En ‘yeni Ortadoğu’- Ergin Yıldızoğlu

Trump’ın konuşmasının bir yüzünde bölgesel uzlaşma vurgusu, geçmiş Amerikan politikalarının hatalarının kabulü; özellikle İran’a uzatılan “zeytin dalı”, Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılması ve Filistinliler için daha iyi koşullar yaratma taahhüdü var. Bu değişiklik vaatlerinin öbür yüzü ise emperyalist rekabete, bu rekabetin bölgeye dayattığı siyasi gericiliğe ilişkindir, özgürlüğe, adalete ve refaha değil.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 19 Mayıs 2025
  • 10:27

Arab News’den bir yorumcu, ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Mayıs tarihli Riyad konuşması “Sadece Suudi-ABD ilişkileri için değil, tüm bölge için bir dönüm noktası olarak tarih kitaplarına geçeceğine şüphe yok” diyordu. Birçok yorumcu bu konuşmayla tüm Ortadoğu’da paradigmaların değiştiğini iddia ediyor: “Hemen anlaşma arzusu jeopolitik kaygıların önüne geçti.” 

Trump’ın konuşmasının bir yüzünde bölgesel uzlaşma vurgusu, geçmiş Amerikan politikalarının hatalarının kabulü; özellikle İran’a uzatılan “zeytin dalı”, Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılması ve Filistinliler için daha iyi koşullar yaratma taahhüdü var. Bu değişiklik vaatlerinin öbür yüzü ise emperyalist rekabete, bu rekabetin bölgeye dayattığı siyasi gericiliğe ilişkindir, özgürlüğe, adalete ve refaha değil. 

Ticaret-politika

Son on yılda ABD’nin askeri ve diplomatik olarak Ortadoğu’dan kademeli çekilişi, Çin’e büyük bir fırsat sundu. Pekin, Kuşak ve Yol Girişimi ile Körfez’den Akdeniz’e uzanan bir ekonomik, teknolojik ağ kurarken enerji, finans, lojistik ve dijital altyapı yatırımlarıyla bölgeye derinlemesine nüfuz etti. Çin’in, İran ve Suudi Arabistan arasında arabuluculuk yapması, Huawei ile yapılan teknoloji anlaşmaları ve “petro-yuan” üzerinden enerji ticareti, Washington’ın bölgedeki geleneksel üstünlüğünü sarsmaya başladı. 

Trump’ın Riyad ziyaretinin temel amacı işte bu gidişatı ticari anlaşmalarla tersine çevirmekti. ABD, 2 triyon dolara ulaşan yatırım, silah, ileri teknoloji transferi anlaşmalarıyla, Körfez ülkelerini yeniden kendi yörüngesine çekmeye çalışıyor. Özellikle yapay zekâ, bulut bilişim ve savunma sanayisi gibi stratejik alanlarda Çin’in etkisini sınırlamak için “dijital egemenlik” kavramını öne çıkarıyor. ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımları kaldırması ve Lübnan’ın yeniden inşasına destek sözü, Pakistan’la sıfır gümrüklü ticaret anlaşması planı, Trump ile Netanyahu arasında artan gerginliğe ilişkin yorumlar, Çin’in bölgedeki jeopolitik ve ekonomik hamlelerine karşı hamleler olarak öne çıkıyor. 

Emperyalizm-siyasi gericilik

Trump konuşmasında, Körfez ülkelerinin-özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın-bölgesel dönüşümdeki rolünün altını çizdi, “barış, refah ve ilerleme” temalarını sıkça kullandı. Trump’ın “yeni Ortadoğu” vizyonu, bölge ülkelerinin kendi ulusal geleneklerine sahip çıkarak ilerlediğini, Batı’nın müdahaleci politikalarının başarısız olduğunu vurguluyor. Ancak bu söylem, Körfez ülkelerinde ekonomik ve toplumsal dönüşüm överken otoriter yönetimlerin, ifade özgürlüğü, siyasi katılım ve temel haklar konusunda, demokratik hareketler üzerinde baskı ve terörü meşrulaştırıyor. 

Trump, geçmişteki müdahaleci politikaları eleştirirken bölgeye yeniden liderlik etme iddiasını, “dijital güvenlik” kavramı altında silah satma, adeta haraca bağlama politikasını sürdürüyor. Çin ise Batı’nın “demokrasi ve insan hakları” söylemlerinin aksine, otoriter rejimlerle işbirliğini derinleştiriyor ve kendi dijital gözetim modellerini ihraç ediyor. 

Her iki güç de bölge halklarının gerçek anlamda özgürleşmesi ve demokratikleşmesi için değil, kendi çıkarlarını maksimize etmek için hareket ediyor. Emperyalist rekabet, askeri işgallerden çok, ekonomik bağımlılık, teknoloji transferi ve dijital altyapı üzerinden kurulan yeni bir “bağımlılık zinciri” yaratıyor. Bu zincir, bölge ülkelerinin kendi kalkınma vizyonlarını belirlemesini zorlaştırırken siyasi gericiliği de yeniden üretiyor. 

Filistin meselesi ise emperyalist rekabetin ve siyasi gericiliğin en açık göstergesi olarak ortada duruyor. ABD’nin ve Batı’nın, Körfez ülkelerinin “barış planları” Filistinlilerin adalet ve özgürlük taleplerini karşılamaktan çok uzak; Çin ise bu sorunda sessiz kalarak statükoyu kabulleniyor. ABD bölgesel çıkarına öncelik vermeye başlarken Netanyahu ve İsrail’in bölgedeki önemi görece geriliyor gibi görünse de Gazze soykırımı ve Batı Şeria’daki işgal politikaları, emperyalist çıkarların ve siyasi gericiliğin bölgeye ne denli zarar verdiğini gösteriyor. 

“En yeni Ortadoğu”da emperyalist rekabet yoğunlaşırken ekonomik, teknolojik ve diplomatik hamleler, daha çok silah satma çabaları, savaş riskini de büyütüyor.

Cumhuriyet / 19.05.25