Birleşik, kitlesel, siyasal sınıf hareketi için

1 Mayıs’tan ileriye…

2025 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin içerisinde bulunduğu tabloyu sorunlarıyla, imkanlarıyla ve önündeki engellerle birlikte bütünlüklü olarak ortaya koymuş, siyasal bir sınıf hareketi yaratma iddiası olan devrimci-ilerici güçlere ilerlemeleri gereken yönü tayin etmiştir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 09 Mayıs 2025
  • 08:00

2025 1 Mayıs’ı geride kaldı. Başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere birçok kentte yaygın ve kitlesel 1 Mayıs eylemleri gerçekleşti. Krizin faturasının kabardığı, ekonomik-sosyal yıkımın derinleştiği, siyasi baskı ve zorbalığın dizginlerinden boşaldığı bir dönemde işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar ve toplumun farklı kesimleri yakıcı talepleri ve özlemleriyle 1 Mayıs eylemlerinde yerlerini aldılar.

1 Mayıs ve sınıf hareketi

1 Mayıs eylemlerine büyük kentlerde ve ülke genelinde işçilerin katılımı (kimi yerellerde göreceli değişiklikler yaşansa da), nicelik açısından önceki yıllara benzer bir tabloya sahipti. Sendika kortejlerinde öne çıkan gündem ekonomik kriz ve işyeri temelli sorunlar idi. Ekonomik krizin derinleştirdiği sosyal yıkım saldırılarına dönük tepki ve talepler alanlara yansıdı. 1 Mayıs’ı direniş ve grevle karşılayan ya da yakın zamanlarda bu tür süreçlerden geçen işçiler daha özel bir coşkuya sahipti. Fakat, işçilerin fabrika pankartlarıyla 1 Mayıs alanlarına katılımı geçmiş yıllara kıyasla daha düşüktü. Bunun kendisi fabrika ve işyerlerinde 1 Mayıs’a dönük hazırlığın yeterince örgütlenmediğini gösteren önemli verilerden biriydi.

Krizin faturasının kabardığı, sömürünün katmerleştiği, yaşam koşullarının alabildiğine zorlaştığı; tüm bunlara karşı alttan alta öfkenin mayalandığı böylesi bir dönemde 1 Mayıs’a işçi katılımının çok daha yüksek olması beklenirdi. Toplumun azımsanmayacak bir kesiminin baskı ve zorbalığa karşı günlerdir sokaklarda olması ise, bu beklentiyi güçlendiren başka bir etkendi. Fakat bu beklenti sınıf cephesinden karşılık bulmadı. Bir kez daha görüldü ki, yaşanan ekonomik krizin yol açtığı öfke ile bu öfkenin kendisini eylemli biçimlerde dışa vurma düzeyi arasında hâlâ önemli bir kopukluk bulunmaktadır. Bu durum, işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyindeki zayıflığın ve mücadelenin önündeki çok yönlü engellerin bir sonucudur. Bu kopukluğun giderilmesi ise, günün en önemli görevlerinden biri olmaya devam etmektedir.

***

İşçi hareketini denetim altında tutan sendikaların 1 Mayıs’taki durumu mevcut sendikal düzenin içinde bulunduğu tabloyu da bir kez daha gözler önüne serdi. On binlerce üyesi olan konfederasyonların ve bağlı sendikaların kortejlerinden yansıyan zayıflık, 1 Mayıs’a dönük ciddi bir hazırlık yapmadıklarının göstergesi oldu. Bu durum, iktidar kuyruğunda “sendikacılık” yapan ve mecburen alanlara çıkan Hak-İş ve Türk-İş bürokrasisi kadar DİSK için de geçerliydi. Zira başta Genel-İş olmak üzere, DİSK’e bağlı kimi sendikaların 1 Mayıs alanlarına katılımı neredeyse temsili düzeyde kaldı. 2025 1 Mayıs’ı, sendikal bürokrasinin ve sınıf hareketi üzerine çöreklenmiş bulunan işbirlikçi-icazetçi sendikal düzenin aşılmasının hayati önemi bir kez daha teyit etti.

