Fabrikada tarlada sıcaklar en çok kadın işçiyi vuruyor: Menopoz ve regl dönemi sorunları artıyor

Birçok farklı risklerin altında yapılıyor fabrikalarda üretim. Özellikle hava sıcaklığına ve ısı stresine aynı anda maruz kalmak kadın işçinin korku duvarı. Sıcakların çalışmaya etkisini işçiler anlattı, iş güvenliği uzmanları çözümleri paylaştı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 16 Temmuz 2025
  • 13:30

Terliyordu, başı, yüzü, bütün bedeni yeni banyo yapmış gibi su içindeydi. Eşarbının ucuyla sürekli terini silip duruyordu. Havanın dayanılmaz ısısı onu çok yoruyordu fakat bu ortamda üretime devam etmek zorundaydı. Fabrikalarda birçok sıkıntı ve zorluğa rağmen, günde 10-12 saat çalışmak zorunda kalan kadın işçiler maalesef hepsine dayanıyor. Doğrudan güneş ışığının etkisinde olmasa da veya sıcağa direk maruz kalmasalar da, atölye ve fabrikalarda yaşadıkları çok yorucu. 40 derece gibi ısıların altında hayli zorlanan kadınlar için bu mevsimde hayat kolay değil. Çünkü üretim makineleri de sürekli çalıştığı için çok sıcak.

Kadın bedeni ateş altında

Gökyüzünün tam ortasında acımasızca parlayan güneşin altında emek asla durmuyor. Temmuz ayının şu günlerinde çok etkili olan bir sıcak hava dalgasına maruz kalan binlerce işçinin varlığını biliyoruz. Sürekli artan sıcaklıktan ve bunaltıcı havadan şikayet eden kadın işçiler arasında tekstil, belediye temizlik işçileri, çiftliklerde günlük yevmiyeli çalışanlar da yer alıyor. Fabrikaları ziyaret ederseniz, her şeyden öte bu kavurucu sıcakta aynı sınıftan insanların ortak dertlerine tanık olacaksınız. İçinde bulunduğu bu atmosferde özellikle klimaların sayıca yetersiz olduğunu göreceksiniz. Hatta çoğunda yüksek maliyet nedeniyle klima bulunmadığına, sadece vantilatörle idare edildiğine şahit olacaksınız. Sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar, havanın sıcağında gece gündüz kavrulan kadın işçilerle görüştük.

Tekstil işçileri çok zorlanıyor

Esma şimdi işsiz. Bir şekilde, “haydi artık git, performansın yüksek değil” gerekçesiyle işinden olan bir kadın. Atölye 300 işçiyle bluz üretiyor. Anlatıyor iki çocuk annesi Esma; “Karabağlar’da bir tekstil atölyesiydi işyerim. İzmir çok sıcak olur yazın. Biz tekstil işçileri çok zorlanıyoruz. Çünkü hava sıcaklığının haricinde bizim makineler de sürekli çalıştığı için ısı yayıyor. Dolayısıyla dayanılmaz oluyor”. Esma çok sıcaklarda fenalık geçiren birçok kadın arkadaşından söz ediyor. Kadın emeğini kullanan bu sektör genellikle 20-40 yaş arası insanlardan oluşuyor.

Tüm salonun dikiş makineleriyle dolu olduğunu ve herkesin ayaklarının altındaki pedala durmaksızın bastığını anlatıyor. Kavurucu sıcakta kadınlar dikiş dikmiyor sadece ütü yapmakla meşgul olanlar da var. Ki onlar için burası cehennemin ortası. Kenarlarda dönen birkaç sönük vantilatörden söz ediyor Esma; “Bu geniş yeri, bu kavurucu sıcağı onlar nasıl serinletebilir ki? Sıcaktan çok kötü etkileniyoruz, mahvoluyoruz. Genellikle günde 10-12 saat mesaideyiz. Birçoğumuz köylerden çok uzak yoldan geliyor. Çalışma ortamı çok kötü ama sıcak sahiden hepsinden beter”.

