19 Mart’ın üzerinden iki ay geçti ancak iktidarın muhalefete dönük saldırıları aralıksız devam ediyor. İBB’ye odaklanan saldırıların dördüncü dalgasında 49 kişi gözaltına alındı. Bu saldırı dalgası devam ederken, iktidar geçtiğimiz hafta “ahtapot” söylemini gündeme getirdi. Bu lafı ortaya atan AKP şefi Erdoğan’ın, bir konuşmasında yerel yönetimlere dönük düzenlemeden bahsetmesi, saldırıların hız kesmeden devam edeceğini gösteriyor. Erdoğan, yerel yönetimlerde “yozlaşma” olduğu iddiasıyla vali ve kaymakamların yetkilerinin arttırılmasına, rantsal dönüşüm adımlarının hızlandırılmasına ve belediye işçilerinin grev yapma hakkının gasp edilmesine dönük adımlar atmak için hazırlıklara başlandığının sinyali verildi.
Bu konuşmanın öncesinde ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yaptığı yönetmelik değişikliği ile kamu kurum ve kuruluşları ve bağlı şirketlerinin hibe haricinde yurtdışındaki finansman kaynaklarını kullanmasına bazı şartlar getirildi. 10 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle, SGK borcu bulunan ve vadesi geçmiş vergi borcu olan kamu kuruluşlarının dış kaynak alması da sınırlandırıldı. Bu kapsamda belediyeler ve onlara bağlı şirketler bulunuyor.
Erdoğan’ın “ahtapot” ifadesini kullandığı konuşmasında Belediyeler Yasası’ndan bahsetmesi saldırıların kapsamı hakkında fikir veriyor. Saray rejimi bu yeni düzenleme ile belediye işçilerinin grev başta olmak üzere kazanılmış haklarını gasp etmeyi ve birer rant alanı olan belediyeleri kendine bağlamayı hedeflediğini gösterdi. Yasa değişikliği ile yeni belediyelerin kurulması, kreş, kent lokantası yurt vb. sosyal yardım kapsamındaki faaliyetlerin vali ve kaymakam koordinasyonunda yürütülmesi de hedefleniyor.
Konuşmasında kayyım saldırılarına da yer veren Erdoğan, belediyelerin düzenlediği ihalelerde, rantsal dönüşüm projelerinde ve bütçelerinde merkezi idarenin tam yetkili olacağını söyledi. Yerel yönetimler üzerinde denetim kurma hesapları, AKP’nin belediyeleri kaybetme ihtimaline karşı önlem alma çabasıdır aynı zamanda. İktidarın belediyelerin zaten sınırlı olan yetkilerini, “çöp toplama, çiçek ekimi” vb. hizmetlerle sınırlandırma hesabı belirgin olsa da düzenlemenin ayrıntıları henüz yayınlanmış değil. Ancak düzenlemenin belediye işçilerinin grev hakkını yasaklamaya kadar pek çok alanı kapsayacağı konuşuluyor. Nitekim bir AKP’li “Grev haktır ama çöpü de toplayacak tedbiri almanız lazım. Çöp toplanmaması halk sağlığı açısından ciddi bir sorun. Bu alanlarda belediyeler önceden hazırlıklı olmalı” dedi. İşçilerin grev hakkının gasp edilmesine dönük saldırı, “temel hizmetlerde grev hakkına sınırlama” ya da “alternatif hizmet yükümlülüğü” getirilmesi ile örtülmek isteniyor. Şimdiye kadar Tayyip Erdoğan grevleri yasakladı. Bu düzenleme kanunlaşırsa, yerel yönetimler de grevleri yasaklama teşebbüsünde bulunabilecek.
Saray rejimi belli açılardan çaresizlik içerisinde olsa da hala daha devletin tüm gücüne ve olanaklarına sahiptir. Bu yanıyla elini güçlendirmek, rejimin bekası çerçevesinde atılacak adımları yasallaştırmak ve kurduğu bloğu güçlendirmek istiyor.
Belediyelere dönük saldırıları, “yeni Anayasa” tartışmalarını ve diğer her türden düzenlemeyi Erdoğan’ın “ömrü yettiğince” koltukta kalma hevesinin yanı sıra sistemin içinde debelendiği krizi yönetme çabası olarak görmek de gerekiyor. Bunu yaparken de iktidara destek vermeyen herkesi baskı altına alma ve emeğin üzerinde kurduğu kaba boyunduruğu kalıcı hale getirmeyi hedefliyor.
G. Umut