Gençliğin mücadele potansiyeli ve görevler

Gençlik hareketi açısından yaşanan çıkışı tarihi bir fırsat olarak değerlendirmek durumundayız. Böylesi hareketler her zaman gelişmemektedir. Hem mevcut hareketi ileriye çekmek hem de mücadele alanlarına çıkmış dinamik gençlik kitlelerine ulaşmak ve onları örgütlemek temel önemde bir sorumluluktur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 09 Nisan 2025
  • 08:00

AKP-MHP iktidarının faşist baskı ve zorbalığı tırmandırmasıyla başlayan süreç, başta on binlerce üniversiteli olmak üzere yüzbinlerin sokaklara çıktığı bir halk hareketine dönüştü. Görünürde burjuva düzen muhalefetini hedef alan saldırı, başta gençlik kitlelerinde olmak üzere yaşamlarını çekilmez hale getiren iktisadi-mali krize ve gerici faşist kuşatmaya karşı bir tepkiye dönüştü. Toplumda, özellikle de gençlik cephesinde yıllardır biriken öfke kampüsleri, sokakları, meydanları doldurdu. Tek adam rejiminin en temel demokratik haklara dahi büyük bir pervasızlıkla saldırması bardağı taşıran son damla oldu. 

Hareketin kuşkusuz öne çıkan yanı gençlik cephesinde üniversitelere dayanmasıydı. AKP iktidarının özellikle de 2016’da OHAL’i fırsat bilerek üniversitenin bütün ilerici birikimini tasfiye ettiği, devrimci ilerici öğrencilere siyaset yasağı getirip dinci-faşist çeteleri palazlandırdığı, faşist disiplin yönetmelikleriyle, kayyum rektör, ÖGB, polis eliyle kuşattığı bir dönemin sonunda gençlik adeta bir kez daha “buradayız” dedi. 

2016 yılından bu yana üniversitelerin bölünme eylemleri, Boğaziçi Üniversitesi Direnişi, Zeren Ertaş ve KYK eylemleri, kadın cinayetlerine karşı eylemler gibi gündemlerle çeşitli üniversitelerde eylemler gerçekleşti. Gençlik akademik ve toplumsal sorunlara karşı zaman zaman kitlesel çıkışlar yaptı. Bütün bunlar gençlik cephesinde biriken öfkenin ve mücadele potansiyelinin göstergesiydi. Nitekim 19 Mart’ta başlayan bu kitle hareketinde de gençlik yine en ön saflarda ve en dinamik kesim olarak kampüslerde, sokaklarda eylemde... 

AKP-MHP iktidarı özellikle de gençlik cephesinden yansıyan tepkiden öylesine çekindi ki, azgın bir polis ve yargı terörünü devreye soktu. Binlerce kişi gözaltına alındı. Yüzlerce genç kopyala yapıştır mahkeme kararları ile tutsak edildi. Hareketin önünü alamayacaklarını anladıkları için bayram tatilini dahi direnişi zayıflatır ve bitirir hesapları ile uzattılar.

Gelinen yerde kitle hareketi durulsa da gençlik cephesinde öfke ve mücadele potansiyeli yerli yerinde duruyor. Çıplak baskı ve zorbalık, yüzlerce tutuklama bu öfkeyi dindirmek yerine gençliğin bilincini düzenin kimin düzeni olduğuna dair açan bir yerde duruyor. Daha düne kadar kutsal görülebilen devlet, yargı, polis gibi kavramlar gençlik cephesinde tartışmaya açılıyor. Doğru dürüst eğitim alamadığı, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamadığı, özgürlüğünün ve geleceğinin yok edildiği bir düzenin karşısında durmanın meşrutiyeti geniş gençlik kesimleri tarafından sahipleniliyor. Eylem yasaklarına, azgın polis terörüne karşın başta gençlik kesimleri olmak üzere halk fiili meşru mücadele yolunu tercih ediyor. 

Gençliği ve geleceği örgütlemek!