"Ne olur bir klima alın bize"

Patrona “baba” diyorlarmış. 34 yaşındaki Esma bir gün dayanamamış, sormuş; “Arkadaşlar babaya söyleyelim klima alsın”. 10 kadın sözcü toplanıp yönetim odasına gidiyor. “Ne olur bir klima alın bize baba, ölüyoruz burada.” Yanıt hepsinin morallerini altüst ediyor; “Nasıl alayım ben onu. Klima çalışırsa elektrik parası çok gelir!”. Gerisin geriye cehennemin adeta şubesi olan atölyeye dönüyorlar. İşin ilginç yanı vantilatör arada bozulup sıcak hava üflüyor! Esma eve gidince eşarbını, bonesini çıkarıyor haliyle; öyle bir şeyden söz ediyor ki. “İnsanın en çok koltuk altları, sırtı terler değil mi? Bizde öyle değil. Her yerimiz ıslak. Kafamız öyle terliyor ki, alnımızdan, yanaklarımızdan şıpır şıpır su damlıyor. Sanki beynimin içi pişiyor”.

"Git büfeye tuzlu ayran iç birşeyin kalmaz!"

Tabii sıcağın sonu daha da beter olabiliyor. Genç kadın bir arkadaşından söz ediyor; “Atölye’de bir kadın işçi aşırı sıcaktan fenalaştı. Bir saat boyunca sürekli başının ağrıdığını söylüyordu. Biliyorsunuz sıcağın en tehlikeli yanı tansiyona etki etmesi. Çok perişan halde muhasebeye gitti. İzin istemiş. Geri geldi. Neredeyse ağlayacaktı. “Bana dedi ki, ‘git büfeden tuzlu ayran iç bir şeyin kalmaz”. Gitmiş tabii almış ayranı. Sonra geldi makine başına. Dayanamadı yere yığıldı. Oradan hemen hastaneye kaldırıldı. Tedavisini yaptıklarını söyleyip eve göndermişler. Doktor istirahat verdi ama geri dönemedi. Maalesef bir ay sonra onu kaybettik”. Bu, “baba” dedikler patron en fenalarındandı!

Ütü bölümü cehennem gibi

Esma eve gidince hemen ilk işi banyo ve soğuk duş oluyormuş. Siyah bonesini çıkarınca bembeyaz olduğunu görüyormuş. Neden peki? “Neden olacak, ter kuruyor akşama doğru üzerimizde. Kuruyunca da tuz kalıyor geriye. Yani o şakır şakır su çıkıyor ki her tarafımızdan. Kuruyunca bonemdeki o bembeyaz şey ter tuzu işte”. Ama bunları anlatırken yine de insaflı davranıyor. Bölümde daha beter bir iş daha var. Tekstilin en zahmetli alanı hakkında paylaşım yapıyor. “Son ütücü duyurusuyla birçok ilan çıkar karşınıza, görmüşsünüzdür. Buradaki işçi arkadaşların sebat etmesi özellikle sıcakta zor. Ütücüleri klimasız atölyeler perişan ediyor. Cehennem gibi ütünün başı bu sıcaklarda”. O anlattıkça bende şaşkınlık ifadesi çoğalıyor. “Bütün gün oturduğumuz için altımızdaki sandalyeye yastık koymak zorundayız. Yoksa oturma yerlerimiz yara olur. Ama bu sıcaklarda minder o kadar ıslanıyor ki. Yedeği de yok”. O ıslak minder işe mahkum bu kadın çalışanlar için sıcağın bir garip hediyesi gibiydi. Terlerle uğraşırken bir de ıpıslak hale gelmiş bu minder başka bir dertti.

"Bize su vermiyorlar!"

Gülcan, en sıcak köşelerden birinde yaşıyor. Meyve hasat işçisi. Bu aylarda ağaçlarda olgunlaşan meyveler toplanıp sepetlere yerleştiriliyor yüzlerce kadın işçi tarafından. Onun aşırı sıcakla derdi de diğerleriyle en beteri aslında. Baskı var ama bana göre zulüm. Dinliyorum 32 yaşındaki Gülcan’dan. “Bahçede kayısı topluyoruz, getirip kasalara boşaltıyoruz. En fazla ihtiyacımız içme suyu. Ama burada bahçe sahipleri bize su vermiyorlar”. Bu sene de mevsim normallerinin çok üzerinde sıcaklar bu ilçede. İşçi için başa çıkmak çok zor. Gülcan derdini anlatmayı sürdürüyor; “Emeğimizin karşılığını almak değil ki mesele. Sudan bizi mahrum edeceklerini hiç düşünemedik. İçme suyunu evden getiriyoruz o yüzden. Aşırı terleyip bunalınca yüzümü yıkamak istesem imkansız. Çünkü o zaman susuzluktan kavruluruz! Günde şişe şişe su içmeye mecburuz”. Tarladaki sıcaklıklar işçilerin dayanıklılığını çok aşıyor. Saatlerce orada kalmaları da sağlıklarını zorluyor.

