Trump, Netanyahu, Colani:

“Şeytan üçgeni” kıskancında Suriye

Ortadoğu’yu orta çağ karanlığına itmek için kurulan bu barbarlık cephesi, halkları köleleştirme hedefine ulaşmak için yıkım ve ölüm getiren icraatlarına devam edecektir. Kaderleri ve geleceği birbirine bağlı olan halklar emperyalizme, Siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik bir direniş geliştirmeden bu gidişatın tersine çevrilmesi, yazık ki olası görünmüyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 03 Mayıs 2025
  • 17:00

Şam’da cihatçı terör hükümeti kuran HTŞ’ye esas himayeyi halen Erdoğan’ın dikta rejimi sağlıyor. Erdoğan yönetimi, HTŞ’nin başa getirilmesi için uzun yıllar ABD ve İsrail’le ortak mesai yaptı. HTŞ’nin başını çektiği El Kaide-IŞİD artıklarının Suriye’yi işgal ettikten sonra ülkede “vahşet çağını” başlatmaları, Erdoğan’ı çok heyecanlandırdı. Hatta ona göre, “Suriye’de devrim oldu” ve “ülke esas sahiplerine iade edildi”. 80 ülkeden devşirilen cihatçı katil sürüleri ile HTŞ’nin Şam’a bayrak dikmeleri ise güya “Suriye’de barış, istikrar ve demokrasi dönemini” başlattı. 

Erdoğan rejiminin zırvalarını elbette ciddiye alan yok. Zira halkları tekfir eden, sivilleri ayrımsız katleden, kadınları kaçırıp pazarlarda satan cihatçı terör çetelerinin kimler olduğunu bilmeyen kalmadı. Buna karşın cihatçıların icraatları ne Erdoğan’ı ne başında bulunduğu mafyatik rejimi rahatsız ediyor. Nitekim Siyonist İsrail ve ABD emperyalizmine Suriye’de yaptığı büyük hizmetlerden dolayı Trump tarafından takdir edilen Erdoğan, yaptığı bu hizmetler karşılığında “Suriye’yi bana bırakın” diyor. Ancak ne Trump ne Netanyahu Suriye’yi Erdoğan rejimine bırakmaya niyetli görünüyor. Dolayısıyla, AKP-MHP rejiminin Suriye halklarını sırtından hançerleyerek emperyalist/Siyonist güçlere “eşsiz” hizmetler yaptığı somut bir gerçek olsa da sömürgeci heveslerine ulaşıp ulaşamayacağı halen belli değil. 

Siyonizme hizmet karşılığında “sahilde soykırım serbest”  

ABD ile AB emperyalistlerinin HTŞ’yi koruyup kollamaları, temsil etme iddiasında oldukları tüm “değer” ve “ilkeleri” en kaba bir şekilde ayakları altında çiğnemeleri anlamına geliyor. Takım elbise giyip kravat takan Colani’yi Şam’da ziyaret etmek ya da Brüksel’e çağırıp onunla pozlar vermek ahlaki, insani, siyasi iflas ve çöküşün dik alasıdır. 

AB şefleri bu alçaltıcı pozisyonda yalnız değiller. Amerikalı senatörler de Şam’ı ziyaret edip katil Colani ile pozlar veriyor, “nasıl da değiştiğini” utanmadan anlatıyorlar. Cihatçı terör hükümetinin temsilcileri IMF toplantılarına davet ediliyor, Birleşmiş Milletler kürsülerine çıkarılıyor. Oysa HTŞ’nin terör örgütü olduğu, BM Güvenlik Konseyi kararıyla da teyit edilmiştir. Emperyalistlerle uşakları tarafından “Suriye cumhurbaşkanı” diye anılan Colani, sadece Irak’ta binlerce sivilin katledilmesinden sorumlu olduğu için “aranıyor”. 

Cihatçı terör örgütlerinin insanlığa karşı işledikleri suçları yok sayan “uluslararası toplum” denen ucube sistem, şimdi ise cihatçı rejimin Suriye’nin sahil kentlerinde Alevi soykırımı yapmasına göz yumuyor. Soykırım boyutuna varan katliamın ardından halen cinayetler, vahşi işkenceler, genç kadınların kaçırılması, işkence ve tecavüze uğrayıp satılmaları, evlerin, işyerlerinin talan edilmesi, milyonlarca kişinin aç bırakılması, HTŞ rejiminin sistematik bir şekilde insanlığa karşı savaş suçları işlemeye devam ettiğini kanıtlamaktadır. 

