İran’a yönelik savaş ve Washington’daki “baş gangster”

ABD Başkanı Donald Trump’ın birbiriyle çelişen açıklamaları, sömürgeci nobranlığıyla savurduğu tehditler, bir gün ateşkesten söz ederken ertesi gün Amerika savaşa giriyor izlenimi yapan laflar etmesi vb. gibi saçmalıklar, Trump’ın “istikrarlı” bir tutum almasını engelleyen faktörler olduğuna işaret ediyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 19 Haziran 2025
  • 22:30

Emperyalist-siyonist güçlerin İran’a karşı başlattıkları savaşta bazı hesapların tutmadığı görülüyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın birbiriyle çelişen açıklamaları, sömürgeci nobranlığıyla savurduğu tehditler, bir gün ateşkesten söz ederken ertesi gün Amerika savaşa giriyor izlenimi yapan laflar etmesi vb. gibi saçmalıklar, Trump’ın “istikrarlı” bir tutum almasını engelleyen faktörler olduğuna işaret ediyor. 

Trump, emperyalist bir devletin başkanından çok bir gangsterler şebekesinin şefi gibi konuşuyor. Üslubu, tehditleri ve küstahça kibri, “Baş gangster benim, herkes dediklerime boyun eğecek, aksi halde yok ederim” ruh halini yansıtıyor. Kendini savunma savaşı veren İran’ın gücünden ve duruşundan rahatsız olan Trump’ın sergilediği tutumlar, şimdiden “heybetine” kalın bir gölge düşürmüş görünüyor. 

Tahran’da teslim olmayı düşünen yok

İran’ın dini lideri Ali Hamaney’i küçümseyici/küstah bir üslupla tehdit eden Trump kendine yakışanı yaparken, Tahran’dan verilen karşılık tehditlerin sökmediğini bir kez daha gösterdi. 

“Sözde ‘Yüce Lider’in nerede saklandığını tam olarak biliyoruz. O kolay bir hedef, ama orada güvende. Onu ortadan kaldırmayacağız, en azından şimdilik... Ancak sabrımız tükenmek üzere…” ifadeleriyle Hamaney’i hedef alan Trump, “İran semaları üzerinde artık tam ve eksiksiz kontrolümüz var” sözleriyle de tüm İranlıları tehdit etti ve “koşulsuz teslimiyet” istedi. Bu noktada durmayan Trump Tahran’da yaşayan 18 milyona yakın kişinin kenti terk etmesini istedi. Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin şefleri de bu yönde tehditler savurmuştu. Bu tehditlerle neyin kast edildiğini anlamak için Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yapılanlara ve halen Gazze’de devam eden soykırıma bakmak yeterli. 

İnsanlığa karşı işlediği diğer ağır suçlar bir yana, sadece Ortadoğu’da yaptıklarına bakanlar, ABD’nin nasıl vahşi ve yıkıcı bir güç olduğunu görebilirler. Elbette İranlılar da bunu gayet iyi biliyor. Ancak buna rağmen Tahran’daki dini, askeri veya siyasi yönetimin dizlerinin titrediğini gösteren hiçbir veri yok. Tersine hem duruşları hem eylemleriyle emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı İran’ı savuna konusunda kararlı olduklarını gösteriyorlar. 

Trump’ın hedef aldığı dini lider Ali Hamaney, “terörist Siyonist varlık” olarak tanımladığı İsrail’le barışmayacaklarını açıkladı. Sosyal medya hesabında yayınladığı mesajda “Terörist Siyonist varlıkla güçlü biçimde hesaplaşılmalı. Onlarla asla uzlaşmayacağız” ifadelerine yer veren Hamaney’in “Asil Haydar’ın adıyla savaş başlar. Ali, Zülfikar’ıyla Hayber’e dönüyor. Allahu Ekber” diye eklemesi de dikkat çekti. 