***

1 Mayıs ve işçi hareketi üzerinden değerlendirilmesi gereken bir diğer önemli konu ise, 19 Mart halk hareketinin işçi sınıfına ne derecede yansıdığı ve etkide bulunduğudur. Hareketin sürükleyici gücü olan gençlik kesimlerinin kendi isyanı ile 1 Mayıs arasında kurduğu bağ önemli olmakla birlikte, aynı şey işçi sınıfı ve geniş emekçi kesimler için söylenemez. Zira 1 Mayıs alanlarında işçi kortejlerinde daha çok kriz ve buna bağlı iktisadi-sosyal sorunların ön planda yer aldığı, bu sorunlar ile faşist baskı politikaları arasında yeterince ilişki kurulamadığı; demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine karşı mücadele taleplerinin ise çok sınırlı dile getirildiği görüldü. 1 Mayıs’ın ortaya koyduğu bu olgu, sınıf hareketine yapılacak siyasal müdahalenin kritik halkalarından birini göstermesi açısından önemli bir yerde durmaktadır.

Toplam tablo üzerinden denilebilir ki, 2025 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin önündeki engellere, sınıfın mücadele kapasitesine, bilinç ve örgütlülük düzeyine yeni bir ayna tutmuştur; mevcut sorunların çözümünde bir aşama olmaktan ziyade sorunları ve çözüm dinamiklerini ortaya koyan bir gösterge işlevi görmüştür.

19 Mart halk hareketi ve 1 Mayıs

2025 1 Mayıs’ının geneli üzerinde 19 Mart’ta başlayan halk hareketinin etkisi beklenenden zayıf kaldı. Bu durumun gerisinde; ilkin yukarıda özetlenen sınıf hareketi gerçekliği yer almaktadır. İkinci neden ise toplumsal muhalefetin parçalı ve zayıf tablosunun 1 Mayıs vesilesiyle de aşılamamış olmasıdır. Halk hareketinin kendine özgü muhtevası, sınırları ve zayıflıkları da sürecin 1 Mayıs’a dönük etki ve yansımalarında belirleyici bir etken olmuştur. 

İki dinamikten birisi (sınıf hareketi ya da toplumsal muhalefet güçleri) birleştirici ve sürükleyici bir konumda olabilseydi, halk hareketinin yarattığı etki ve atmosfer 1 Mayıs alanlarına daha güçlü bir şekilde taşınabilir, 1 Mayıs’ta birleşik-kitlesel bir kuvvetin oluşması sağlanabilirdi. Daha ilk anda düzen muhalefetinin sınırlarını aşsa da heterojen bir yapıya sahip olan ve CHP şahsında düzen muhalefetinin etkisine açık bulunan halk hareketinin, kendi iç dinamikleri üzerinden bunu başarabilmesi mümkün değildi. Zira, halk hareketi günlerinde sokağa inen toplumsal kesimler (kitle hareketini ilerletmek ve farklı süreçlerle bağ kurmak açısından) politik bir odağa ve sürükleyici toplumsal bir güce ihtiyaç duyan örgütsüz-dağınık kitlelerden oluşmaktaydı. 

Dolayısıyla, halk hareketi günlerinde sokaklara inen kitlelerin bir kesimi CHP’nin denetiminde, diğer bir kesimi ise sınırları belli de olsa sol hareketin etkisi ile 1 Mayıs alanlarında yerini alabildiler. Bu kadarı, sınıfsal olarak heterojen bir yapıya sahip olan halk hareketi ile 1 Mayıs arasında daha güçlü bağlar kurulmasına, kitle hareketinin 1 Mayıs üzerinden kendine alan açmasına yetmedi.

Gençlik hareketi ve 1 Mayıs

Bu tablonun istisnasını ise beklendiği üzere gençlik hareketi oluşturdu. Her ne kadar birleşik bir örgütlenme zemininden yoksun olsa da üniversite gençliği, özellikle gençlik hareketinin merkezi konumunda olan kentlerde kitlesel ve coşkulu bir şekilde 1 Mayıs alanlarına inmeyi başardı. Halk hareketini tetikleyen üniversite gençliği; öfkesini, isyanını ve coşkusunu bu bağlamda 1 Mayıs alanlarına taşıdı. Bunda 19 Mart’la birlikte kitlesellik kazanan hareketin kendine özgü yanları belirleyici oldu. CHP’nin süreci mitinglere evrilterek hareketi ehlileştirmeye çalıştığı günlerde bile gençlik güçleri belli biçim ve zeminler üzerinden sokaklarda olmaya devam etti. ODTÜ, Hacettepe, İÜ, YTÜ, Boğaziçi, Ege vb. üniversitelerde gençlik mücadelesinin dinamizmini koruyabilmesi, bu dinamizmin 1 Mayıs alanlarına yansımasını da kolaylaştırdı. Yalnız büyük şehirlerde değil, birçok taşra kentinde de bağımsız üniversite pankartları açıldı, örgütlü kesimlerin kortejlerinde ise gençliğin belirgin bir ağırlık oluşturduğu görüldü. Çok sayıda öğrencinin ilk defa 1 Mayıs alanlarında olması ise ayrıca önemliydi.

