Trump’ın “antikalıkları” yine, “Tarihte neredeyiz?” tartışmalarını hızlandırdı. The Economist, İsveçli tarihçi Johan Norberg’in, 3000 yıllık dönemde, Atina’dan Abbasilere, Anglosakson hegemonyasına kadar uygarlıkların “altın çağlarının” başlayışını, son erişini araştıran “Peak Human” (Mayıs, 2025) başlıklı kitabını tanıtıyordu: Altın çağ, ticarete, yabancılara, yeni fikirlere açık yönetimler altında başlıyor. İçe kapanmaya, yabacıları dışlamaya, farklı düşünceleri bastırmaya başlayan yönetimler altında sönümleniyor. Bugün, uygarlığın, yine bir sönümlenme döneminde miyiz?
Uygarlıkların bu dönemlerinde her zaman büyük savaşlar yaşanıyor. Halen İngiltere hükümetine “acil stratejik savunma incelemesi raporu” hazırlanırken danışmanlık yapan politika/istihbarat analisti Fiona Hill’e, (Trump’a önce danışmanlık yaptı sonra azil soruşturmalarında Trump’a karşı ifade verdi -Trump Hill için “derin devlet tiplerinden” diyormuş) göre “Dikkatle bakarsak III. dünya savaşının çoktan başlamış olduğunu görebiliriz”.
Büyük savaşlar da “coğrafyaların, ekonomik kaynakların” yeniden paylaşımıyla ilgilidir. Financial Times’da Gillian Tett, bir “jeoekonomi (kaynakların yeniden paylaşımı) çağındayız” diyor. Neoliberalizm geride kalırken “Şimdi ticaret, finans ve güvenlik politikalarının artık, ayrı kulvarlarda aktığı değil; iç içe geçtiği, milliyetçi reflekslerle biçimlenen bir dönem başladı.”
Kriz ve liderlik
Bu tartışmaların ortasında The Econonmist, Charles Kindleberger’in ünlü “The World in Depression” (1973) çalışmasını anımsatıyordu: “Krizi yönetecek politikaları ve iradeyi sunacak bir liderlik (hegemon) yoksa kriz daha da derinleşiyor.”
Bu da bizi hegemonya, liderlik sorununa getiriyor: Mevcut hegemonu yöneten Trump rejiminin son aylarda aldığı kararlar (başta gümrük vergiler), hem ABD ekonomisini hem uluslararası ticaret düzenini hem de Batı ittifakını, bu ittifakın hegemonya aracı NATO’yu sarsıyor. Trump rejimi Avrupa Birliği’ni liberal değerlerin, çok taraflılığın, refah devletinin temsilcisi olarak görüyor, yalnızca ekonomik olarak değil, kültürel ve ideolojik olarak da dönüştürmek istiyor.
Dahası, Grönland’a, Panama’ya, Kanada’ya yönelik ilhak fantezileri, ABD dış politikasının, “tasfiye, dönüşüm ve boyun eğdirme” projesi olarak şekillendiğini, iç politikanın (süreç olarak faşizmin) uzantısına dönüştüğünü gösteriyor. Bu dönüşüm, anayasayı, mahkeme kararlarını yok sayma eğilimiyle, bu eğilim de Trump etrafındaki “evet efendimcilerle”, artık ayyuka çıkan, borsa, dijital para manipülasyonuna kadar uzanan yolsuzluklarla birleşince ortaya çıkan resim; üreticinin, yatırımcının güvenini sarsıyor. Borsa istikrarsızlık indeksi 2020 pandemi dönemini anımsatan düzeylerde dolaşıyor. ABD liderlik sunacak, düzen getirecek durumda değil. Aksine kendi kuyusunu kazıyor. Kapitalist sistemde hegemonya alanında açılan bir boşluk giderek büyüyor.
Bu boşluğu kapatmaya aday bir ülke olarak Çin henüz liderlik edecek bir düzeyde yeterli ekonomik, askeri, kültürel çekim gücene sahip değil. Bir olasılıkla, Çin, bu gücü biriktirirken, ABD’nin etkisinin daha da azalmasını, kurduğu düzenin dahada dağılmasını bekliyor.
Avrupa Birliği seçkinleri sık sık AB’nin hegemonik çekim gücünden, düzen getirme kapasitesinden söz ediyorlar ama AB’nin ekonomik siyasi askeri/teknolojik araçları ve gelişmekte olan ülkeler karşısında (dün bir sömürgeci, bugün Gazze soykırımına gözlerini kapatan bir merkez olarak), “kültürel sermayesi” sıfıra yakın. Ayrıca faşist partiler Trump rejiminin de desteğiyle yükselirken AB’de, içe kapanma, parçalanma eğilimi güçleniyor.
Avrupa’dan Afrika’ya yerel savaşlar, Gazze soykırımı, Ukrayna’daki, Hindistan Pakistan arasındaki nükleer savaş riskleri 1930’ların içine kapanan faşizmin, “jeoekonomik” rekabeti, savaş olasılığını besleyen dünyasını anımsatıyor.
Keynes’in 1930’la “bu krizi yaratan kafalar, bizi Bu krizden çıkaramazlar” diyordu. Keynes’e göre, “Gemi batarken kaptan ve tayfalar, cankurtaran kayıklarını alıp, kaçmaya hazırlanıyorlardı”. Şimdi yolcuların kendi başlarının çaresine bakmaları, kapitalist uygarlığın bu batmaya başlayan gemisini bir yolunu bulup terk etmeleri gerekiyor.
Cumhuriyet / 12.05.25