Kadının çalışması için ‘haramdır, günahtır’ dediler

Tarımda çalışmaya biraz geç başlamış. 22 yaşında ilk kez para kazanmaya başladığı bilgisini paylaşıyor; Diyor ki, “Ben Diyarbakırlıyım. Bizim yörede hep kadının çalışması için ‘haramdır, günahtır’ dedi babalarımız. Ama evlenince geçim sorunu oldu. Hem ev kiraydı hem de küçük çocuklarım vardı. Bu meyve işinde eşim de çalışıyordu. Ben de onun sayesinde buraya girdim. Sıcak bizi o kadar kötü etkiliyor ki. Terler şıp şıp her yerimden damlıyor. Yazın ben ve bütün kadınlar kan ter içinde kalıyoruz. Bir görseniz sanki aşırı yağmura yakalanmış dersiniz. Elbiselerimize, atletimize kadar sırılsıklam bir haldeyiz, Üstümüz, her yerimiz yapış yapış”. İki çocuğunu annesine bırakıp tarlaya öyle geliyor Gülcan Tat.

En savunmasız kadınlar

Hatay’ın Erzin ilçesinde bir mahallede yaşıyor genç işçi. İşçi eşinin eve getirdiği paranın yetmediğinden dem vuruyor. İki küçük çocuğuna bakmak, ev kirasına da yetişmek zorunda. Giderlerin parasını denkleştirmek için Kırıkhan ilçesindeki çiftliklere gidiyor. Bir yasağa daha getiriyor sözü. “Kasalar dolusu kayısı topluyoruz ama eve çocuklar yesin diye biraz da olsa götürmemiz yasak! Canımız çıka çıka topladığımız kayısı, nektarin, erik hepsi de çocuklar için vitamin ama ‘yok eve götüremezsin’ diyorlar. O güneşin altında kavrulmak böyle olunca insanın çok ağrına gidiyor”.

Temmuz’da gökten adeta kor yağıyor ne var ki işçiler ekmeklerini bu koşulda da kazanmanın peşinde. Gerçek şu ki, termometrenin cıvası 45 dereceye de ulaşsa işçilerin işe ara verme şansı yok. Hava dalgaları daha yakıcı hale geliyor. Her yer kavrulurken genellikle en savunmasız bırakılanlar kadınlar. Erkekler üstlerinde ne varsa çıkartıp sadece atletle üretimi sürdürebiliyor. Kadınlar ise bir yerleri gözükürse yanlış anlaşılır tedirginliğiyle kıyafetlerini sürekli kontrol etmek zorunda. Sel ve fırtınalar gibi kuraklığın yükünü de onlar çekiyor. Amansız sıcaklarda işverenler için daha sıkı kurallar getirilmesi gerekirken bunu göremiyoruz. Bu kurallar arasında sık sık mola verme zorunluluğu da olmalı oysa. Bütün bunlara dair soruları konunun uzmanlarına da yönelttik.

"İşçilerin sağlığı maliyet hesabına kurban ediliyor!"

Sevda Karataş, Umut Sendikası’nın Avukatı (Umut-Sen) sıcaklık arttıkça işçilerin yaşamla ölüm arasında çalıştıklarını vurguluyor. Bu sebeplerle birçok iş cinayetinin de yaşandığına dikkat çekiyor ve şöyle sürdürüyor konuşmasını; “Özellikle kadın işçilerin çalıştığı atölye, tekstil fabrikası gibi yerlerde klimalar ya yetersiz ya da bulunmuyor. Ya da açık alanda çalışan tarım işçilerinin çalışma saatleri düzenlenmiyor. Veya talep edilen izin verilmiyor. Bu açıkça işçilerin canının, sağlığının maliyet hesabına kurban edildiğini gösteriyor. Ve kabul edilebilir bir durum değil. Kadın işçiler bu koşullardan daha fazla etkilenebiliyor. Regl döneminde, hamilelikte ya da menopoz sürecinde sıcak çok daha yıkıcı olabiliyor. Baygınlık, nefes almakta zorlanma, tansiyon, beyin kanaması, kalp krizi gibi birçok riske rağmen üretim bir şekilde devam ediyor”.

