Tüm dünyanın gözleri emperyalist-siyonist ittifakın İran'a karşı başlattığı savaşa odaklanmışken, sıcak çatışma alanı dışındaki bazı gelişmeler gölgede kalıyor. AUKUS anlaşmasının gözden geçirilmesi de bunlardan biri.
AUKUS, Avustralya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri arasında 15 Eylül 2021'de ilan edilen bir “güvenlik” paktıdır. Bu anlaşmanın üzerinden yaklaşık dört yıl geçtikten sonra yeni bir haber basına yansıdı. Habere göre Trump'ın görevi devralmasının ardından AUKUS anlaşması 'gözden geçirildi'. “Önce Amerika” mottosuna sarılan Trump'ın Avusturalya'yı gözden çıkarabileceğine dair tedirginlikler bu haberi izledi.
Avusturalya Başbakanı hemen sahneye çıkıp hem Cumhuriyetçilerin hem Demokratların desteğine sahip olduklarını, AUKUS'un korunduğunu iddia etse de Amerika'dan yansıyan haberler durumun farklı olabileceğine işaret ediyor. İronik olansa Avusturalya AUKUS için Fransa'yla anlaşmasını bir anda çöpe atmış olmasıydı. Şimdi rüzgar yön değiştirirken kendisi de ortada kalabilir. Peki ABD neden AUKUS'ten çekilebilir ve bu niçin önemli?
Öncelikle bu paktın ne olduğunu hatırlatıp bu süreçte batılı emperyalistler arası rekabetin tablosuna dönelim. Çin karşıtı batılı emperyalist ittifak, 2000'li yıllara girildiğinde Avrupa ve Ortadoğu'dan önce Asya'da da silahlanma yarışını tırmandırmıştı. Japonya bir yandan 2. emperyalist paylaşım savaşından kalan paslarını atıp yeniden bir savaş gücüne dönüşürken Tayvan, Güney Kore ve Avusturalya gibi devletler de silah yatırımlarını artırıyordu. Bu kapsamda Avusturalya önce Fransa ile bir anlaşma yapmış ve nükleer denizaltılar satın alınması için sözleşme imzalamıştı. Böylece Avusturalya nükleer gücü olmadan nükleer savaş denizaltıları olan ilk ülke olacaktı. Ancak on milyarlarca dolarlık bir anlaşmadan haberdar olan ABD, "kalleşçe” bir oyunla bu devasa pasta dilimini Fransa'nın elinden aldı. İştah kabartan pasta; 12 Attack sınıfı denizaltı için ödenecek tutar 90 milyar Avustralya dolarına ulaşıyordu. Bu, yaklaşık 65 milyar ABD dolarına tekabül ediyordu.
ABD emperyalist hegamonik gücünü kullanarak sözde bir “teknoloji transferi” güzellemesiyle Fransa'nın sözleşmesini feshettirip AUKUS’ü kurmuştu. Fransa elbette kaçan balıktan öfkeliydi. Ama aciz durumdaki Macron'un tek yapabildiği ABD ve Avustralya'dan büyükelçilerini geri çekmek ve Avustralya başbakanını yalancı olmakla itham etmekten ileriye gidemedi. Avustralya’dan tazminat olarak aldığı 385 milyon ABD dolarıyla yetinmek zorunda kaldı.
Bu müdahale ile ABD Avrupa ülkelerine de bir uyarıda bulundu. Bu, Ukrayna'ya destek döneminde de altı çizilen bir vurgu oldu. ABD, Ukrayna'ya “yardımda” ağırlıklı olarak ABD yapımı silahların aktarılmasını, Avrupa devletlerinin ise artakalan kısımları üstlenmelerini dayatıyor. Eski F-16'larını Ukrayna'ya aktarmaları koşuluyla, yeni F-35’leri satın alabilirlerdi. “Eskiyi ver yeniyi satın al…”
AUKUS, ABD, İngiltere ve Avusturalya arasında bir üçlü “güvenlik” paktı olarak sunulsa da bu tam bir silahlanma pazarında rekabet anlaşmasıdır. Ki yeni anlaşmanın bedeli 239 milyar doları bulmuştu. Diğer bakım ve ortak çalışmalar ile fatura kabardıkça kabartılıyor ve Avusturalya ABD'ye bağımlı bir müşteri konumuna düşüyor. Sadece maddi bir çıkar da yoktu; “teknoloji transferi ve birlikte üretim” adı altında kurulan bu “güvenlik” anlaşmasından ABD savaş gemileri Avusturalya limanlarına daha fazla erişim hakkı da kazandı.
Eski Avustralya Başbakanı Paul Keating bile, Başbakan Anthony Albanese'i, ABD'nin Çin'i çevreleme planlarının parçası olmakla suçlayıp şunları ifade etmişti: “Nihayetinde bu projenin hükmünü tarih verecek. Ancak bunun hata olduğunu söyleyenler arasında ismimin açıkça yazılmasını istiyorum. 360 milyar dolara 8 denizaltı alacağız. Bu, tarihin en kötü anlaşması olmalı.”
