Sermaye iktidarı dinci-mezhepçi-şoven histeriyi körüklüyor...

‘İşçilerin birliği halkların kardeşliği’ şiarını her alanda yükseltelim!

İçinden geçmekte olduğumuz dönemde emekçilerin, “işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarı etrafında kenetlenmesi ve emekçileri bölüp parçalayan ırkçı-şoven histeri karşısında mücadeleyi büyütmesi kritik bir önem taşıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Aralık 2016
  • 08:35

Ülkeyi kanlı bir kaosa sürükleyen dinci sermaye iktidarı, acze düştükçe saldırganlaşıyor. “400 vekil elde edene kadar savaş!” naraları atan T. Erdoğan ve tetikçileri, ellerinde tuttukları iktidar gücünü ne pahasına olursa olsun korumak istiyorlar. Patlayan her bombayı, her katliamı bu hedefe doğru atılmış bir adım olarak gördükleri için, “yangına körükle girme” siyasetini sürdürüyorlar.

Kapitalistlerin sınıf çıkarlarını korurken dincilik-mezhepçilik-ırkçılık zehri saçan iktidar, kolluk kuvvetlerinin yanı sıra dinci-faşist çetelerini de sokaklara salıyor. Medyada tetikçi-beslemelerden oluşan bir ordu istihdam eden T. Erdoğan ve AKP’si hiçbir yasa, kural, ahlak veya değer tanımadan etrafa kin ve nefret saçıyor. Medyadaki beslemeleri mezhepçi-şoven zehri saçarken iğrençlikte sınır tanımıyor. Cihatçı çetelerin Halep’te hezimete uğramasından dolayı Alevileri tehdit eden bu tetikçiler, Beşiktaş’ta, Kayseri’de gerçekleştirilen saldırıları bahane ederek Kürt halkına yönelik linç kampanyaları tertipliyor.

Medyanın besleme tetikçileri zehir saçarken sokaklara salınan linç taburları birçok kentte HDP binalarına saldırdı, bazılarını ise yakıp yıktı. Kundakçılar işledikleri suçun belgelerini sosyal medyada yayınlayarak yaptıklarıyla övünürken, kolluk kuvvetleri Kürt hareketinin legal alandaki kadrolarını hapse tıkmakla iştigal ediyordu.

Ülkeyi bu kanlı kaosa sürükleyen dinci-faşist rejim bombalı saldırıların, yıkımların, kıyımların sorumlusu iken; olup bitenlerden kim olduğu belli olmayan dış güçleri ve Kürt hareketini sorumlu tutarak, akla ziyan vaazlarla suçu başkalarına yıkmaya çalışıyor. Ayakta kalmanın yolunu daha çok devlet terörü, daha çok kan, daha çok ırkçı-şoven zehri saçmakta gören bu iktidar, geriye kalan bazı hak kırıntılarını da ortadan kaldırmak için “teröre karşı seferberlik” çağrısı yapmaya başladı.

***  

Bu kanlı kaosun yaratıcısı AKP iktidarı olmasına rağmen bedeli düzenin sömürü ve baskısına maruz kalanlar ödüyor. Bu kaos ortamında emekçilerin ekonomik ve sosyal hak kayıpları artarken, hak arama mücadeleleri yasaklanıyor. Emekçilere mutlak bir kölelik dayatılıyor. Bu gidişatın daha çok bomba, daha çok ölüm, daha çok yıkımdan başka bir şey getirmeyeceği ise açık. Dahası, sermayenin ve dikta heveslisi T. Erdoğan’ın çıkarlarına hizmet eden politikaların yarattığı felaketlerin faturası önümüzdeki günlerde daha da kabaracaktır.

Emekçilerin bir kesiminin ırkçı-şoven zehrinden etkilenmeleri hem sermaye, hem de dikta heveslilerinin işine yarıyor. Zira bu gerici zehirle sersemleyen emekçiler insanca bir yaşam için mücadele edecekleri yerde, kanlı kaos yaratıcılarının aktif veya pasif destekçisi konumuna düşebiliyorlar. Celladına hizmet etmekten başka bir anlam taşımayan bu tutumun işçiler, emekçiler nezdinde teşhir edilmesi ise içinden geçmekte olduğumuz dönemde büyük bir önem taşıyor.

Bu vesileyle bir kez daha hatırlatmalıyız ki, etnik, dinsel, mezhepsel baskıların kaynağı sınıfsal sömürü ve baskıdır. İşçi sınıfına köleliği dayatan, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmak isteyen, Alevileri mezhepsel baskı ve zorbalıkla ezen aynı düzen, aynı iktidardır. İşçi sınıfının çıkarları ile baskı ve ayrımcılığa maruz kalanların çıkarları ise bu eksende dolaysız olarak örtüşmektedir.

***

Tüm bu tablo göstermektedir ki; işçi sınıfı ve emekçilere etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalanmaların ülkeye felaket, emekçilere ise mutlak kölelikten başka bir şey getirmeyeceğini anlatma sorumluluğu giderek yakıcı bir hal alıyor. Zira sermaye düzeni tarafından günbegün akıtılan zehir, toplumsal yaşamda ortaya çıkacak yıkımı çok daha boyutlandırıyor.

Bu nedenle içinden geçmekte olduğumuz dönemde emekçilerin, “işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarı etrafında kenetlenmesi ve emekçileri bölüp parçalayan ırkçı-şoven histeri karşısında mücadeleyi büyütmesi kritik bir önem taşıyor.