İsrail’in, Batı emperyalizminin desteğiyle İran’a karşı giriştiği saldırganlık, Türk sermaye devleti ve AKP iktidarının bu konudaki iki yüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Saray rejimi görünürde Siyonist İsrail’in saldırılarına karşı çıkıyor. Gerçekte ise AKP iktidarı, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde ve bölge halklarına yönelik saldırganlıkta ABD-İsrail cephesine suç ortaklığı yapıyor.
AKP iktidarı, emperyalist saldırganlık karşısında iki yüzlü bir tutumla hareket ediyor. İsrail’in saldırılarına, en azından göstermelik sert tepkiler verilirken, konu ABD’nin İran’a yönelik saldırısı olduğunda “endişelerini” dile getirmekten öteye geçemiyor. Bölgede lider ülke olma hayallerinden vazgeçemeyen AKP, bunun için ABD’nin iznine ve desteğine muhtaç olduğunun farkında ve buna göre davranıyor.
ABD’nin yeni Ortadoğu dizaynında, İsrail’in Filistin’deki soykırımı, Lübnan’a yönelik saldırılar, Suriye’de yaşanan gelişmeler ve ardından İran’a yönelik saldırganlık birbirini izledi. Bu sürecin ardından Irak’taki Haşdi Şabi’ye ve Yemen’deki Husilere yönelik saldırıların da gelmesi sürpriz olmayacaktır. İran saldırısı, bu emperyalist planların içerisinde önemli bir halkayı oluşturmaktadır. Saray rejimi, bu plan içinde kendisine biçilen rolden fazlasını elde etme peşindedir. Bir yandan İsrail’i suçlarken, diğer yandan onunla aynı cephede konumlanmaktadır.
Hegemonya kavgasında pay kapma hesapları
Bu ortaklığa rağmen saray rejimi ile İsrail arasında bir alan kavgası da yaşanmaktadır. İktidarın bazı tutumları çelişkili gibi görünse de, aslında bölgesel hegemonya mücadelesi içindeki politik hesap ve kaygıları yansıtmaktadır. Saray rejimi, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda, Siyonist saldırganlıkla şekillendirilmeye çalışılan yeni düzende daha etkin bir rol oynamak istemekte bunun gereklerini yapmaya hazır olduğunu göstermekte ama sunduğu hizmetlerin karşılığında bölgenin parsellenmesinden pay talep etmektedir. Fakat Siyonistler ve bazı emperyalist güçler, kendilerine büyük hizmetlerde bulunan, NATO gibi emperyalist savaş aygıtının en büyük ordularından birine sahip olmakla övünen ve Batı’ya yaptığı “kıymetli” hizmetleri sürekli hatırlatan Saray rejiminin “kurtlar sofrasına” oturmasını engellemeye çalışmaktadır.
Göstermelik tepkiler, gerçek ortaklıklar
AKP’nin riyakâr sözcüleri, gerçek tutumlarını gizlemek için ne söylerse söylesin, yaşananlar Türk sermaye devletinin Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde ABD ve İsrail’in önemli bir ortağı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kürecik Radar Üssü halen İran’ı gözetleyip İsrail’e istihbarat sağlamaktadır. Öte yandan, Filistin’de süren katliamlara ve İran’a yönelik saldırılara rağmen, İsrail’le her türlü ilişki sürdürülmektedir. Madleen Yelkenlisi için göstermelik çağrılar yapan iktidar, İsrail ordusuna çalışan VELA hakkında tek kelime edememiştir. Hatta Saray’ın Ticaret Bakanı Ömer Bolat, bu ilişkileri şu sözlerle savunmuştur:
“Gemiler bize uğradıktan sonra İsrail’e de gidebilir, engelleyemeyiz. Başka ülkenin şirketlerine öyle davranırsak ticaret yapamaz hale geliriz.”
Ne de olsa soykırımcı İsrail devletiyle yaşanan çıkar çatışmaları ne olursa olsun, onunla sürdürülen ticaret ve diğer ilişkiler, emperyalist kampta yer almanın vazgeçilmez koşuludur.
İç cepheyi güçlendirme oyunu: “Sıra Türkiye’ye gelecek”
Bir de meselenin iç politikaya dönük yönü var. Saray rejimi, çıkan savaşı bir nimet olarak görüp istismar etmeye çalışıyor. Her fırsatta “Sıra Türkiye’ye gelecek” söylemini tekrarlayıp, bu söylem üzerinden iç cepheyi güçlendirme çağrıları yapıyor. Bu söylem her türlü toplumsal eleştiri ve tepkiyi hainlikle eş tutarak baskı ve zorbalık politikalarına yeni bir dayanak oluşturma amacı taşıyor. Kaybettiği toplumsal meşruiyeti ve güç kaybını, sözde İsrail tehlikesi üzerinden telafi etmeye çalışan iktidarın savaş stratejisinin bir yönünü de bu iç politika oyunu oluşturuyor.
Bölge emekçilerin ortak mücadelesi
Emperyalistler, "İnsan hakları”, “Demokrasi” ve “Barış” söylemlerini kendilerine kalkan yaparak bölge halklarına yıllar boyunca kan kusturmuşlardır. Bu güçlerin bir yere gerçekten barış ya da demokrasi götürdükleri asla görülmemiştir. Aksine, götürdükleri yalnızca savaş, işgal, yıkım ve ölüm olmuştur. Bu kaba ikiyüzlülük seremonileri açık bir sınıfsal karakter taşımaktadır: Asalak sermaye sınıfının karakteri.
Emperyalist nüfuz ve hegemonya mücadelesinde pay kapmaya çalışan, bölgesel liderlik hayalleri kuran Türk sermaye devleti, Emperyalist-Kapitalist sisteme ve Batı emperyalizmin Ortadoğu’daki savaş makinesi olan soykırımcı İsrail devletine göbekten bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında, Ortadoğu’da kanla örülen yeni süreçteki konumu, tartışmasız biçimde Batı emperyalizminin ve İsrail’in yanıdır. Bölgesel çekişmeler, kısmi çıkar çatışmaları ve büyük güç olma konusunda görülen hayaller bu temel gerçeği zerre değiştirmez.
Ortadoğu’da yaşanan süreç ve oluşan tablo bir kez daha göstermiştir ki, halklar denkleme girmediği sürece zorbalar “top çevirmeye” devam edecektir. Bu koşullarda, bölge halklarının savaş ve saldırganlığa karşı anti-emperyalist/anti-Siyonist bir program etrafında birleşip mücadele etmesi kritik bir önem taşımaktadır. Türkiye işçi ve emekçileri ile devrimci-ilerici güçlerin önünde iki temel görev durmaktadır: Bölge halklarını böyle bir mücadele hattı etrafında birleştirmek ve emperyalist-siyonist saldırganlığa suç ortaklığı yapan Saray rejiminin halk düşmanı politikalarına karşı mücadeleyi örgütlemek.