Tarihçi Leopold Ranke’ye göre bu, “Alman devletinin en büyük doğa olayı”ydı; Friedrich Engels’e göre ise “yeryüzünde gerçekleşen ilk büyük devrim.” Ancak söz konusu 1525’teki Köylü Savaşı, Doğu Almanya’da Thomas Müntzer’in yüzlerce cadde ve meydana ismini vermesi ve ilahiyatçının portresinin beş marklık banknot üzerinde yer almasına rağmen, bugün kolektif hafızada neredeyse silinmiş durumda. Bunun birçok nedeni var. Her iki Hristiyan mezhebi de sayısız ikonsal eylem ve manastır saldırısıyla karakterize edilen bu ruhban karşıtı ayaklanmaya hâlâ mesafeli yaklaşıyor. Batı Almanya ise halk tabanlı bu erken ayaklanma yerine, 1848’deki burjuva-akademik Paulskirche (Paulus Kilisesi) “Devrimi”ni anmayı tercih ediyor.
Dolayısıyla Köylü Savaşı’nı tekrar hatırlatmak için bir yıldönümü gerekiyordu. Bu fırsatı değerlendiren S. Fischer, C. H. Beck ve Propyläen yayınevleri, konuyla ilgili kalın ciltler yayımladı. Christian Pantle’nin Propyläen etiketiyle çıkan Der Bauernkrieg (Köylüler Savaşı) adlı kitabı, 336 sayfa ile konuyu ele alan en sade çalışmalardan biri. Gerd Schwerhoff’un C. H. Beck’te çıkan aynı adlı kitabı 720 sayfa, Lyndal Roper’ın S. Fischer’den yayımlanan Für die Freiheit (Özgürlük İçin) adlı eseri ise 676 sayfa.
Bu şaşırtıcı değil, zira tarihçiler bu olayın üzerinden 500 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün bile şu soruyu kendilerine sormaya devam ediyor: Bu savaş aslında neydi? Oxford Üniversitesi profesörlerinden Lyndal Roper’a göre, serflik, angarya ve prenslerin keyfi vergileri altında ezilen köylüler ile sıradan halkın bu ayaklanması, yalnızca mevcut düzene karşı bir başkaldırı değil, aynı zamanda “yeni bir imparatorluk düzeni” kurma girişimiydi. İsyancılar, manastır beylerinin ve prens-piskoposların bulunmadığı bir ülke hayal ediyorlardı. Roper, bunu köylülerin yayımladığı bildirilerle kanıtlıyor. Bu bildirilerde “Kuşlar prenslerin etini yesin, kanlarını içsin” gibi ifadeler yer alıyor. Roper, köylülerin birbirlerine doğrudan hitap etmelerini ve isyana katılan herkesin “yüksek atından inerek” yaya olarak ilerlemek zorunda bırakılmasını, efendisiz ve eşitlikçi bir toplum kurma niyetinin göstergesi olarak yorumluyor.
Bu yoruma Gerd Schwerhoff’un yaklaşımı ise taban tabana zıt. Dresden Teknik Üniversitesi’nden tarihçi Schwerhoff, üç kitap arasında en akademik olanına imza atmış. Sadece kaynakça ve dipnotlar 120 sayfa tutuyor. Titizlikle hazırlanan çalışmasında Schwerhoff, köylülerin mevcut düzeni “temelden sorgulamadıkları” sonucuna varıyor. Batı Alman tarih yazımı geleneğiyle uyumlu olarak Köylü Savaşı’nı Reformasyon’un bir uzantısı olarak değerlendiriyor. Bu görüşünü, ayaklanmaların imparatorluğun güneybatısında—özellikle Frankonya ve Thüringen’de—yoğunlaşmış olmasına dayandırıyor. Çünkü kuzey bölgelerde, Reformasyon henüz etkili olmamıştı ve ayaklanmalara da sahne olmamıştı. Schwerhoff’a göre Köylü Savaşı, Martin Luther’in teolojisinin bir uzantısından ibaretti, “dönüştürücü bir potansiyele” sahip değildi ve bu nedenle “gerçek bir devrim” olarak da tanımlanamazdı. En fazla bir “ruhban karşıtı öfke patlaması” olarak görülebilirdi. Laik prens yönetimlerinin ise “neredeyse hiç sorgulanmadığını” ifade ediyor. Yine de kitabının alt başlığı “Vahşi bir eylemin tarihi”.