"Aşırı sıcaklarda üretimi durdurmak yasal bir hak!"

İşverenlerin işçi sağlığı ve güvenliğini sağlamak ve mevcut şartları da iyileştirmek zorunda olduğunu anımsatıyor Avukat Sevda Karataş. “Yani klima çalıştırmak patronların bahsettiği gibi lüks değil, yaşamsal ve hukuki bir zorunluluk” diyor. Dinlemeye devam ediyoruz Umut-Sen avukatını. Karataş, yasaların zorunlu kıldığı birçok noktayı ele alıyor; “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca işveren, çalışanların maruz kaldığı riskleri azaltmakla yükümlü. Aşırı sıcaklık, çalışma ortamı ölçümleriyle (nem, sıcaklık, havalandırma) tespit edilip varsa işyeri hekimi ve İSG kurulu üzerinden resmi uyarılar yapılabilir. Ayrıca 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13. Maddesi’nde önemli bir tespit söz konusu; işçilerin ciddi ve yakın bir tehlike, yani can güvenliğini ve sağlığını tehlikeye atacak durumlarda işten kaçınma hakkını kullanabileceğini düzenler bu madde. Serin ve yeterli havalandırma olan bir ortamda çalışmak tüm işçilerin hakkıdır. Bunları içeren taleplerle mücadele büyütülmeli, kamuoyuna taşınmalı. Aşırı sıcak altında çalışmak; baş dönmesi, bayılma, beyin kanaması, kalp krizi gibi hayatlarını riske atacak sonuçlara yol açabileceği gibi, bu şartlar açıkça insan onuruna aykırı. Dolayısıyla aşırı sıcaklarda üretimi durdurmak, meşru ve yasal bir haktır”.

"Bilinç kaybı dahi olabiliyor"

Fabrikalarda sağlığı etkileyen sonuçlar Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) Örgütlenme Uzmanı Elif Alçınkaya da bu tahammül edilmesi zor havalardaki risklere değiniyor; “Sıcaklarla boğuştuğumuz günlerden geçiyoruz. Küresel İklim Değişikliği nedeniyle son yıllarda dünya genelinde sıcaklık artışı yaşanırken hava olaylarındaki dengesizlikler de karşımıza çıkıyor. Sıcaklık artışları gündelik hayatımıza olduğu gibi çalışma yaşamına da yansıyor. İşyerlerinde ve fabrikalarda çeşitli şekillerde sağlığı etkileyen sonuçlar ortaya çıkıyor. Kadın işçiler açısından etkilenme daha fazla. Örneğin hamilelik, emzirme, regl ve menopoz gibi döngüler içerisindeyse sıcaklardan etkilenme oranı artıyor. Vücut ısı dengesini de bozuyor yoğun sıcaklar. Aşırı terlemeyle su ve minerallerin hızlı kaybına neden oluyor. Çalışma halinin getirdiği yoğunluk, mola yetersizliği, gıda takviyelerinin yapılamaması bitkinlik, baygınlık, bulantı, baş dönmesi, bilinç kaybı gibi sonuçlarla karşılaşabiliyor işçi. Isı değişikliğiyle hızlı su ve elektrolit kaybıyla böbrekler zarar görebiliyor. Su ve mineral kaybı kas kramplarına neden olabiliyor”.

"İş kazası riski de artıyor"

Bunaltıcı havanın sağlık sorunları ile birlikte performans düşüklüğü, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon eksikliği gibi durumlara da neden olduğu bilgisini paylaşıyor Uzman Elif Alçınkaya. Ayrıca aşırı terlemenin elleri kayganlaştırdığını ve bunun aletleri, ekipmanları kullanmayı zorlaştırdığını belirtiyor. Kişisel koruyucu donanım ekipmanlarının kullanılmasında da zorlanma yaşanabiliyormuş. Bu olasılıkların her birinin işçi sağlığı sorunu olduğunu, iş kazası riskini de arttıran birer etmen olarak risk taşıdığının altını özellikle çiziyor. Uzman “Yeterli havalandırma, iklimlendirme sistemleri özellikle fabrikalarda yok denecek kadar yetersiz. Sıcakların her alanda etkisi altındaki işçiler, çalışma yaşamının en olumsuz halleriyle karşı karşıya” diyor.