19 Mart’ta başlayan halk hareketi bir kez daha gençliğin dinamizmini ve bağrında taşıdığı mücadele potansiyelini gözler önüne serdi. Devrimci gençlik hareketi geleneğinin köklü olduğu bu topraklarda kuşkusuz bu tablo şaşırtıcı değildir. Nitekim 555 K eylemleri ile dönemin Menderes iktidarının saltanatını sarsan da yine gençlik hareketidir. ‘68’den ‘71’e mücadelenin yükseldiği her dönemde gençliğin önemli bir payı ve öncülüğü olmuştur. 

Bu topraklarda FKF’den Dev Genç’e güçlü bir politik gençlik hareketi geleneği vardır. Gençliğin kitlesel bir şekilde sokaklara çıktığı ve mücadeleye katıldığı her dönem toplumsal-siyasal sorunlar ile doğrudan ilgilidir. Akademik sorunlar ve taleplerin de elbette gençlik mücadelesinde bir yeri olmuştur. Ancak gençliğin kitlesel olarak politik çıkışlarının gerisinde çoğunlukla toplumsal-siyasal sorunlar ve saldırılar yatmaktadır. 

Nitekim 19 Mart’ta gençliğe, kurulan polis barikatlarını yıktıran da yine toplumsal-siyasal saldırılar olmuştur. Derinleşen iktisadi-mali krizin faturasına, tek adam rejiminin pervasız saldırısına, keyfi uygulamalarına duyulan öfke, gençliğin gelecek ve özgürlük sorununa karşı biriktirdiği öfke ile bütünleşmiş ve kampüslerden kent meydanlarına akmıştır. 

Şoven-milliyetçi etkiye karşı mücadele!

Harekete geçen gençlik talepleri, söylemleri ve değer yargıları yönünden homojen bir kitle değildir. En ileri gençlik kesimlerinden milliyetçi şovenizmin etkisindeki gençliğe kadar çok değişik kesimler sokaktadır. Kitle hareketinin doğası gereği bu farklılıklar kaçınılmazdır. Ancak harekette yer bulabilen ve hatta zaman zaman soruna dönüşen milliyetçi-şoven ideoloji ile mücadele etmek önemlidir. Zira bu durumu kendi haline bırakmak, hareketin dönüştürücü etkisini değerlendirememek ve hareketi ileriye taşıyacak müdahalelerden kaçınmak anlamına gelir. 

Bu kapsamda gençlik kitlelerinin ve hatta bütün bir toplumun yaşadığı özgürlük ve gelecek sorununu (bugün burjuva düzen partileri dahi sorunu böyle tarif etmek zorunda kalıyor) eksen alan bir mücadele hattını talepler ile somutlaştırmak birincil önceliktir. Zira bugünkü kitle hareketliliğinin gerisindeki motivasyon özgürlükler ve gelecek sorunudur. Hareketi özgürlük ve gelecek sorununu somutlayan talepler ekseninde örgütlemek, devrimci şiar ve söylemleri öne çıkarmak, harekete yön vermek açısından ilerletici olacaktır. Eylemler boyunca atılan bir dizi slogan; “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Kurtuluş sokakta, sandıkta değil!” vb. dayanak noktalarımız olabilmelidir.

Bu şiarların gençlik kitlelerince kullanılması hareketin ileri muhtevasını göstermektedir. Bu kapsamda milliyetçi-şoven söylem ve düşünceler ya hareketlilik içinde zayıflayacak ya da bir sürecin sonunda ayrışacaktır. Zira bu gerici ideolojik etkiler kitlenin özgürlük ve gelecek talebi ile özünde taban tabana zıt bir konumdadır. AKP-MHP iktidarının bunca yıldır bu ideolojiyi işçi ve emekçilere, gençliğe empoze etmesinin temel sebebi de budur. Zira milliyetçilik, şovenizm, dinsel gericilik toplumu suni ayrışmalarla bölmenin en kullanışlı araçlarıdır. Ancak AKP-MHP iktidarı gelinen yerde öylesine bir “haramiler düzeni” kurdu ki, milliyetçi şovenizmin gerici etkisi altındaki gençlik kitlelerinin bir bölümü dahi sokaklara döküldü.