Gazeteci ve tarihî popüler kitapların yazarı Christian Pantle, bu tür geniş kapsamlı değerlendirmelerden özellikle kaçınıyor. Bol anekdotlu anlatımıyla okuyucuyu erken modern çağa taşıyor ve örneğin o dönemde insanların okuma yazma bilmediği ya da dünyanın düz olduğuna inandıkları gibi yaygın önyargılarla hesaplaşıyor. Pantle, köylülerin ülkeyi savunmak üzere defalarca silah altına alınmış olduklarını, dolayısıyla askeri anlamda eğitimli olduklarını ve popüler tasvirlerin aksine yalnızca dirgen ve yaba değil, çengelli tüfekler ve zırhlar taşıdıklarını açıklıyor. Ayrıca ayaklanmalara katılanların sayısı hakkında da bir çerçeve sunuyor: Etkilenen bölgelerdeki erkek nüfusun üçte ikisini oluşturan yüz binlerce kişinin bu ayaklanmalara katıldığı tahmin ediliyor. Pantle, olayların karmaşık anlatılarını sadeleştiriyor ve başlıca figürleri tanıtıyor: Prenslerin safında yer alan ve “Bauernjörg” lakabıyla bilinen Georg III. Truchsess von Waldburg-Zeil ile karşı cephedeki Thomas Müntzer gibi isimler öne çıkarılıyor.
Lyndal Roper ise savaşın askeri yönlerini büyük ölçüde göz ardı ediyor. Sosyal tarih uzmanı olan Roper, bunun yerine köylülerin gündelik yaşamına dair ayrıntılı bilgiler sunuyor. Ürün rotasyonu, tahılın nasıl depolandığı, ekimin hangi dönemlerde yapıldığı gibi konulara odaklanıyor. Kitabını mevsimlere göre yapılandırmış ve köylülerin ayaklanma sırasında bile tarlalarını ihmal etmemek için vardiyalı bir sistem kurarak birbirlerinin yerini aldığını anlatıyor. Özetle, Roper köylüleri “yarı zamanlı devrimciler” olarak betimliyor.
Schwerhoff bu yoruma da karşı çıkıyor. Ayaklanmanın Nisan ve Mayıs 1525’te zirveye ulaştığını, oysa bu ayların tarımsal faaliyetlerin en yoğun olduğu dönemler olduğunu vurgulayarak, isyanla köylü iş yükünün eş zamanlılığı tezini sorguluyor. Köylülerin zaman zaman Freiburg, Stuttgart, Mainz, Heilbronn ve Würzburg gibi şehirleri işgal ettiklerini, yüzlerce kaleyi yerle bir ettiklerini ve manastırları yağmaladıklarını kabul etse de bu hareketin imparatorluk düzenini kalıcı olarak değiştirebilecek “güç-politik araçlardan” yoksun olduğunu savunuyor. Ayrıca ayaklanmanın lider figürlerinin önemini de küçümsüyor. Örneğin, Thomas Müntzer’e “öncü bir rol” atfetmenin mümkün olmadığını söylüyor. Zira vaiz, Yukarı Ren bölgesine ancak ayaklanma çoktan başlamışken gitmişti.
Köylü Savaşı’nın diğer önde gelen isimleri hakkında yapılan tanımlamalar da sorgulanabilir. Örneğin, Schwerhoff’un yalnızca “belirli bir zalimliği” olduğunu belirttiği Brandenburg-Kulmbach Markgrafı Kasimir, dönemin tanıklarına göre bir “kan avcısı”ydı. Savaş sonrası Frankonya’da dolaşarak her şehirde ayaklanmaya katıldığı iddia edilenlerin başlarını kestirmiş, parmaklarını kestirmiş veya gözlerini oydurmuştu. On binlerce köylüyü katleden prens ordularının başındaki acımasız komutan Georg Truchsess von Waldburg’u ise Schwerhoff “parlak bir politikacı” olarak nitelendiriyor.
Bu konuyla ilgilenen herkes er ya da geç Peter Blickle’nin klasikleşmiş çalışması Köylüler Savaşı. Sıradan İnsanın Devrimi kitabına da denk gelir. Bu eser, 2024’te C. H. Beck’in “Bilgi” dizisinde yeniden yayımlandı. Düsseldorf şehir kütüphanesinden kitabın eski bir baskısını ödünç aldığımda, içinde 1998 tarihli bir iade fişi buldum. Gerçekten de bu kitap 27 yıldır kimsenin eline geçmemiş miydi?
Çeviri: Kızıl Bayrak
Junge Welt - André Weikard / 03.05.2025
İlgilenen okur için kitapların temini:
Christian Pantle: Der Bauernkrieg. Deutschlands großer Volksaufstand. Propyläen, Berlin 2024, 336 Seiten
Lyndal Roper: Für die Freiheit. Der Bauernkrieg 1525. S. Fischer, Frankfurt am Main 2024, 676 Seiten
Gerd Schwerhoff: Der Bauernkrieg. Geschichte einer wilden Handlung. C. H. Beck, München 2024, 720 Seiten