Kriz derinleştikçe saray rejimi saldırganlaşıyor…

Püskürtmek için ‘sınıfa karşı sınıf’ eksenli mücadele!

Sömürüye, sefalete, zorbalığa karşı mücadele kendiliğinden gelişse de bunun kapitalistlere ve onların saray rejimine karşı siyasal bir tutum düzeyine varabilmesi için devrimci öncü müdahalenin büyük bir önemi var. Zira krizin faturasının kapitalistlere ve sarayda sefahat sürenlere ödetilebilmesi de, hak arama mücadelesini hedef alan saldırganlığın püskürtülmesi de, işçi ve emekçilerin onur ve geleceklerini savunabilmeleri de mücadelenin bu niteliğe kavuşturulmasına bağlı olacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ekim 2018
  • 05:42

“Kriz mriz yok, herkes işine baksın” söylemini terk eden AKP şefi, “her krizin yeni fırsatlar doğurduğunu” vaaz etmeye başladı. Kapitalist sistemde bir sınıf için fırsat olan şey, diğerleri için yıkım anlamına gelir. Nitekim kriz işçi ve emekçileri vururken, sermaye ve onun saraydaki hizmetkarları, krizi fırsata çevirebilmek için fırsat kolluyorlar.

Kriz olgusunun emekçiler için farklı, kapitalistler için farklı anlamlar taşıması, sistemin yapısından kaynaklanıyor. Bazı kapitalistlerin iflas etmesi veya “yamyam şirketler” tarafından yutulması, bu gerçeği değiştirmez. Türkiye’deki büyük tekellerin 2001 Şubat krizinden sonraki yıllarda servetlerini kat kat arttırmış olmaları, bu olgunun çarpıcı göstergelerinden biridir.

Sınıfsal konumlarına uygun davranıyorlar

Emekçilerin yoksulluk ve sefaletini fırsata çevirmek, kapitalistlerin tipik davranışlarından biridir. Dolayısıyla icraatları, sınıfsal konumlarına uygundur. Her kriz döneminde milyonlar yoksullaşırken, bazı kapitalistler ise bundan kârlı çıkarlar. Saray rejiminin başı T. Erdoğan’ın sözleri, büyük burjuvazinin sınıfsal çıkarları açısından anlamlıdır. “Sermayenin demir yumruğu” olan bir iktidar başka türlü davransaydı, bu, eşyanın tabiatına aykırı olurdu.

AKP şefi, fiilen de mensubu olduğu sermaye sınıfının muhteris bir temsilcisidir. Günbegün safları kalabalıklaşan işsizlerin sayısı milyonlarla ifade edilirken, kriz emekçilerin belini bükerken, sefalet derinleşirken, krizi fırsata çevirmekten söz etmek, ancak sermaye sınıfına mensup olanların yapabileceği bir şeydir.

Sınıfsal ayrımları derinleştiriyorlar

Krizi fırsata çevirmekten söz etseler de saray rejiminin başı ile dalkavukları diken üstündeler. AKP şefi medyadaki beslemelerine “Krizi unutturun!” diye “ferman” verse de, bunu başarmaları mümkün değil. Zira sefalete mahkum edilen milyonları “din tüccarlığı”, “inanç sömürücülüğü”, “yerli ve milli” safsataları ile avutmak artık kolay değil.

Ekonomik krizin de siyasi açmazın da dibe doğru düşüşü devam ediyor. Yani kriz derinleşiyor, fatura da günden güne kabarıyor. Krizi fırsata dönüştürmekten söz edenler faturayı ödemeyi düşünmediklerine göre, emekçilere yüklenmeye devam edeceklerdir.

Etnik, dinsel, mezhepsel temelde emekçileri kutuplaştıranlar, sınıflar arasındaki yarılmayı günden güne derinleştiriyorlar. Zira kendi yarattıkları krize çözüm üretme yeteneğinden yoksunlar. Sermayenin dinsel ve ırkçı ideolojileriyle sersemleyenler hariç, emekçilerin saraylarında sefahat sürenlerin zokalarını yutmaları artık kolay değil. Alt kimliklere dayalı yapay ayrımların yerine, kapitalist toplumun temeli olan sınıf ayrımının ön plana çıkması açısından koşullar olgunlaşıyor.

Sermaye sınıfı adına iktidar tarafından yayılan zehir olan dinsel gerici-şoven ideolojinin işçi sınıfı saflarında karşılık bulması, ifade uygunsa bir “geçici siyasi sapkınlık”tır. Zira din bezirganlığı da ilkel şovenizm/milliyetçilik de işçilerin birliğini parçalayan, dolayısıyla sömürünün daha da derinleştirilmesine hizmet eden araçlardır. Sınıflar arası yarılma din istismarcısı şoven iktidar eliyle derinleştirilirken, bu zehri işçi sınıfı saflarından temizlemenin en azından nesnel koşuları daha uygun hale geliyor.

Yarılma derinleşiyorsa saflar da netleşmelidir!

Ekonomik kriz emekçilerin belini bükse de saraydaki sefahat tüm şatafatıyla sürüyor. Sarayın günlük “resmi” masrafları 2 milyona yakınken, “dalkavukluk” dışında bir meziyeti olmayan 70’i aşkın kişi dolgun maaşlarla sarayda “istihdam” edilen hizmetkarlar ordusuna dahil edildi.

Görüldüğü üzere milyonları sefalete sürükleyen dikta rejim, saraydaki sefahatinden milim şaşmıyor. Bu arada işsizlik fonunda biriken parayı sermayeye peşkeş çeken bu rejim işten atmaların önünü açıyor, kapitalistlere “teşvik” adı altında milyarlar tahsis ediyor, zamlar furyasını sürdürüyor. Ve aynı anda, hak arayan işçileri zindanlara tıkıyor, tüm muhalif sesleri şiddetle susturmaya çalışıyor. 

İktidarın da kapitalistlerin de tüm icraatları, sınıflar arasındaki uçurumu derinleştiren niteliktedir. Bu konuda pervasızlıktan da kaçınmıyorlar. Faturası işçilere, emekçilere kesilse de bu pervasızlık safların netleşmesini kolaylaştıracak mahiyettedir.

Madem ki kapitalistlerle onların demir yumruğu olan saray rejiminin net bir sınıfsal tutumları var, işçi sınıfıyla emekçiler de net bir sınıfsal tavır geliştirmeye çağrılmalıdır. Bu konuda hem ilerici, öncü işçilere hem sınıf devrimcileri başta olmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçlere özel bir sorumluluk düşüyor.

Sömürüye, sefalete, zorbalığa karşı mücadele kendiliğinden gelişse de bunun kapitalistlere ve onların saray rejimine karşı siyasal bir tutum düzeyine varabilmesi için devrimci öncü müdahalenin büyük bir önemi var. Zira krizin faturasının kapitalistlere ve sarayda sefahat sürenlere ödetilebilmesi de, hak arama mücadelesini hedef alan saldırganlığın püskürtülmesi de, işçi ve emekçilerin onur ve geleceklerini savunabilmeleri de mücadelenin bu niteliğe kavuşturulmasına bağlı olacaktır.