Bununla birlikte, 19 Mart’ta başlayan gençlik isyanının çok daha güçlü bir biçimde alanlara yansıması, 1 Mayıs’ta işçi sınıfının eylemiyle daha güçlü buluşması ve bağ kurması mümkün olabilirdi. Hareketin ana gövdesinin örgütsüz olduğunu, henüz yeterince güçlü bir ortak zemin ve ortak iradeye sahip olmadığını görmezden gelen bazı çevrelerin yaklaşımları ise (bu yaklaşımların bir yerden sonra ‘Taksim’e gidemiyorsan evde kal’ çocukluğuna varan çağrılara konu edilmesi) bu ilişkiyi zedeleyen etkenlerden biri oldu. Gençlik hareketinin siyasal muhtevasında ve örgütlülük düzeyinde yaşanan sorunları görmezden gelerek, 2025 1 Mayıs’ıyla ilişkilenişi alan tartışmasına sıkıştıranlar; 1 Mayıs gündemini sadece sınıf hareketinin mevcut düzeyi ve ihtiyaçları üzerinden değil, 19 Mart’ta başlayan ve gelinen yerde ivme kaybı yaşayan gençlik hareketinin mevcut gerçekliğinden de kopararak ele aldılar.

Gençlik hareketinin kendine özgü yapısal sorunlarına ve toplumsal muhalefet güçlerinin parçalı iradesine rağmen “on binlerin Taksim’e çıkacağı” yönünde oluşan beklenti ise, hem bunu dillendiren çevrelerin bilinen “ajitatif söylemler üzerinden eylem kurma” anlayışının hem de sınıf hareketi, 19 Mart ve gençlik hareketine dair zorlu gerçekleri (sorumlulukları) görmezden gelmenin bir ürünü oldu. Ve böyle olduğu ölçüde de boşa çıktı.

***

Bütünlüklü olarak Taksim tartışmasını bir kenara not ederek, şu gerçeğin altını bir kez daha çizmekte fayda var. Bu topraklarda devrimciler, Taksim Meydanı’nın tarihsel olarak sınıf hareketinin bir mevziisi hale getirilmesinden yasaklı dönemlerde bu mevziiyi yeniden kazanma uğruna verilen mücadelelere değin önemli bir rol oynadılar. Deyim yerindeyse bu alanda kendilerini fazlasıyla kanıtladılar. Bugün ise devrimci-ilerici güçlerin önünde işçi sınıfı ve emekçileri siyasal mücadeleye kazanarak örgütlü, birleşik, kitlesel ve militan bir sınıf hareketi yaratma, kendilerini tam da bu alanda kanıtlama sorumluluğu duruyor. Zira, Taksim Meydanı’nı zorbaların elinden çekip alabilmenin de, Taksim iradesini sınıf ve emekçi kitlelere mal etmenin de yolu buradan geçmektedir.

Henüz birleşik ve örgütlü bir zeminden, ortak bir doğrultudan yoksun olan gençlik kitlelerinin “Taksim talebi” her ne kadar meşru ve anlamlı olsa da, yüklenilmesi ve yakalanması gereken halka, gençliğin bu istemlerini de kucaklayacak olan devrimci bir sınıf hareketi yaratma sorumluluğudur.

***

2025 1 Mayıs’ını, 19 Mart’ta başlayan halk hareketi ekseninde ele almak; buradan yola çıkarak sınıf hareketinin bugüne kadar aşamadığı yapısal sorunlarını, 1 Mayıs yaklaşırken ivme kaybeden bu hareketin gücüyle aşılabileceğini düşünmek ve tabiri caizse 1 Mayıs’ı buradan kotarmaya çalışmak, sol hareketin baskın yaklaşım biçimi oldu. 

