Ülkemizdeki ekonomik ve siyasi krizin tablosu giderek ağırlaşıyor. Özellikle AKP iktidarı ile birlikte demokratik hak ve özgürlükler bir bir gasp edildi. Yağma, talan, soygun politikaları ile yaşam alanları yok edildi. Sermayenin çıkarları doğrultusunda hayata geçirilen baskı ve gericilik politikaları toplumsal çürümeyi derinleştirdi. Gelinen yerde çürüme inanılmaz boyutlara ulaştı. İnsanlar enkaz altında kurtarılmayı beklerken çadırlar satıldı, inşaat ihaleleri açıldı. Filistin’de soykırım yapan katil İsrail’e yakıt taşındı. Çocuk yurdunda cinsel istismar yaşanırken ülkenin bakanları “bir kereden bir şey olmaz” diyebildi. Emekçiler peynir alamazken ülkeyi yönetenler yemek tarifleri verebildi. 5 çocuk bir barakada yanarken aile bakanı anneyi hedef gösterebildi. Madenciler alınmayan üç kuruşluk önlemler yüzünden kitlesel ölüme terk edilirken, “fıtrat” denilebildi... Bunlar yalnızca ilk akla gelenler...
Tüm bu pervasız icraatlara karşı toplumda biriken öfke, düzen muhalefeti CHP’yi hedef alan saldırının ardından sokaklara taştı. Gençlik kitlelerinin direngen ve kararlı duruşu toplumun çeşitli kesimlerini baskı ve zorbalık düzenine karşı tutum almaya teşvik etti. Toplumun aynası olması gereken oyuncu ve sanatçıların bir kısmı da kendi özgürlükleri ve varlık koşulları için direnişten yana duruş sergiledi. Eylemlere katıldı, tüketim boykotu çağrısı yaptı, polis ve tutuklama terörüne tepki gösterdi, vb. Zira sanatçı ve oyuncular da zaman zaman dinci-faşist iktidar ve trolleri tarafından hedef alınıyor. İktidarın “kültürel hegemonya kurma” hedefine ulaşmak için dayatılan gerici politikalarla festivaller yasaklanıyor, filmler sansürleniyor, konserler engelleniyor. Herhangi bir toplumsal meseleye tepki gösteren sanatçılar gözaltına alınıyor, rejime biat etmeyenler, trollerin organize ettiği linç saldırılarına maruz bırakılıyor.
Geçtiğimiz aylarda Haziran Direnişi’ne destek verdiği gerekçesiyle menajer Ayşe Barım’ı tutuklatan iktidar hem topluma hem de oyunculara gözdağı vermeyi hedeflemişti. Buna rağmen oyuncu ve sanatçılar dinci-faşist saldırılara tepki göstermeye devam etti. Oyuncu Aybüke Pusat, tüketim boykotuna destek vermesinin hemen ardından rol aldığı TRT’deki diziden atıldı. Oyuncu Cem Yiğit Üzümcüoğlu boykotun Anayasa’daki tanımını sosyal medya hesabından paylaştığı için gözaltına alındı. Sanatçı Sevinç Eratalay da Mahir Çayan’a dair yaptığı paylaşım gerekçesiyle gözaltına alındı.
Bir toplumsal patlamanın kendi sonunu getirebileceğinin farkında olan dinci-faşist iktidar, 19 Mart’tan beri sokağa çıkanlara yönelik kin ve öfke kusuyor. Eylem yasakları, eylemlere yönelik azgın saldırı, gözaltı ve tutuklama terörünün yanı sıra gözaltında cinsel taciz, aileleri tehdit, soruşturma, işten atma gibi çeşitli saldırı biçimleri de devreye sokuldu. Bu saldırı furyasından eyleme sınırlı da olsa destek veren kesimler de payına düşeni aldı. Rejimin şiddet aygıtlarıyla ortak hareket eden YÖK, boykota katılan öğrencileri tehdit ediyor.
Bu iklimde baskı ve zorbalığa ses yükseltenler olduğu gibi, hala sessiz kalan ve rejime dalkavukluk yapanlar da var elbette. Tarihin her döneminde de olacaktır. Ancak çelişkilerin derinleştiği koşullarda insan olmanın onurunu taşımak taraf olmayı gerektirir. Ya zorbanın ya da direnenin tarafındasındır. İnsan kalmanın onurunu taşımak için emeğin ve mücadelenin, saldırılara karşı direnişin tarafı olmak gerekiyor.
Sessiz kalınan her baskı ve saldırı çok daha ağırlaşarak emekçilerin karşısına çıkıyor. Tepkisiz kalınan her toplumsal olay çürümeyi derinleştiriyor. Toplumdaki çürüme ve yozlaşmayı durdurmak, tüm baskı ve saldırılara rağmen geri adım atmadan direnişi ve onurlu duruşu sürdürmekle mümkündür.
Adnan Yücel’in dediği gibi:
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
S. Teber