AKP iktidarı:

İşçi düşmanı Veysel Tiryakilerin türediği bataklık!

İşçi sınıfı ve emekçiler, kendilerine sefaleti ve onur kırıcı yaşamı reva gören AKP iktidarına ve onun her türden temsilcisine karşı mücadeleyi büyütmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Mayıs 2025
  • 08:00

Muhammed Sadık Erdoğan, Altındağ Belediyesi’nde “ekonomist” unvanı ile işe başladı. Yıllarca çalıştı. Emek verdi. Buna rağmen AKP’li Altındağ Belediye Başkanı ve şürekası Muhammed Sadık’ı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphane Müdürlüğü’ne “geçici görevlendirme” adı altında sürdü. Üstelik Muhammed Sadık’ın onayı bile alınmadı. Sadık, 6 ay sürecek sürgünü kabul etmedi.

Muhammed Sadık Erdoğan sürgünle ilgili olarak Altındağ Belediye Başkan Yardımcısı Ahu Peruzhan Özyakup’u aradı. Belediye başkanı ile görüşmek istediğini belirtti. Kendisine randevu verildi. Erdoğan, randevu saatinde Altındağ Belediye Binası’na geldi. Adı baskı ve şiddet olan insanlık dışı uygulamalar kapıda başladı. Önce Erdoğan’nın cep telefonuna el konuldu. Cep telefonu Özel Kalem Müdürüne teslim edildi.

Altındağ Belediye Başkanı AKP’li Veysel Tiryaki, Belediye Başkan Yardımcısı Cebrail Aslan, Belediye Meclisi Başkan Vekili Mehmet Emin Ayaz odadaydı. Erdoğan, Belediye Başkanı Tiryaki’ye “Geçici görevlendirme sonrası belediyede hangi pozisyonda görevime devam edeceğim? dedi. Soruya yanıt vermek yerine AKP’li Belediye Başkanı Tiryaki, Erdoğan’a küfür ederek gözüne denk gelecek şekilde yumruk attı. Yanındakilerle birlikte 20 dakika boyunca Erdoğan’a işkence yaptılar. Erdoğan’ın telefon şifresi zorla alındı. İzin almaya bile gerek duymadan telefonunu aldılar, kurcaladılar.

Altındağ Belediye Başkanı ve beslediği linççi güruhun Erdoğan’a yönelik histerik saldırısı, Altındağ belediye işçilerine yapılan zorbalığın son halkasıdır. Daha önce de belediye başkanı ile beslemeleri işçilere saldırmıştı. Altındağ Belediyesi’nde örgütlü Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş ile belediye yönetimi arasında yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamamıştı. Bunun üzerine grev kararı asıldı. 27 Şubat’ta grev başlayacaktı. Veysel Tiryaki’nin buna yanıtı 46 işçiyi işten çıkarmak oldu.

Veysel Tiryaki grevi engellemek için harekete geçti. Önce yaklaşık bin işçiyi sendikadan istifa ettirmek için baskıyı arttırdı. Bunun üzerine işçiler, sendikal haklarını savunmak ve haksız, hukuksuz baskı ve zorbalığa karşı mücadele etmek amacıyla belediye önünde çadır kurup, nöbet eylemini başlattılar. Veysel Tiryaki zorbası ile beslemelerinin eyleme yanıtı ise direniş çadırına saldırmak, işçilere şiddet uygulamak oldu.

Veysel Tiryaki sadece işçi düşmanı bir zorba değil, tiksinti verici bir riyakardı aynı zamanda. İşçilerin düdüklü ve hiçbir hakaret içermeyen protestolarına bile tahammül etmeyen, haklı çıkmak için işçilerin kendisine küfür ettiğini söylemekten utanmayan su katılmamış bir yalancıydı. Oysa direnen işçilere küfreden de hakaret eden de saldıran da kendisiydi. O, direniş çadırında mücadele eden işçilere “bunlar belediye işçisi değil” diyerek eylemi terörize edendi. Yönetime geldiği ilk günden itibaren işçilerin kazanılmış haklarına saldırandı. Göreve başlamasının ilk ayında tüm işçilerin maaşlarını düşürendi. Yani su katılmamış bir işçi düşmanı Veysel Tiryaki.

