Geçtiğimiz günlerde Suriye’nin Lazkiye, Tartus, Kırdaha, Ceble, Banyas, Humus kentleri ve kırsallarında barbarca bir kıyım gerçekleştiren HTŞ’yi korumak için ilk harekete geçen Ankara’daki AKP-MHP rejimi oldu. Sadece Alevi oldukları için sivil, silahsız, savunmasız insanların vahşi yöntemlerle katledildiği günlerde açıklama yapan AKP şefleri, sivillerin toplu kıyımına gerekçe uydurmaya çalıştı. AKP’yi sadece Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi orta çağ artığı rejimler takip etti. Göründüğü kadarıyla, AKP ile ortaçağ artığı Körfez şeyhleri dışında kendini bu kadar alçaltmaya hevesli başka bir devlet bulunmuyor.
AKP’nin cihatçı-faşist HTŞ’yi koruma telaşı
HTŞ’nin imajını düzeltmek için çevrilen dümenler, düzeltilen sakallar, giyilen takım elbiseler, takılan kravatlar, birbirini izleyen algı operasyonları… Tüm bunlar, cihatçı terör örgütü HTŞ’yi dünyaya “normal” diye yutturmak amacıyla yapıldı. Ancak Alevi kıyımı, bu iğrenç yalanları da onları servis edenleri de deşifre etti. HTŞ ile diğer IŞİD-El Kaide artığı örgütlerin tümü, özünde aynı zihniyeti taşıyor: Cihad adı altında barbarlıkta sınır tanımayan, çocuğu da kadını da erkeği de yaşlıyı da genci de gözünü kırpmadan öldüren bir zihniyettir söz konusu olan.
Bir kısmı Suriyeli, diğerleri 80 devletten devşirilen bu katil sürülerinin, yaptıkları vahşetleri gizlemek gibi dertleri yok. Tam tersine, yaptıklarını kameraya çekip sosyal medya üzerinden dünyaya gösteriyorlar. Sahil kentlerindeki toplu insan kıyımında da aynısını yaptılar.
Hal böyleyken, cihatçı-faşistlerin imajını korumak için telaşa düşen AKP şefleri oldu. “Dış güçlerin eski rejim kalıntılarını kışkırttığını” iddia eden Tayyip Erdoğan ve müritleri, toplu kıyıma tam destek verdi. HTŞ’nin Suriye’de yönetime taşındığı günden itibaren devam eden katliamlara dair tek kelime etmeyenler, katliama maruz kalanların cihatçı-faşistlere saldırı düzenlemesini anında “terör” diye ilan ettiler.
AKP’lilerin dünyada örneği pek görülmeyen bu tutumu, Şam’daki cihatçı terör rejimini korumaya verdikleri önemi gözler önüne serdi. Elbette başta Erdoğan olmak üzere, tüm AKP şeflerinin mezhepçi zihniyetle malul olmalarının bunda payı var. Arada bir tersi yönde riyakarca açıklamalar yapsalar da iğrenç mezhepçi söylem onlar için vazgeçilmezdir. Suriye söz konusu olduğunda ise, mezhepçilik vaazlarının tümüne damgasını vurur. AKP’nin siyasi-ideolojik güdümünde olan azımsanmayacak bir kesimin Alevi kıyımını alkışlayacak kadar insanlıktan çıkmış olmasında o vaazların büyük bir payı olmuştur.
Saray rejiminin fonladığı medyada tetikçilik yapanlar ise Alevilere en iğrenç yalan ve iftiralarla saldırdılar. Alevi kıyımının dorukta olduğu günlerde, Yeni Şafak’ta bu içerikte köşe yazıları yayınlandı. Bu olup bitenler Türkiye’nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğini göstermesi bakımından ibretliktir. Her açıklama her tutum, dinci gericilik odağı AKP’nin zihniyeti ile cihatçı-faşistlerin zihniyetleri arasında kayda değer bir fark olmadığını teyit ediyor. Bunlara ek olarak kıyımı yapan katil sürülerine Türk ordusunun destek verdiğine dair ciddi iddialar olduğunu da bir kenara not etmek lazım.
