ sürdüğü söylenebilir.

Tüm bu tartışmalar; küresel rekabette ABD ve Çin’e ayak uyduramayan, 27 üyeli bir yapıda ortak kararlar almakta ve kaynaklarını birleştirmekte zorlanan, kapitalizm içerisinde yeşil dönüşüm stratejisiyle farklılık yaratmaya çalışırken Trump’ın fosil yakıtları desteklemesi sonucu bocalayan Avrupa kapitalizminin yapısal sorunlarını aşmakta daha da zorlanacağının belirtileri sayılabilir.

BirGün / 27.05.25