Veysel Tiryaki’nin sergilediği pervasızlığın, kural, yasa tanımazlığın esas sorumlusu, bu zorbayı koruyan AKP iktidarıdır. Veysel Tiryaki, AKP iktidarının işçi düşmanı politikalarının “tipik” temsilcisi, Altındağ Belediyesi’ndeki ibretlik yüzüdür. İki yüzlü ve işçi düşmanı kimliği, AKP’nin sermayeye dost, emeğe düşman zihniyetinin vücut bulmuş halidir.

Veysel Tiryaki AKP iktidarının işçi ve emekçileri hedef alan zulüm politikalarının temsilcisidir. O AKP iktidarı ki; grev yasaklarında, fiili hak gasplarında sınır tanımadı. Veysel Tiryaki de belediye işçilerinin TİS ile kazanılmış haklarını gasp etti. Ücretlerini düşürdü. Yetmedi, grev yapan belediye işçilerine yönelik şiddette sınır tanımadı. Tıpkı partisi gibi işçilere sendikasızlığı, yani örgütsüzlüğü, köleliği, sefaleti dayattı.

Sermayeyi mutlu etmek için grev yasaklarıyla övünen AKP’nin ebedi şefi ile Altındağ Belediye Başkanı aynı hamurdan yoğrulmuştur. Böyleleri sermayeyi korumayı, işçi sınıfı ve emekçileri ezmeyi varlık nedeni sayar.

AKP iktidarının yarattığı bataklıkta türeyen Veysel Tiryaki gibileri, kapitalizmin “son dönem” temsilcileridir. Kapitalistlerin çıkarlarını savunmak dışında bir “imanları” yoktur. Kısacası, bunlar “süzme” işçi düşmanıdırlar. Veysel Tiryaki “tipi”, işçi düşmanı zorbaların üretim merkezi AKP iktidarından, işçiler ve toplumun tüm ezilen kesimleri için demokrasi ve özgürlük beklemek abesle iştigaldir.

AKP iktidarı demek anti-demokrasi demektir. İşsizlik, yoksulluk, sefalet, esnek ve güvencesiz çalışma demektir. İş cinayetleri demektir. Bu zorbalık düzeninde demokrasi ve özgürlük için, grev, sendika ve toplu sözleşme hakkı için, birleşik bir mücadele yükseltebilmek için, sabırla fabrika fabrika, atölye atölye çalışmalı, iş yeri komitelerimizi ve bu komitelere dayalı bir sendikal anlayışı örgütlemeliyiz. Özelde Veysel Tiryakilerin, genelde AKP iktidarının işçi düşmanı politikalarına karşı mücadele etmek, onurlu yaşamak isteyen her işçi ve emekçinin görevidir.

AKP’nin iktidarda olduğu 23 yılda en fazla kayba uğrayanlar emekçiler oldu. Yoksul daha yoksul, zengin daha zengin hale getirildi. Tüm yük işçinin sırtına bindirildi. Asgari ücret açlık sınırının atlında çekildi. Türkiye asgari ücretliler ülkesi haline getirildi. Emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 35’lerden yüzde 25’e kadar düşürüldü. Bu tablo, “sistematik yoksullaştırma” politikalarının dolaysız yansımasıdır. Bu kadarı da yetmedi. Köleliği, onursuz yaşamı reddedip hak arama mücadelesine girişen işçilere yönelik fiziki saldırılar ayyuka çıktı.

İşçi sınıfı ve emekçiler, kendilerine sefaleti ve onur kırıcı yaşamı reva gören AKP iktidarına ve onun her türden temsilcisine karşı mücadeleyi büyütmelidir. İşçiye kalkan elleri kırmanın, Veysel Tiryaki gibilerinin işçilere yönelik fiziki saldırılarının hesabını sormanın tek yolu var: Birleşik, kitlesel, örgütlü mücadeleyi büyütmek!

H. Yağmur