“Tek tek yetmez topluca”
Başında HTŞ’nin bulunduğu cihatçı çetelerin gerçekleştirdiği katliamların deşifre edilmesi, dehşet verici görüntülerin dünyaya yayılması, Colani’yi bile olaylara dair açıklama yapmak zorunda bıraktı. Colani “Tarafsız Araştırma Komisyonu” kurduklarını ilan etmeye mecbur kaldı. Hal böyleyken AKP şefleri açıklamalar yaparak, “Soykırımcı HTŞ ile diğer IŞİD-El Kaide artıklarına toz kondurmayız” mesajı verdiler. Yasanın, kanunun olmadığı yerde, “kanun dışına çıkanlar cezalandırılmalıdır” türünden laflar da etti AKP şefleri. Ancak bu tür lafların iş olsun diye söylendiği kimse için bir sır değil.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aynı gün açıklama yaptılar. Kıyım en azgın bir şekilde devam ederken yapılan açıklamaların tümünde, Suriye gerçekliği ile alakasız bir yığın yuvarlak ve içi boş laflar edildi. Sonunda ise sözü “eski rejimin kalıntıları”, “dış güçlerin provokasyonu” safsatasına getirerek, cihatçı müttefiklerinin yaptığı Alevi kıyımının üstünü örtmeye çalıştılar
Oysa kıyımın boyutu ve faillerin yaptığı çekimler, AKP şeflerinin HTŞ’yi aklama çabalarını boşa düşürecek düzeye çoktan ulaşmıştı. Buna rağmen onlar, “suç ortağı” psikolojisiyle canileri “aklama” çabasına giriştiler, bunu halen de sürdürüyorlar.
Şam’da toplu şekilde huzurdalar
Alevi kıyımının yankıları devam ederken, AKP şefleri baş cellat Colani’nin (Ahmed Şara) huzuruna çıktılar. Toplu ziyaretin başında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın vardı.
Saray rejimi adına yapılan açıklamaya göre, “bir günlük çalışma ziyareti” gerçekleştiren AKP şefleri, Şam’da cihatçı teröristlerin şefi Colani ile poz verdiler. Colani’ye “Saray rejimi arkandadır” mesajı veren AKP’liler, HTŞ rejimini gütmeye çalışan ABD, İsrail, Körfez şeyhleri ile rekabette öne çıkma heveslerini de bir kez daha dile getirdiler. Soykırımcı cihatçı çeteye bu kadar pervasızca destek vermelerinin bir nedeni ideolojik yakınlıksa diğeri de HTŞ üzerinde vesayet kurma isteğinin histeri boyutunda olmasıyla bağlantılıdır.
15 yıldan beri cihatçı terör örgütlerine kesintisiz destek verdiği dikkate alındığında, AKP-MHP rejiminin, “Şam üzerinde vesayet kurma hakkı öncelikle benimdir” havasında olması şaşırtıcı değil. Ne de olsa Ankara’daki dinci-faşist rejim kraldan da kralcı tutumlar alarak, mezhepçi söylemi iğrenç noktalara vardırarak, Esad düşmanlığını hep diri tutarak, Rusya-İran ikilisiyle yaptığı Astana anlaşmasını hiçe sayarak HTŞ ve diğer cihatçı örgütlerle birlikte mesai yapmayı sürdürdü. Yıllara yayılan bu devasa suç ortaklığı olmasaydı, Şam’da “cihatçı terör emirliği” kurulamazdı.
Kaba pragmatist Erdoğan ve müritleri, sefil çıkarları için Gazze’de soykırım yapan İsrail’e bile hizmet ettiler. Alevi katliamı yapan HTŞ ve diğer IŞİD artıklarıyla zaten “doğal” müttefikler ve suç ortaklığı yapmaya devam edecekler. Dolayısıyla, Suriye ve Türkiye başta olmak üzere tüm bölge halklarına yıkım getiren ve getirecek olan saldırgan/yayılmacı politikalarını sürdürecek. Bunu engellemek, ancak işçi sınıfı ve emekçilerin her tür yayılmacılık ve saldırganlığı reddeden birleşik mücadelesiyle mümkün olabilir.