Bu hafta Polonya seçimlerinin sonuçlarıyla Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) yayımladığı son iklim verilerini, Wall Street Journal’ın yapay zekâ (YZ) ile ilgili uyarılarını birlikte okuyunca düşündüm: Karşımızda uygarlığın kendi sonuna doğru koşmaya başladığını gösteren bir paradokslar zinciri var.
İklim krizi-faşizm-iklim krizi
Donald Trump’ın desteğiyle Polonya’da başkan seçilen Nawrocki’nin zaferi, sadece Varşova’da değil, Avrupa genelinde faşist yükselişin son örneği oldu. Faşist MAGA’nın (Make America Great Again) “önce milletim” söylemi, beyaz üstünlüğü ima eden kimlik siyasetiyle birleşiyor, otoriterliği meşrulaştırıyor, iklim krizini inkâr ediyor. Oysa WMO’nun son verileri, 2029’a kadar en az bir yıl, küresel ortalama ısının, “Sanayi Devrimi” öncesi ortalamanın 1.9 derece üstüne çıkabileceğini söylüyor. 2 derece sınırının aşılması halinde mercan resiflerinin yüzde 99’unun yok olacağı, birçok tarımsal ekosistemin çökeceği, orman yangınlarının, kuraklıkların felaket boyutuna varacağı, her yıl en az 800 bin kişinin yurdunu terk etmek zorunda kalacağı uyarısı yapılıyor.
Küresel ısınma, yalnızca doğal ekosistemleri değil, siyasal sistemleri de sarsıyor. Tarımsal verimliliğin düşmesi, kuraklık ve göç hareketleri toplumsal huzursuzluğu artırıyor. Bu krizler, faşist söylemleri besliyor. Bu döngü, yalnızca siyasi değil, epistemik bir kopuşa da işaret ediyor. Faşist rejimler, bilimi, dayanışmayı ve kolektif aklı reddediyor, gerçeği değil, din ve ırk temelli kimlik kurgularını yüceltiyor, bilimi değil, duygusal intikamı (kadın, LGBTQ düşmanlığını) kışkırtıyor. Faşistlerin, iklim krizini inkâr etmeleri bir rastlantı değil.
Polonya örneğinde Nawrocki’nin “Çevre düzenlemeleri ekonomiyi boğar” savı da bu düşünce sistemine dayanıyor. Oysa “ekonomi mi, çevre mi?” ikilemi yapaydır. Ekolojik çöküş, kaçınılmaz olarak ekonomik çöküşe yol açacaktır. Bugün çevreyi savunmak, aslında yaşamın ve üretimin sürdürülebilirliğini savunmaktır.
İklim krizine karşı etkin mücadele, ancak kolektif akıl, uluslararası işbirliği ve hakikate bağlılıkla mümkün. Ama bilimin uyarılarına kulak vermeyen, inkârcı faşist hareketler yükselmeye devam ediyor. Faşizm göçmen karşıtlığını, çevre düzenlemelerine karşı ekonomik itirazlarla birleştirerek felaketin hem sonucu hem taşıyıcısı oluyor: Küresel ısınma faşizmi, faşizm ise küresel ısınmayı besliyor.
Bir teknolojik paradoks
Uygarlık, tarih boyunca pek çok kez çevresel krizlerle karşılaştı. Kimileri bu krizleri aştı, kimileri aşamadı. Ancak hiçbiri, bugünkü kadar çok şey bilip bu kadar az şey yapmadı. Bilim uyarıyor, veriler çığlık atıyor ama egemen sınıfların temsilcileri, özellikle faşistler, “üç maymunu” oynuyor.
Halbuki insanlık ilk kez, kendisinden çok daha hızla “düşünen”, karmaşık sorunlara kısa sürede çözümler üretebilen, birçok dilde birden çalışabilen, kendini geliştirme becerisi de edinmeye başlayan bir teknoloji, (“yapay zekâ”) yaratmış durumda. Ancak “YZ” alanında da insanlığın geleceğini tehlikeye sokan bir paradoks gelişiyor: YZ teknolojisi, küresel ısınma gibi son derecede karmaşık yaşamsal sorunlara kısa sürede çözüm üretme olasılığını getirirken aynı zamanda, var olması için gerekli minerallerin çıkarılması, işlenmesi ve “düşünmeye” devam etmesi için gerekli dev veri bankalarının ve bilgisayar kapasitesinin enerji, su kullanma gereksinimi, ekosistemleri, su kaynaklarını yıpratıyor, küresel ısınmanın etkilerini ağırlaştırıyor.
YZ’nin evrimi, onun var olma ve “düşünme” süreçlerinin, kaynaklar üzerinde, insan gereksinimleriyle, rekabet etmek zorunda kalacağı bir noktaya hızla yaklaşıyor. Diğer taraftan YZ, insan denetiminden çıkma (otonomi) eğilimleri sergiliyor: Kapatmak isteyenlere, özel hayatlarını araştırıp şantaj yapabiliyor; kapatılmamak için kendi yazılımını değiştirebiliyor; son anda bir başka bilgisayara, kapatılma riskine karşı uyarılar da ekleyerek kendisini kopya ediyor. Bu alanda da bilim insanları ve antropologlar, YZ’nin insanlığın varoluşunu tehdit eden riskler de getirmekte olduğunu vurguluyorlar. Buna karşılık, YZ geliştiren şirketler gelişme hızını ve kârlarını koruma arzusuyla önlem almaktan kaçıyorlar. Belki de tarih, gerçekten bir son dalgaya tanıklık ediyor.
Cumhuriyet / 05.06.25