AKP 23 yıldır işçiden alıyor, sermayeye veriyor!
23 yıllık AKP iktidarı biz işçi sınıfı ve emekçilere yoksulluk, açlık, düşük ücret, işsizlik, güvencesiz ve ağır çalışma koşulları dışında bir şey vermedi. Devletin tüm kurumlarını ele geçiren AKP, ülkeyi sermaye sınıfı için bir cennete, biz işçiler için ise koyu bir sömürü cehennemine çevirdi.
Ardı ardına uygulanan saldırı programları emekçilerin yaşadığı sosyal yıkımı büyüttü. Her seferinde sermaye sınıfı daha çok kazandı, işçi sınıfı ve emekçiler kaybetti. İktidar sermaye sınıfı ile el ele verip krizin tüm yükünü sırtımıza yıktı.
Toplum “Büyük Türkiye”, “Türkiye yüzyılı” gibi masallarla uyutulurken, ücretlilerin ekmeği daha da küçüldü. Bizler açlık ve yoksullukla boğuşurken yeni bir zenginler zümresi yaratıldı. Sömürü düzeninin gerçek sahibi olan tekelci sermaye grupları rüyalarında bile göremeyecekleri kâr oranlarıyla servetlerine servet kattılar.
AKP iktidarı, emperyalist güçlerin savaş ve saldırı politikalarına taşeronluk yaptı. Savaş ve yağmadan sermaye sınıfı adına pay kapmaya çalıştı.
Bu emek düşmanı iktidar grevleri yasaklamakla övündü, hak arama eylemlerinin üstüne polisi ve jandarmayı sürdü. Bu baskı ve zorbalığa, dizginlerinden boşalan sömürüye karşı direnenleri hapislere attı. Zaten sınırlı olan hak ve özgürlüklerimizi neredeyse tamamen ortadan kaldırdı.
Şimdi toplumsal desteğini ve meşruiyetini kaybeden iktidar, saldırılarını başka bir düzeye taşıyor. Ülkede gerici-faşist ideolojinin yön verdiği katıksız bir diktatörlük kurmaya çalışıyor.
Kurulmak istenen diktatörlük, adına kapitalizm denilen vahşi sömürü düzenini ayakta tutmayı amaçlıyor. Yağma devam etsin, zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul olsun, sırtımızdaki vergi yükü artsın, açlık ve sefalet daha da derinleşsin, tüm bunlara işçiler ve emekçiler rıza göstermek zorunda kalsın diye inşa ediliyor. Bu nedenle, AKP ile kavgalıymış gibi görünen sermaye grupları bile olanları sessizlikle izliyor. Emperyalistler “O iyi bir lider” diyerek Erdoğan’ın sırtını sıvazlıyor.
Kurulmaya çalışılan rejim kapitalist sömürünün güvencesidir!
Kurulmaya çalışılan diktatörlük rejimi grev yasağı demektir. İşten atıldığında hakkını arayacak bir mahkeme bile bulamamaktır. Örgütlenmenin önüne dikilen engeldir. Krizin tam yükünün işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına bindirilmesidir. Gençlerin geleceğinin çalınması, kadınların toplumsal yaşamdan dışlanması, çevrenin-doğanın katledilmeye devam edilmesidir.
Bir yol kavşağındayız!
İşçi sınıfı ve emekçiler bir yol kavşağındadır. Ya bu karanlık rejime boyun eğeceğiz. Ya da bütün gücümüzle bu rejime, onun bekçiliğini yaptığı ve adına kapitalizm denilen düzene karşı mücadeleye atılacağız. Ya teslim olacağız, kendimizin ve çocuklarımızın geleceğini kaybedeceğiz. Ya da kendi düzenimizi inşa etmek için mücadele yolunu tutacağız.
Günler öncesinde bu ülkede gençler, kadınlar, emekliler ve elbette işçiler meydanları doldurdular. Baskıya, sömürüye, geleceksizliğe karşı taleplerini haykırdılar. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç, emekçi halk ile iktidar arasında bir mücadeleye dönüştü. Ancak işçi sınıfı henüz bu kavgada bir sınıf olarak yerini alamadı. Kendi gücünü ortaya koyamadı.
Biz işçiler için sorun İmamoğlu ya da başkası değildir. Kurulmaya çalışılan baskı rejimine karşı mücadele etmek hiç de şu ya da bu düzen partisini desteklemek manasına gelmez. Tam tersine, işçi sınıfı olarak bundan uzak durmalı, kendi sınıfsal taleplerimiz etrafında birleşmeli, üretimden gelen gücümüzle sömürü ve baskı rejiminin karşısına dikilmeliyiz.
1 Mayıs’ta alanlara çıkalım, gücümüzü gösterelim!
Fabrika fabrika, işyeri işyeri kenetlenen, hakları ve özgürlükleri için kavgaya atılan bir işçi sınıfı, ülkedeki tek adam rejimine hak ettiği dersi verebilir, verecektir. Bunun yolu süregiden direnişi büyütmekten, yaklaşan 1 Mayıs’ı ise bu sömürü ve baskı düzenine karşı işçi sınıfının gücünü gösterdiği bir meydan okumaya çevirmekten geçmektedir.
Savaş politikalarına, sömürü ve baskı düzenine karşı 1 Mayıs’a!
1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. 1 Mayıs, işçilerin uzun çalışma saatlerine, kötü çalışma koşullarına, baskı ve sömürüye karşı mücadelesinin ürünüdür. 1 Mayıs, işçi sınıfının mücadelesinin simgesi, kapitalizme ve onun uşağı iktidarlara karşı gücünü ortaya koyduğu bir meydan okuma günüdür.
1 Mayıs’ta alanlara çıkmak her işçinin görev ve sorumluluğudur. O zaman biz de öfkemizi kuşanalım, 1 Mayıs’ta alanları, meydanları dolduralım! Hep birlikte haykıralım:
Sömürüye, baskıya, emperyalist savaş politikalarına geçit vermeyeceğiz!
Baskı ve zorbalığa boyun eğmeyeceğiz!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
Özgürlük, devrim, sosyalizm!
Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!
Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın sosyalizm!
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazacak!
Emeğin Kurtuluşu