Trump’ın tehditleri dünya medyasının manşetlerindeyken İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi, yayınladığı bir video mesajla karşılık verdi. Özellikle Hayfa ve Tel Aviv sakinlerine can güvenlikleri için bu bölgeleri terk etmeleri çağrısında bulunan Musavi duruşları hakkında net bir mesajı verdi: “Şu ana kadar icra edilen operasyon sadece bir uyarı ve caydırıcılık amaçlıydı, cezalandırıcı operasyon yakında icra edilecektir.”

Trump’ın “koşulsuz teslimiyet” talep eden küstahlığına bir yanıt da Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) geldi. MOSSAD’ın Tel Aviv’deki ana karargahı ile Murin askeri üssünün vurulduğunun iddia edildiği DMO açıklamasında şu ifadeler de yer aldı: “İşgal altındaki Filistin toprakları (İsrail) üzerindeki hava sahası artık tamamen kontrolümüz altındadır. Siyonist ordunun hava savunma sisteminin sonunun başlangıcına tanık olmaya başladık.”

Tahran ateş altındayken yapılan bu ve benzer açıklamalar, İran’ın kendisine dayatılan emperyalist savaşa karşı tüm imkanlarıyla direnmeye kararlı olduğuna işaret ediyor. ABD-İsrail saldırısının İranlı muhaliflerin çoğunun yönetim etrafında toplanmasına neden olması, Hamaney’in işini kolaylaştırıyor. Zira İran gibi iç ve dış muhalifleri bu kadar çeşitli olan bir ülkede yönetimin, halkın desteği olmadan dünyanın en vahşi emperyalistlerine karşı durması mümkün olmazdı.

Trump nükleer savaş fitilini ateşleyecek mi?

İran’la nükleer dosyası üzerine müzakere ederken savaş kararı alan Trump, tam bir mafya babası gibi hareket etti. Bu hareketiyle belki İran yönetimini gafil avladığını varsaydı. Ancak dünyada Trump hakkındaki “bu gangstere hiçbir şekilde güvenilemez. Anlaşma imzalasa bile her an çöpe atabilir” kanısı daha da güçlendi. Görünen o ki, kendini rezil eden Trump, bu adımla “tek vuruşta zafer” kazanma beklentisi içindeydi. İsrail saldırısının ardından yaptığı pişkin açıklamalarla bunu belli etti. İlk saldırının “kalleşçe” başlatılması ve hacmi dikkate alındığında, İran’a diz çöktürüp teslim olmaya zorlayacak bir plan yapıldığı anlaşılıyor. 

Tel Aviv’deki soykırımcı çete, doğrudan işin içinde olan ABD’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist devletler ile bölgesel işbirlikçilerin de sundukları imkanları kullandı ve ilk vuruşta yapabileceğinin azamisine ulaştı. Saldırıyı, işe koşulmak için hazır tutulan “savaş taburu” medyanın psikolojik savaş taarruzu tamamladı. Ancak kısa sürede bu hedefe ulaşmaktan uzak olduklarını gördüler. 

İran’ın balistik füzelerini, İsrail’i korumak için oluşturulan “üç katmanlı füze hava savunma sistemleri durduramadı. Soykırımcı rejimin tersine İran, saldırılara verdiği karşılığı adım adım şiddetlendirdi. Her gün saldırı salvolarının hacmini arttırıyor. İsrail’in alışık olduğu “tek taraflı yıkım” dönemi kapandı. Ne Tel Aviv ne Hayfa ne Kudüs ne Kiryot ne de diğer alanları koruyan bir zırh kaldı. Birçok siyonist yetkili, bunu itiraf eden açıklamalar yaptı. İsrail’deki füze savunma sisteminin çöküş sürecinde olduğunu sadece İran Devrim Muhafızları değil ABD medyası da yazmaya başladı. İşgalci İsrail ordusu çok sıkı bir sansür uyguluyor, gazetecileri, hatta kişisel çekim yapanları gözaltına alıyor. Bu yöntemle yıkımın boyutunun görülmesini engellese de yansıyan kısmı bile İsrail’de çok ciddi bir yıkımın olduğunu gözler önüne seriyor.

