Nisan enflasyonu gerçekçi değil: Ne inandırıcı ne de rahatlatıcı!- Hayri Kozanoğlu

TÜİK’in açıkladığı yüzde 3’lük enflasyon ne sokakla örtüşüyor ne yurttaşı rahatlatıyor. Gıda ve barınma harcamaları cepleri yakıyor. İlk dört ayda yüzde 13,36’ya ulaşan artış, hedeflerin hayal olduğunu gösteriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 06 Mayıs 2025
  • 09:30

Nisan ayı tüketici enflasyonu yüzde 3,00, yıllık enflasyon ise yüzde 37,86 olarak açıklandı. Bu veriler gündelik fiyat değişimlerini izleyenler için inandırıcı olmaktan uzak, TÜİK’in performansını bilenler için ise şaşırtıcı değildi. Konuya iki yönüyle yaklaşabiliriz.

Birincisi, 19 Mart’ta İmamoğlu ve İBB’ye yönelik olarak başlatılan operasyon sonrası yoğun rezerv satışlarına karşın döviz kurlarında yaşanan sıçramanın ve yurdun değişik bölgelerinde meydana gelen don vakasının aylık enflasyona nasıl böyle sınırlı yansıdığı. Fiyat toplamanın ayın üçüncü haftasına kadar sürdüğü göz önüne alınarak yapılan bir hesaplama, bir ayda doların yüzde 3,2, avronun yüzde 9,1, döviz sepetinin yüzde 6,2 arttığına işaret ediyor. Fiyat artışlarını beklentilerin de etkilediği düşünülürse, hanehalkının on iki ay sonrasına ilişkin yüzde 59,3 enflasyon tahmin ettiği, siyasi çalkantının ve döviz kuru hareketlerinin en azından dayanıksız tüketim mallarında talebi öne çekme davranışını tetiklediği bir dönemde yüzde 3,00 aylık fiyat artışı manidar görünüyor.

İkincisi, bu veri temelinde de enflasyonu düşürme amacı doğrultusunda işlerin yolunda gitmediği açıkça görülüyor. Aylık yüzde 3 enflasyon, basit bir hesaplamayla yüzde 36, zincirleme yöntemiyle ise yüzde 42,6’lık bir yıllık enflasyona işaret eder. Yılın ilk dört ayındaki toplam enflasyon yüzde 13,36. Yıl sonu yüzde 24 resmi tahmininin tutması için aylık fiyat artışlarının yüzde 1,2’nin altında kalması gerekir ki bu da olanaksız. Yüzde 30’luk bir yıl sonu enflasyonu ise yine çok uzak ihtimal, ancak aylık ortalama yüzde 1,8 enflasyon temposuyla olanaklı. Kısaca, Şimşek’in dezenflasyon programı yolunda gitmiyor.

Dövize yöneliş sürüyor

Enflasyon verilerinin ayrıntılarına girmeden önce, isterseniz hafta sonu TCMB tarafından açıklanan “makro ihtiyati önlemlere” kısaca değinelim. Zorunlu karşılık oranlarını artıran, TL mevduat zorunlu karşılıklara ödenen faiz oranlarını yukarı çeken, ihracatta döviz devrini yüzde 35’e kadar yükselten kararlar, dövize yöneliş korkusunun sürdüğünü gösteriyor. 50 milyar doları aşan rezerv kaybı büyük ölçüde yabancı çıkışlarından kaynaklandı. Yurtiçi yerleşiklerin dövize yönelişleri ise sınırlı kaldı. Ancak hanehalkları ve şirketlerin nakit akışlarına, TL mevduat hesaplarının vade bitimlerine göre dövize kademeli biçimde talepte bulundukları düşünülürse, yeni bir panik ortamı doğmasa bile, kurlar üzerinde yukarı doğru baskının süreceğini öngörebiliriz.

