Netanyahu’nun 30 yıllık rüyası nihayet gerçekleşti.
İsrail, İran’ın nükleer programının “geri dönülmez” bir noktaya geldiğini iddia ederek nükleer ve askeri altyapısını hedef aldı. Saldırılarda, İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, iki nükleer bilimci, 300’e yakın sivil öldürüldü. Saldırıların istihbarata ilişkin bir boyutu da vardı: Haaretz, Mossad’ın İran içinde bir süredir gizli olarak konuşlandırdığı insansız hava araçlarını (İHA) devreye sokarak İran’ın savunma sistemlerini felç ettiğini yazıyor. İran Ticaret Odası’ndan Hamid Hosseini, The New York Times’a verdiği demeçte, “saldırıların özellikle de üst düzey komutanların, nükleer bilimadamlarının öldürülmesinin liderliği gafil avladığını” söylemiş.
Saldırılarının amacı üzerine genelde iki yorum var. Birincisi: ABD’nin önceden haberi vardı; saldırıyı önlememiş olması, onay verdiği, İran’ı daha zayıf bir el ile masaya oturmaya zorlamayı hesapladığını düşündürüyor. İkincisi Netanyahu, Trump’ın İran’la nükleer müzakereleri sürecini sabote etti. Bence ikincisi daha gerçekçi. Çünkü Netanyahu’nun ABD’yi İran’la bir savaşın içine çekme planına uygun.
İran’ın seçenekleri İran füze ve insansız hava araçlarıyla misilleme başlattı. İsrail’in hava savunma sistemleri güçlü ama kusursuz değil. İran’ın, geçmişte, saldırıları sınırlı tuttuğu iddia ediliyordu. Bu kez farklı. İran’ın kendini sınırlama lüksü yok. Tel Aviv, Hayfa, Kudüs’ü vurmayı başardığına bakarak bu kez, saldırılarının (kimi yorumlara göre Rusya’dan aldığı askeri teknolojik desteğin katkısıyla) daha etkili olduğu söylenebilir.
İkincisi: İran siber savaş alanında son yıllarda önemli adımlar atmış. 2023’te İsrail hastanelerine yönelik etkili siber saldırılar gerçekleşmiş. Buna karşılık İsrail, İran’da yüzlerce benzin istasyonunu devre dışı bırakmış. Siber savaşta kimin neye sahip olduğunu bilmek çok zor. Ancak genel kanı, İsrail’in bu alanda üstün olduğu yönünde.
Üçüncüsü: Foreign Affaires dergisinde çıkan bir yoruma göre en tehlikeli seçenek, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’ndan (NPT) çekilmesi. İran, bomba yapabilecek düzeyde zenginleştirilmiş uranyuma sahip. Saldırılar bu stokların tamamını yok etmemiş olabilir. Uluslararası denetçiler ülkeden çıkarılırsa, İran’ın yeni gizli tesisler kurması da kolaylaşır. Kısacası, İsrail saldırıları İran’ın nükleer programını kısa vadede yavaşlatsa bile, uzun vadede tam tersine hızlandırabilir. Yazar, örnek olarak 1981’de Irak’ın Osirak reaktörünün bombalamasını veriyor: Irak rejimi nükleer programına daha fazla kaynak ayırmaya başlamış. Bugün İran’ın teknolojik olanakları Irak’ın 1990’lardaki düzeyinin çok üstünde. NPT anlaşmasından çıkarsa çok daha hızlı ilerleyebilir. Bu da bölgede bir nükleer silahlanma yarışı başlatır.
İsrail-İran savaşı çok tehlikeli jeopolitik sonuçlar yaratabilir. İran, Hürmüz Boğazı’nı kapatarak petrol sevkiyatını sabote etmeye karar verirse yalnızca Ortadoğu’yu değil tüm dünya ekonomisini sarsar. Petrol fiyatlarının birkaç gün içinde fırlaması bir küresel resesyonu tetikler. Dahası, İran’ın bu tür adımları ABD’yi, İngiltere, Fransa ve Suudi rejimini petrol sevkıyatını korumak için İran’a müdahaleye zorlayabilir. Bu durumda bir bölgesel savaştan kaçınılamaz İran rejimi, bu sarsıntılarda yıkılırsa son derecede büyük bir bölgesel kaos oluşabilir.
Gelişmelerin, ABD boyutu da önemli. Bir yaklaşıma göre Trump, seçim sürecine giren bir lider olarak yeni bir savaşla Ortadoğu bataklığına sürüklenmek istemez. Ancak İran ABD üslerine saldırırsa, Trump’ın seçeneği kalmıyor. Ben, Los Angeles olayları arkasındaki mantığa, MAGA tabanının İran’la savaş konusunda bölünmeye başlamasına bakarken faşist liderlerin, savaşları, iktidar inşa etmek için kullandıklarını anımsıyorum.
Netanyahu’nun İran saplantısı hem kısa dönemde hem de uzun dönemde, İsrail’i büyük bir belirsizliğin içine attı. İran’ın tepkileri, nükleer yayılmanın, enerji güvenliğinin ve dünya ekonomisinin geleceğini etkiliyor. Mossad’ın İran içinde derinlemesine örgütlenebilmesi, yeni bir istihbarat çağının başladığını gösteriyor.
Gazze soykırımıyla kurcalamaya başladığı “Pandora’nın Kutusu”nu nihayet açan Netanyahu’nun rüyası, İsrail ve tüm bölge halkı için kâbus olmaya başlıyor.
Cumhuriyet / 16.06.25