"Suya ulaşma imkanları arttırılmalı"

Sendika Uzmanı Elif Alçınkaya aşır sıcak ortamlarda üretim yapan işçilerin en azından acilen şu önlemleri almasını hayati buluyor; “Yeterli miktarda tüketilmesi için suya ulaşma imkanları arttırılmalı. Dinlenme araları sıklaştırılmalı. Bu alanlar gölgeli ve serin olmalı. İş kıyafetlerinin açık renk, teri emebilen ve nefes alabilen bir kumaştan olması önem taşıyor. Mesai saatleri, özellikle açık alanda çalışan işçiler için en sıcak öğle aralarında çalışmak iptal edilmeli. İş süresi kısaltılmalı. Bir de fiziksel iş yükü azaltılmalı. Doğal havalandırmalar, iklimlendirme vb sistemleri kurulmalı. Hamilelik, emzirme, regl, menopoz gibi döngülerde olan işçilerin çalışma düzeni kadın sağlığına göre düzenlenmeli”.

Kadınların serinleme talepleri ‘nazlanma’ olarak yorumlanıyor

Neşe Değirmenci ise A sınıfı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı. Aynı zamanda jeoloji mühendisi. Onun altını çizdiği noktalar da hayli önemli;

“Türkiye’de artan yaz sıcaklıklarında, özellikle fabrikalarda çalışan emekçi kadınlar olumsuzluklar yaşıyor. Pek çok sanayi tesisinde hala temel iklimlendirme sistemlerinin bulunmaması ya da yetersizliği işçileri fizyolojik, hijyen ve psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. Klimasız ve havalandırmasız ortamlarda saatlerce çalışmak, yalnızca terlemenin ya da yorgunluğun ötesinde sonuçlar doğuruyor: Baş dönmesi, bayılma, tansiyon sorunları, konsantrasyon kaybı ve uzun vadede kronik hastalıklar. Kadın işçiler bu zorlu koşullarda, çoğu zaman regl dönemlerinde bile izin alamadan çalışıyorlar. Sıvı kaybı, baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilerle mücadele ediyorlar. Birçoğu, geçim derdiyle bu koşulları kabullenmeye zorlanıyor, sesini çıkaramıyor. Şikayet ettiğinde işten çıkartılma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Kadın işçilerin yaz aylarında klimasız ortamlarda karşılaştıkları sorunlar hem iş sağlığı hem de toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle ele alınmalı. İşyeri havalandırmalarının zorunlu hale getirilmesi, kadınlara özel hijyen alanlarının sağlanması, cinsiyet duyarlı iş güvenliği eğitimlerinin yaygınlaştırılması ve kadınların sesini duyurabileceği örgütlenmelerin güçlendirilmesi temel çözüm önerilerden birkaçı. Bu sorunların görmezden gelinmesi, yalnızca kadınların değil tüm işçilerin sağlığını ve üretim kalitesini tehdit ediyor. Peki kadınlar sıcakta bazı taleplerde bulunursa neler yaşıyor biliyor musunuz. Bunları şöyle sıralayabiliriz.

•Yüksek sıcaklık kadınlarda bayılma, dehidrasyon ve regl dönemi sorunları artırıyor. İş verimini ve güvenliğini düşürüyor.
•Terleme ve kıyafetlerin ıslanması kadın işçilerin erkek bakışına daha çok maruz kalmasına neden oluyor! Bu durum psikolojik baskıyı artırıyor.
•Kadınların serinleme talepleri “nazlanma” ya da “zayıflık” olarak yorumlanıyor, sessiz bir baskı ortamı oluşturuluyor.
•Özellikle regl döneminde özel ihtiyaçlar karşılanmadığında kadınlar ciddi sağlık ve konfor sorunları yaşıyorlar.
•Bu olumsuzluklar yalnızca işçi sağlığı ve güvenliği açısından değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da ciddi bir sorun alanı oluşturuyor.

Ayla Önder- Kadın İşçi / 12.07.25