İsrail’deki yıkımın büyüklüğü ve savunma sistemlerinin yetersizliği siyonist şefleri ve Trump’ı zorluyor. Nitekim G7 Zirvesi için Kanada’ya giden Trump, apar-topar Washington’a döndü ve o gangsterce tehditleri savurmaya başladı. Dev Amerikan savaş makinesinin Trump gibi bir faşistin emri altında olması, doğal olarak dünyada ciddi kaygılar yaratıyor. Zira Trump çevresindeki savaş kundakçıları, ABD’nin doğrudan savaşa girme konusunu tartıştıklarını ve Başkan’ın bu yönde karar alabileceğini dillendirmeye başladılar. 

Trump’ın savaşa girme yönünde karar alması ihtimal dahilindedir. İsrail yakıp-yıkıyor ama kendisi de yıkılıyor. Açık ki İran’ın yıkıma dayanıklılığı ile İsrail’inki arasında çok büyük bir açı var. Bunu dile getiren birçok İsrailli de var. Uzun süreli “karşılıklı yıpratma savaşı” hem üst perdeden tehditler savuran soykırımcı Netanyahu çetesini birçok alanda zorlar hem İsrail’den başlayan kaçışların yayılmasına neden olur. Başlarında Trump’ın bulunduğu gangster şebekesi şimdi İsrail’i kurtarmanın yolunu arıyor olmalı. Zira Trump’ın G7 Zirvesi’ni ortada bırakması, Washington’da bir “acil durum alarmı” olduğuna işaret ediyor. 

Netanyahu çetesi ile ABD’deki destekçileri Trump’ın savaşa katılma yönünde karar alması için bastırıyor. Ancak Trump destekçilerinin bir kısmı buna karşı çıkıyor. “Yeniden büyük Amerika” sloganını savunanlar savaşa doğrudan katılmanın büyük bir hata olacağını savunuyor. Keza toplumun büyük çoğunluğu halen savaşa ikna edilmiş değil. Yapılan son anketlere göre Amerikan toplumunun %60’tan fazlası savaşa karşı. Onay verenlerin oranı sadece %20 civarında. Görüldüğü üzere “Bu bizim savaşımız değil” eğilimi halen çok kuvvetlidir. 

İçteki engellerin yanı sıra Trump çetesi, “ya hep ya hiç” ikilemiyle karşı karşıya bırakacakları İran’ın yapabileceklerini de hesaba katmak zorunda. İran Hürmüz boğazını kapatabilir, Körfez’den petrolün akışını durdurabilir. Bölgedeki ABD üsleriyle uçak gemilerini vurabilir. Yemen Bab el Mendeb’i kapatıp Kızıldeniz’i ulaşıma kapatabilir. Bunlar, zaten aşılamayan bir kriz içinde bulunan kapitalist dünya ekonomisini sarsar. Elbette İran’ın düşmesini istemeyen Çin’le Rusya’nın Ortadoğu’da izledikleri “ihtiyatlı” tutumu terk etmeleri ihtimali de hesaba katılmalı… 

Bu ve benzer etkenler, Trump gibi bir gangsteri bile savaşa girme konusunda karar verirken ince eleyip sık dokumaya mecbur ediyor. 

***

Vurgulamak gerekiyor ki, Trump gibi gangster ruhlu bir faşistin dünyanın geleceğini etkileyebilecek bir olayda karar verici konumda olması, insan soyu için züldür. Ne yazık ki emperyalist kapitalist barbarlıktan kurtulmayı başaramayan insan soyu, bu sistemin yaratabileceği tarifsiz yıkımların eşiğine gelmiş bulunuyor.