Krizin faturasını kapitalistler ödesin!

Derinleşen ve büyüyen ekonomik-mali krizin, emekçilerin yaşam koşullarını daha vahim bir hale getireceği aşikardır. Bunun karşısında öfkesi ve tepkisi her geçen gün büyüyen işçi sınıfı ve emekçiler, krizinin faturasını döne döne ödememek için “sınıfa karşı sınıf” eksenli bir mücadele örgütlenmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 12 Temmuz 2025
  • 19:30

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre, 2024 yılı mart ayında tekstil ve giyim imalatı sektörlerinde 1 milyon 4 bin 519 işçi çalışıyordu. İşçi kıyımı nedeniyle çalışan işçi sayısı 923 bin 935’e geriledi. 80 bin 584 sigortalı işçi işten çıkarıldı. 

SGK verilerine göre, 2024 yılında 59 bin 926 olan işyeri sayısı da 56 bin 954’e geriledi. Yani yaklaşık üç bin işyeri kapandı. Bu işyerlerinde çalışan binlerce işçi işsizlik çukuruna atıldı. Büyüyen işsizlik, kapitalistlerin kârlarındaki daralma ve kar topu gibi büyüyen ekonomik krizin dolaysız sonucudur. 

Kriz derinleşiyor, fatura büyüyor. İşyerleri kapanan kapitalistlerin korunması için AKP iktidarı hazinenin imkanlarını kullanıyor. Kapitalistlerin krizden etkilenmesini engellemek için mesai yapan iktidar, bir defa daha faturayı işçi sınıfı ve emekçilere yüklemeye hazırlanıyor. Kapitalistler krizden etkilenmesinler diye emeğin toplumsal kesimlerinin yıkımını büyütecek saldırılarda sınır tanımıyor. 

Kriz işsizliği, cari açığı, enflasyonu ve dış borçları büyütüyor. Bu nedenle Türkiye’nin uluslararası kredi notu düşüyor. AKP iktidarı bu yalın gerçeği bile inkar ediyor. “Kriz yok” yalanını tam bir pişkinlikle ve ısrarla sürdürüyor.  

“Kriz yok” yalanına sarılarak işçi ve emekçileri aldatmaya çalışan AKP-MHP iktidarı, kapitalistlerin krizden etkilenmemesi, tüm faturayı emekçilerin ödemesi için her tür pervasızlığı gösteriyor. Sosyal harcamaları kısıyor. Dolaylı vergileri artırıyor. Temel tüketim mallarının fiyatlarına sık sık zam yapıyor. Türkiye’yi kapitalistler için “vergisiz cennet” haline getiriyor… 

Kriz nedeniyle artan iflaslar işsizliği büyütüyor. İflaslar tekelci kapitalistlere ise yeni kâr kapıları açıyor. Büyük balık, küçük balığı yutuyor. Bir kapitalist şirketin iflası, diğer kapitalist işletmenin kârı olarak sermayenin hanesine yazılıyor. 

Sürekli bir hal alan kriz, sanayi üretiminde daralmaya, işsizlik oranlarında artışa, borsa dalgalanmalarına, borçlanma yükünün ağırlaşmasına yol açıyor. Gerçekleri çarpıtmakla ünlü TÜİK’in ekonomiye ilişkin verileri bile büyüyen kriz gerçeğini karartmaya yetmiyor. TÜİK’e göre Nisan ayından beri sanayi üretiminde yaşanan daralma haziranda aylık bazda yüzde 2,1 oranında, yıllık bazda ise yüzde 4,7 oranında gerçekleşti. İşsizlik oranı ise son 13 ayın zirvesini görerek yüzde 13’e çıktı.  

Ağır çalışma koşullarında düşük ücretlere çalıştırılan, alım gücü sistematik olarak düşürülen, artan vergi yükünün altında ezilen ve “kemer sıkma” politikalarıyla yoksulluğu derinleştirilen emekçiler, gelinen yerde artık kitlesel şekilde işten atılıyor. Zira sanayi üretiminde yaşanan daralma ve gerileme gerekçesiyle kapitalistlerin ilk başvuracağı şey “işgücü maliyetini” düşürmek, yani işten atma saldırısını devreye sokmak oluyor. Bu ise sefaletin kör kuyusunda yaşayan emekçilerin yıkımını derinleştiriyor. 

Öncekilerde olduğu gibi bu krizde de en ağır bedeli ödeyenler işçi ve emekçiler oluyor. Resmi işsizlik rakamları gerçek oranları göstermekten uzak olmasına rağmen, işsizlik kriz koşullarında oldukça yüksek düzeylere ulaştı. Türkiye, kapitalist dünyadaki işsizlik ortalamasının iki katı bir oranla başı çekiyor. Türkiye, OECD üyesi kapitalist ülkeler arasında en yüksek işsizlikte ikinci oldu. Kriz nedeniyle işsizliğin daha da artarak süreceği üstü örtülemeyen bir gerçektir.

İşçi sınıfı ve emekçiler krizin faturasını ödemeyi reddetmelidir!

Krizin çok yönlü faturasını ödemeye mahkum edilen emekçiler, gidişattan büyük bir hoşnutsuzluk duyuyor. Bu nedenle tek tek işletmelerle sınırlı olsa da krizin faturasına karşı tepkiler yükseliyor. İşçi sınıfının tepkisi mevzilere çakılı kalıyor, tepkiler birleşik mücadeleye dönüşmediği için her seferinde somut sonuçlar yaratmadan sönümleniyor. Bundan dolayı gerici-faşist rejim ve kapitalistler, krizin faturasını emekçilerin sırtına yıkmaya devam edebiliyor.   

Derinleşen ve büyüyen ekonomik-mali krizin, emekçilerin yaşam koşullarını daha vahim bir hale getireceği aşikardır. Bunun karşısında öfkesi ve tepkisi her geçen gün büyüyen işçi sınıfı ve emekçiler, krizinin faturasını döne döne ödememek için “sınıfa karşı sınıf” eksenli bir mücadele örgütlenmelidir. Zira, işçi sınıfı için örgütlenip mücadeleyi yükseltmek, bir sınıf olarak sermaye sınıfının ve onun iktidarının karşısına dikilmek dışında bir çıkış yolu bulunmuyor. 

H. Yağmur