Esin, Amerikan tekeli olan bir fabrikada çalışıyordu. Ama fabrikada neredeyse bütün işler taşeronlara, yani küçük patronlara yaptırılıyordu. Esin de fabrikadaki çok az sayıdaki kadrolu işçilerden değildi. O da taşerona çalışıyordu. Çalıştığı bölümdeki neredeyse bütün işçiler, dar bir köprüden geçerken birbirine değme suretiyle bile olsa taşeronun akrabasıydı. Ücret zammı olacağı sırada bu akrabalığı taşeron, kendi çıkarına kullanıyordu. Zammın açıklanacağı gün taşeron “Küçük Emrah modunda” işe gelip ofisine geçti. Zam denirse eğer, ücret zammını ustabaşı sabah açıkladı. Kimse aldığı zamdan memnun değildi. Taşerona yakın akraba olanlar bile memnun değildi. Herkes “sadaka verir gibi zam yaptı” diyordu. Ama başka bir şey demiyordu.
Esin diğer işçilere birlikte itiraz etmelerini, haklarını aramalarını söylediyse de, söylediklerine karşılık bulamadı. Bir önceki sene de aynı şey olmuştu. Esin’in sadakadan farksız zamla aldığı ücret onurunu yaralıyordu. “Tek başıma da olsa bir şey yapacağım. Buradan atılıp daha az ücretle başka yerde çalışmak zorunda kalsam bile, ben, onursuzca bu sadakayı kabullenmeyeceğim. Ama ne yapmalıyım?” Bütün gün, hatta gece bu sorusuna yanıt aradı. Sorusuna yanıt bulamadan uykuya daldı.
Ertesi sabah ne yapmalı sorusuyla uğraşırken, farkında olmadan yavaş çalışıyordu. “Ne o Esin Hanım iş mi yavaşlatıyorsun yoksa?” Gevrek gevrek sırıtan ustabaşının sesiyle irkildi. “Hıhh… Ne?...”
“Kusura bakma uyandırdım, ama işler birikti. Yoksa iş mi yavaşlatıyorsun, dedim.” Esin gerçekten kendine geldi. Dünden beri düşündüğü sorusu gevrek gevrek sırıtan ustabaşının ağzından dökülmüştü. Dünden beri düşündüğü için söylemesi gereken cümle hemen oluştu.
“Evet iş yavaşlatıyorum. X lira zam yapılmazsa iş yavaşlatmaya devam edeceğim.” Ustabaşının gevrek gevrek sırıtan suratı birden asıldı. Dondu kaldı. Ne diyeceğini bilemedi. Çalışan bütün işçiler bir an duralayıp Esin’e baktı. Ustabaşı diğer işçilerin durduğunu görünce, kendine gelmek zorunda kaldı. Sesini yükselterek, “Siz işinize bakın” dedi. Esin’e aynı ses tonuyla konuşamadı. “Senin sorununu da patrona ileteceğim” dedi.
“Zammı yapacak olan o olduğuna göre bir an önce ilet.” Esin bunu söyledikten sonra ustabaşı hemen taşeronun ofisine gitti. 10 dakika sonra çıktı ve Esin’i çağırdı. Esin ustabaşıyla birlikte girdi ofise. Taşeron ustabaşını bir el işaretiyle çıkardı. Esin taşeronun sert ama daha çok meraklı bakışları üzerinde, sandalyeye oturdu. Taşeron tehditkâr bir ses tonuyla sordu. “Derdin ne senin Esin?”
“Derdim, sadakadan farksız zamla ancak bu tempoda çalışırım. Ama X lira zam yaparsan normal çalışmamı sürdürürüm.”
“Esin bu zam sana az geliyorsa işten çıkarsın, kendine uygun bir iş bulursun.”
“Tazminatımı verirsen olur.”
“Ben çıkarmıyorum ki seni, tazminat vereyim.”
“Ben işten çıkmıyorum. İstediğim zammı yapana dek böyle çalışacağım. Tazminatımı almadan da işten çıkmam. O benim alın terimin hakkı.” Taşeron Esin’in kendinden emin şekilde konuşması karşısında, sinirlendi ama bir şey diyemedi.
“Söyleyecek bir şeyin yoksa ben çıkayım” dedi Esin. Taşeron el işaretiyle “çık” dedi.