Devrimci öncünün görev ve sorumlulukları

Gençlik hareketi açısından 19 Mart’tan bu yana gelişen süreç, durgunluk içerisinde geçen onca zamana bedel bir etki yaratmıştır. Haziran Direnişi, Boğaziçi Üniversitesi Direnişi gibi 19 Mart’ta başlayan bu direniş de gençlik hareketine ivme kazandırmıştır. 19 Mart’ta kurulan polis barikatlarının İstanbul Üniversitesi öğrencilerince yıkılması kuşkusuz bir rastlantı değildir. Bu süreç boyunca İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, YTÜ, İTÜ gibi mücadele geleneğinin güçlü olduğu okullar özel bir yer tutmuştur. Zira bu üniversiteler ‘60’lardan bu yana devrimci gençlik hareketinin kalbi konumundadır. Barikatları yıkan İstanbul Üniversitesi öğrencileri de, “akademik boykot” çağrısını yapan ODTÜ’lüler de, İzmir’de kenti eylemlerine sürükleyen Ege Üniversitesi öğrencileri de kendisinden önceki kuşaklar gibi aynı tarihsel rolü oynamışlardır.

Yukarıda adı geçen üniversitelerde var olmak ve kalıcı zeminler yaratmak, inisiyatifli ve yaratıcı bir çalışma yürütmek bir kez daha önemini ortaya koymuştur. 19 Mart’ta harekete geçen, süreçte önemli bir inisiyatif ortaya koyan gençlik kesimlerine ulaşmak, hem bugün için hem de yarının gelişecek süreçlerde önemli bir dayanaktır. Bu kapsamda ortaya çıkan bu mücadele potansiyelini iyi değerlendirmek, hareketi ileriye çekecek ve öznelerini devrimci bir bakış açısına örgütleyecek bir seferberliğe girmek zorundayız. 

19 Mart’la sokağa çıkan gençlik kesimleri fiili meşru mücadelenin parçası olmuş durumundadır. Faşist baskı ve gericiliğin bu denli palazlandırıldığı bir dönemde bu çıkış önemli bir mücadele potansiyelini de göstermiştir. Bu mücadele potansiyeli akacak bir kanal bulmaya çalışacaktır. Bundan on iki yıl önce Gezi Direnişi de benzer bir sonuç yaratmış, geniş gençlik kesimlerinin yüzünü mücadeleye dönmesini sağlamıştı. Bu mücadele potansiyelini, mevcut sömürü ve zorbalık düzeninin devamından yana olan burjuva düzen muhalefeti de, düzenin yerli yerinde kalıp biraz daha “yaşanabilir/demokratik” olmasını hedefleyen reformist akımlar da görmektedir. Her akım ve anlayış bu potansiyeli örgütlemek için kendi durduğu yerden adımlar atacaktır. Sandık, seçimler, demokratik cumhuriyet vb. söylemlerle gençlik kitlelerinin umutlarını ve enerjisini mevcut düzene bağlamaya çalışacaktır. 

Bütün bunlar karşısında gençliğin devrimci öncülerine önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Devrimci gençlik özneleri, gençliğin özgürlük ve gelecek mücadelesinin bu düzenin sınırlarına sığmayacağı bilinciyle gençliğin mevcut düzene dair duyduğu haklı güvensizliği derinleştirmelidir. Ekonomik-mali krizden temel demokratik haklar ve özgürlükler sorununa kadar geleceksizliğe dair yaşanan bütün sorunların temelinde kapitalist sistemin yer aldığı yaratıcı yol ve yöntemlerle sistematik olarak teşhir edilmelidir. Kuşkusuz AKP-MHP iktidarının tüm bu sorunların bu denli ağır yaşanmasında özel bir rolü vardır. Bu olgu gençlik kitlelerine anlatılmalı, ama mevcut iktidarın yalnızca el değiştirmesi ile bu sorunların ortadan kalkmayacağı, başka görünümlerle tekrarlanacağı gerçeğinin altı kalınca çizilmelidir.

Gençlik hareketi açısından yaşanan çıkışı tarihi bir fırsat olarak değerlendirmek durumundayız. Böylesi hareketler her zaman gelişmemektedir. Hem mevcut hareketi ileriye çekmek hem de mücadele alanlarına çıkmış dinamik gençlik kitlelerine ulaşmak ve onları örgütlemek temel önemde bir sorumluluktur. Bugün ortaya koyacağımız pratik, yarının daha büyük ve sarsıcı süreçlerine hazırlık anlamına da gelmektedir!