Kitlelerin baskı ve zorbalığa karşı sokaklara döküldüğü halk hareketi ile 1 Mayıs arasında bağ kurmak elbette gerekliydi. Yaşanan gelişmeleri işçi sınıfının gündemine taşımak, işçilerin dikkatini faşist tek adam rejimine karşı gelişen mücadeleye ve gençliğin isyanına çekmek ve sınıf bölüklerinin halk hareketiyle ilişkilenmesini sağlamak için 1 Mayıs anlamlı bir zemindi.

Ancak, sınıf hareketinin yılları bulan yapısal sorunlarının, işçi sınıfının iç dinamikleri üzerinden değil de kendi talep ve istemleriyle dahil olamadığı bir halk hareketi zemininde ya da gençliğin dinamizmi üzerinden çözülebileceğini düşünmek nasıl anlaşılmalıdır? Bu türden yaklaşımlar en hafif ifadeyle işçi kitlelerinin mevcut mücadele düzeyi ve sınıf hareketinin içinde bulunduğu kapsamlı sorun alanlarına yabancılığın ürünü bir yanılsamadır. Sınıf hareketinin mücadele düzeyi ve ihtiyaçlarını göz ardı ederek; yapısal zayıflıklarını gençlik hareketinin dinamizmiyle aşmaya çalışmak ise başlı başına ideolojik-politik bir tartışmanın konusudur.

Geride kalan 1 Mayıs ve uzun yıllardır süregelen sınıf hareketi tablosu ortaya koymaktadır ki; işçi hareketini içinde bulunduğu cendereden çıkarmanın ve faşist tek adam rejimine karşı mücadeleyi ilerletip başarıya ulaştırmanın yolu işçi sınıfını krizin faturasına ve sosyal-iktisadi yıkımın dolaysız olarak sorumluluğunu taşıyan faşist saray rejimine karşı mücadeleye sevk etmekten geçmektedir. Bunu sağlamanın yolu ise bazılarının sandığı gibi işçi kitlelerinin basitçe rejim karşıtı mücadeleye eklemlenmesinden değil, kendi sınıfsal talepleri etrafında örgütlenmesinden, bir sınıf olarak siyasal mücadele sahnesine çıkmasından ve buradan hareketle başta gençlik olmak üzere diğer toplumsal mücadele dinamiklerine öncülük etmesinden geçmektedir. Zira, işçi sınıfı kendi talepleri ve gündemleri etrafında örgütlenip mücadeleye atılmadan sınıf hareketi birleştirici bir mücadele zeminine dönüşemez. Bu nedenledir ki; sınıf hareketinin devrimcileşmesi de faşist tek adam rejimine karşı yürütülecek mücadelenin başarısı da işçi sınıfının krizin faturasına, siyasal baskıya, sömürüye ve bu düzenin siyasal ifadesi olan gerici-faşist rejime karşı bir sınıf olarak ayağa kaldırılmasına bağlıdır.

Sınıf devrimcileri bütünlüklü olarak 1 Mayıs hazırlıklarını (ön sürecinden alanda konumlanmaya değin) bu geniş sorumluluklar demeti üzerinden ele aldılar. Bu doğrultuda, 1 Mayıs’ı ne dar anlamda bir alan tartışmasına sıkıştırdılar ne de geleneksel bir eylem günü olarak değerlendirdiler. Tersine, 1 Mayıs sürecini öncesiyle birlikte sınıf hareketinin yapısal sorunlarına müdahale etme, işçi sınıfını siyasal mücadeleye kazanma ve örgütlü bir sınıf hareketi yaratma bakışı üzerinden örgütlemeye çalıştılar. 1 Mayıs’ı, birleşik toplumsal direnişi güçlendirmenin önemli bir dayanağı olarak değerlendirdiler.

***

Özetlemek gerekirse, 2025 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin içerisinde bulunduğu tabloyu sorunlarıyla, imkanlarıyla ve önündeki engellerle birlikte bütünlüklü olarak ortaya koymuş, siyasal bir sınıf hareketi yaratma iddiası olan devrimci-ilerici güçlere ilerlemeleri gereken yönü tayin etmiştir. Sınıf devrimcileri verili tablodan hareketle, 1 Mayıs’ın çizdiği rotadan ilerleyerek işçi sınıfını ve emekçileri birleşik, kitlesel ve siyasal bir güç olarak mücadeleye kazanmaya dönük çabalarını aralıksız olarak sürdüreceklerdir.