Peki bu devasa meblağlara ulaşan bir anlaşmadan Trump gibi dünyaya silah satmakla övünen bir sermaye temsilcisine geri çekilmeyi düşündürten nedir?
İşte bu, emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı sıkışmanın bugün vardığı son noktadır. Bir yanda Ukrayna savaşını diğer yanda İsrail'in soykırım işgalini Lübnan'dan İran'a kadar genişletmesini destekleyenler kendi gelecek savaşlarının “silah taleplerini” yetişemiyorlar. Trump'ın önceki döneminde dillendirdiği ülke bütçelerinin %2'sini silahlanmaya ayırma çağrısı karşılık buldu ancak buna uygun bir üretim kuramıyorlar. Ukrayna'ya hava füzesi yollayamamaktan top mermisi üretmek için yeni fabrikalar kurmaya kadar uzanan küçük haberlerde saklanan bu detay şimdi AUKUS üzerinden daha belirgin şekilde görülüyor.
Pandemi döneminde gönderilen maskeleri bile gasp edenler bugün çok ihtiyaç duydukları silah stoklarını parasıyla da olsa “müttefiklerine” vermek istemiyor. Benzer bir açıklamayı geçtiğimiz aylarda Macron da yapmıştı. Fransa'nın Ukrayna'ya silah göndermeye devam edeceğini ancak artırılan üretime rağmen kendi ordu siparişlerinin gerisinde kalındığı için Ukrayna'ya sevkiyatın da geciktiğini ifade etmişti. Almanya'da Rheinmetall şirketi kârlarını katlarken hala siparişlerin gerisindedir. Almanya'da araba fabrikalarının tank üretimi yapacak şekilde dönüştürülmeye başladığına dair haberler duyulmaya başladı. Kapatılan fabrikaların işçilerinin bir kısmının silah sanayi şirketleri tarafından istihdam edileceği söyleniyor.
Emperyalist hegemonya çatışmalarının tetiklediği silahlanma yarışı çılgınlığı soğuk savaş dönemini geride bıraktı. Bu ise daha büyük bir krizi tetikliyor. Rusya da kendi stokunu erittikçe müttefiklerinden yeni kaynaklara yöneldi. Bunların yanı sıra çok uzakta büyüyen bir Asya ordusu gerçeği de var.
Çin, donanmasına son 23 yılda 165 savaş gemisi eklerken bu sayı ABD’De 90'da kaldı. Yani 2000 sonrası dünyada Çin'in savaş gemisi üretim hızı ABD'nin 7 katı olarak ifade ediliyor. Diğer yandan tonaj büyümesinde Çin %300 büyürken ABD Donanması %2 büyümüştür. Üçüncü uçak gemisini aktif göreve alan ve durmaksızın 4.'sü için çalışmalara da başlayan Çin karşısında ABD donanması başka ülkeye satmayı bırakın kendi yenileme ve modernize etme çalışmalarına güç ayıramıyor. “Dünyanın en büyük donanması” yakında unvan değiştirmekle kalmayacak, buna niteliksel yoğunluk da eklenecektir. AUKUS'ü tartışmaya açtıran işte bu tablodur.
***
Emperyalist sistem arz ve talep dengesini koruyamazken, bunun savaş sektöründeki versiyonu ayrı bir tehlikeyi işaretliyor. Bu satışlar ve pazar kavgaları yarının emperyalist paylaşım savaşının hazırlığıdır. Parası ödendiği halde silahların verilmemesinin 1. ve 2. dünya savaşları tarihinde de örnekleri var. Yakın tarihte Türk sermaye devletinin F-35 savaş uçakları projesinden atılması ve ödediği paranın ABD tarafından gasp edilmesi de bu örneklerden biriydi. AUKUS'ün de benzer bir akıbeti olması beklenebilir. Zira denizaltıların teslimat tarihi zaten önümüzdeki beş yılı geçmesi bekleniyordu. Bu gözden geçirme onu sarkıtabilir ve bir savaş sürecinin içinde kalabilir. Hepsinin hedefi 2030'larda ordularının yeni bir savaş düzeyine hazır olmasını sağlamaktır. Bu ise, insanlığa nasıl bir gelecek hazırlamak istedikleri hakkında fikir veriyor.
Bugün fabrikalarda silah üretmeye zorlananlar, yarın savaşmaya zorlanacaktır. Bugün haberlerde izlenen savaşların seyircisi olanlar, yarın savaşta kullanılan figüranlar olmaya zorlanacaktır. Bize düşen kapitalist/emperyalist sistemin krizini büyütmektir. Üretim hacimlerinden çip ve nadir element stokundaki krizden değil, bizden yani onların savaş makinelerini yapan işçilerin direnciyle silahlarının yetişmesi engellenmelidir. Bugün sınırlı ama sembolik değeri olan sadece İsrail'e giden silahların durdurulması çabası yetmez, geleceğin korunması için bir bütün olarak silah sanayiini bloke etmeyi hedeflemeliyiz. Aksi halde o silahların Avustralya'ya mı satılacağı ABD donanmasına mı kalacağının hiç bir önemi kalmayacaktır.
İ. Manuşyan