Nisan ayı dış ticaret rakamları da ihracatta yüzde 8,5, ithalatta yüzde 12,9’luk bir artışla dış ticaret açığının 12 milyar doları aştığını gösterdi. Her ne kadar iki yönlü bu artışlarda gümrük vergileri belirsizliği nedeniyle sevkiyatları öne çekme refleksinin payı varsa da, veriler önümüzdeki aylarda cari açığın tırmanabileceğini, bunun rezerv erimesine katkıda bulunabileceğini gösteriyor.

Sebze ve meyvede düşüş!

Nisan ayında yurtiçi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 27,6 arttı. Kur basıncının önce üretici fiyatlarına yansıması beklenir. Böyle bakınca bu aylık sınırlı fiyat değişimi soru işaretleri uyandırıyor. Yine de yılın ilk dört ayında yüzde 2,5’in üzerinde bir aylık ortalama üretici fiyatı enflasyonu gözleniyor. Buradan da tüketici fiyatlarında yıl sonu hedeflerine ulaşmanın olanaksızlığı görülüyor.

Özel kapsamlı göstergeler diye adlandırılan, mevsimlik ve/veya enerji, gıda gibi fiyat oynaklıkları açıklayan tüm endekslerde, sırasıyla A, B, C, D, E’de aylık artışlar yüzde 3’ün üzerinde. Bunlar içerisinde çekirdek enflasyon sayılabilecek C endeksi, aylık yüzde 3,34 yükselmiş. Tüm bunlar enflasyonun genele yayıldığını, öyle kolay kolay alt edilemeyeceğini gösteriyor.

Enflasyonun daha da hızlı bir tempo kazanmamasının başlıca nedeni, çalışan ve emekli ücretlerinin ay be ay erimesi, geniş halk kitlelerinin alım gücünün giderek gerilemesidir. Borçlanarak harcama olanağı da kredi limitlerinin dolması, takibe düşen alacakların kabarmasıyla daraldı. Tahsil edilemeyen alacaklar tüketici kredilerinde yüzde 3,4’e, bireysel kredi kartlarında yüzde 3,9’a çıktı. İhtiyaç kredilerinde faizler yüzde 71’e, ticari kredilerde yüzde 56’ya kadar fırladı. Faizlerin bu düzeyi hem tüketimi hem de şirket yatırımlarını caydıracak düzeyde. Bu da enflasyon ve durgunluğun bir arada yaşandığı, işsizliğin mart 2025’te yüzde 28,8’e ulaşan atıl işgücü üzerinden kronikleştiği bir stagflasyon senaryosuna adım adım yaklaşıldığını gösteriyor.

∗∗∗

Tüketici fiyatlarında manşet enflasyon aylık yüzde 3,00 artarken giyim ve ayakkabıda yüzde 6,50, konutta yüzde 4,66, ulaştırmada yüzde 3,80, lokanta ve otellerde yüzde 3,59’luk bu oranı aşan fiyat yükselişleri söz konusu oldu. Dar gelirlilerin gelirlerinin büyük kısmını beslenme, barınma ve ulaşıma ayırdıkları düşünülürse, bu üç kalemden bir tek gıdada yüzde 2,01’lik, yüzde 3’ün altında bir enflasyon açıklandı. Bilindiği gibi ücretli kesimin en fazla şikâyetçi olduğu konu, taze meyve-sebze ve et fiyatları. Okuyanlar bana kızmasın, TÜİK’e göre taze sebze ve meyve fiyatları nisan ayında yüzde 1,49 düşmüş. Taze sebzelerde yüzde 17,32’lik bir gerileme yaşanırken meyve fiyatları yüzde 19,84 artmış. Etlerde ise danada yüzde 6,44, kuzuda yüzde 4,56, taze balıkta yüzde 9,13’lük aylık enflasyon ortaya çıkmış. Anlaşılan yurttaşlar taze meyve ve sebze yemekten, et tüketmekten fedakârlık ederse; makarna, pilava talim ederse hükümet açısından bir sorun yok.

BirGün / 06.05.25