Esin ofisten çıktığı anda bütün işçilerin gözleri üzerindeydi. Esin mutlu denecek bir ifadeyle ofisten çıkıp işinin başına geçti. Ustabaşı da dahil sorunun bir şekilde çözüldüğünü zannetti. Esin’in hala yavaş çalıştığını görünce daha çok şaşırdılar. Hepsi de Esin’le konuşmak için can atıyordu. Öğle paydosuna kadar zor durdular. Öğle yemeğinden sonra Esin’in yanına ilk Nermin geldi. Herkes olan biteni merak ediyor, ama Esin’le konuşmaya korkuyordu. Patron Esin’le konuşanları kapı önüne koyabilirdi. Eylem yapan Esin’i bile kapı önüne koyamazken, onunla konuştuklarında kendilerinin kapı önüne koyulacağından korkuyorlardı. Nermin hepsinin imdadına yetişmişti.
“Esin kardeş niye böyle yapıyorsun? Maazallah işten atılırsın.”
“Tazminatımı aldıktan sonra, işten atılmak öyle büyük bir sorun değil. İşten atılmaktan korkan niceleri işi bıraktı. Hele Selma abla 6 yıllık tazminatını almadan işten çıktı. Neden?”
“Daha fazla para aldığı başka bir yere gitti.”
“Çok mu fazlaydı? Hele 6 yıllık tazminatını düşünürsen karlı mı çıktı, zararlı mı?”
“Zararlı.”
“Peki sen aynı durumda olsan ne yapardın?”
“Selma ablanın yaptığını yapardım. Zarar marar, ama orada iş daha rahat. Cumartesi, Pazar tatil. Çalışırsa mesai alıyor.”
“Ya Nermin kardeş! İşten atılmak o kadar da kötü bir şey değilmiş.”
“Sanki buradan atılınca hemen Selma ablanınki gibi bir iş bulacaksın.”
“Buradan atılırsam, belki buraya 100 defa rahmet okutacak bir iş bulurum. Ama bu patronun dilenciye sadaka verir gibi verdiği parayı kabul ederek onursuzlaşmam.”
“Ne yani biz onursuz muyuz?”
“Böyle düşünmüyorsan onursuz sayılmazsın. Ama ben böyle düşünüyorum ve sadakayı kabul edersem kendimi onursuz hissederim. Geçen yıl öyle oldu.” Nermin söylediklerinde Esin’i haklı buldu, ama bunu yüksek sesle dillendiremedi. Bu kız doğru söylüyor ama delilik yapıyordu. Sevecen bir şekilde gülerek, “kızım sen delisin” dedi.
Esin’in “deliliği” 4 gün içinde fabrikadaki bütün işçiler tarafından duyulmuştu. Herkes Esin’in yaptığını delilik olarak görüyordu. Bir işçi serviste “usludan yeğdir delimiz” türküsünü söyleyerek Esin’e desteğini sunmuştu. Esin de kendisine deli diyor diye o işçiye kızmıştı.
Eylemin 5. gününde fabrikanın müdürü Esin’in çalıştığı bölümün taşeronunu yanına çağırdı.
“Ya bu kızı işten at, ya da istediğini ver. Zam da yapsan tazminatta versen, öyle büyük bir para gitmeyecek. Ama bu eylem fabrikadaki işçilere kötü örnek oluyor. Bu eylemi bitir. Ama nasıl bitirirsen bitir.”
Taşeron müdürün ültimatomunu aldı ve tek söz etmeden çıktı. Esin’le konuşurken sinirlerine hakim olabilmek için fabrikanın yanındaki bakkala gitti ve 2 bira içti. Bakkaldan çıktığında paydos saatiydi. İşyerine gittiğinde işçiler gitmeye hazırlanıyordu. Gitmek üzere olan Esin’e “biraz konuşalım” dedi. Diğer işçiler çıktı, bir tek Esin kaldı.
“Seni işten atmam gerekirdi ama, ihtiyacın olduğu için böyle bir şey yaptın. Tamam dediğin gibi olsun. Yarın normal çalışmaya başla.” Taşeron bira içerken bu cümleyi kurgulamıştı. Diğer işçiler sorduğunda, ihtiyacı vardı, acıdım, diyecekti.
Ertesi gün normal çalışmaya başladı. İşçiler normal çalışan Esin’e bakıyordu. Esin bir şey söylemek gerektiğini hissetti. “İsteğimi kabul etti” dedi. Nermin’in gözleri sürekli Esin’in üzerindeydi. Öğle paydosunu bile beklemeden Esin’in yanına gitti. “Sana o gündür söylemediğim bir şey var. Haklıydın kardeş. Şimdi de sağol kardeş, diyorum.” Esin’i kucaklayıp öptü ve makinesinin başına geçti.
M. Kurşun