Emperyalistlerle işbirlikçileri bu rejimi koruyup kollamakla kalmıyor, insanlığa karşı işlediği suçların üstünü örtüyor, Alevi soykırımı yapmasına göz yumuyor, Suriye’de “vahşet çağını” devam ettirmesi için ona “açık çek” veriyorlar. Tam bir “savaş taburu” gibi çalışan medya tekelleri, cihatçı barbarlığı yok sayan bir yayın çizgisi izleyerek, insanlığa karşı işlenen bu iğrenç suçlara ortak oluyor. Savaş medyası, binlerce Alevi kadının kaçırılması, en vahşi muamelelere maruz kalması ve köle gibi satılması konusunda kayda değer tek bir haber yapmıyor. Bu aynı medya kaçırılan çocukların organlarının satıldığına dair güçlü iddiaları da yok sayıyor. 

Hem emperyalist/kapitalist devletlerin hem onların güdümündeki medyanın “cihatçı terör seviciliği” nereden kaynaklanıyor? Nasıl oluyor da Amerika ve Avrupa’nın bazı “modern” hatta “feminist” kadın temsilcileri, kadınları kaçırıp tecavüz eden, katleden, köle diye pazarlarda satan cihatçı katillerle poz verebiliyorlar?

Bu soruların yanıtı, HTŞ rejimi ile onun başındaki Colani’nin hem emperyalistlere hem Siyonistlere tam bir sadakatle hizmet etmesinde saklıdır. İsrail Suriye’nin dört bir yanını bombalayıp topraklarını işgal ederken sesini çıkarmayan, Trump’ın maddeler halinde ilettiği emirlere riayet etmeye hazır olduğunu söyleyen cihatçı rejim “uygar batı” için makbuldür. Trump’ın taleplerinden biri İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesidir. Şam’ı ziyaret eden ABD Kongre Üyesi Cory Mills, görüştüğü Colani’nin buna hazır olduğunu ilan etti. Bunun da ötesine geçen Colani, şimdiden bu yönde pratika adımlar atmaya da başladı. 

Filistin direnişine karşı aynı saftalar

8 Aralık 2024 tarihine kadar Filistin direniş hareketlerinin karargah kurduğu en büyük merkez Şam’dı. 13 örgütün Şam’da karargahı vardı. Baas yönetimi kimi zaman şu veya bu örgütle gerilimler yaşasa da bütün Filistinli örgütlere Suriye’de çalışma alanı açmıştı. Cihatçı terör rejiminin kurulduğu günden beri Filistinliler kuşatma altına alındı. Örgütler silahsızlandırıldı, mali kaynaklarına el konuldu, kısacası fiilen felç edildi. Birçok örgüt ise Şam’daki karargahını kapattı ya da Suriye’yi terk etti. 

Halen Gazze’de soykırımcı İsrail’e karşı savaşan, Hamas’tan sonra en büyük ikinci örgüt olan İslami Cihad, Şam’da kalmayı tercih eden örgütlerden biri. Örgüt liderliği, “Suriye’de yaşanan çatışmalarda tarafsız kaldık” varsayımından hareketle, HTŞ rejiminin kendilerine saldırmayacağını ön görmüş olmalı. Ancak bu beklentinin gerçekçi olmadığı görüldü. İlkin İsrail örgütün Şam’daki karargahını bombaladı. Ardından ise İslami Cihad’ın silahlı direniş kanadı Kudüs Tugayları’nın Şam’da bulunan iki lideri hiçbir gerekçe gösterilmeden HTŞ tarafından tutuklandı. Cihatçı terör rejimi, bu konuda herhangi bir açıklama yapmadığı gibi neden tutuklandıkları ve akıbetleri hakkında da hiçbir açıklama yapmadı. İki liderin serbest bırakılması için yapılan çağrılara da kulak asmadı. 

Bu gelişmenin, Colani’nin Trump’a “taleplerine uymaya hazırım” mesajı göndermesinin hemen ardından yaşanması tesadüf olmasa gerek. Zira Trump’ın talepleri arasında hem HTŞ’nin “Abraham Anlaşmasına” katılıp İsrail’le ilişkileri normalleştirmesi hem Filistin direniş hareketi içinde yer alan örgütlerin Suriye’den sınırdışı edilmesi var. Siyonist işgale karşı direnişin etkin taraflarından biri olan Kudüs Tugayları liderlerini tutuklayan Colani, Trump-Netanyahu ikilisine dolaysız bir mesaj vermiştir: “Her zaman hizmetinizde oldum. Olmaya da devam edeceğim!”

Aynı günlerde Colani’nin Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ı Şam’da ağırlaması da Trump-Netanyahu ikilisine verilen bir diğer önemli mesajdır. Cihatçı Colani, “İslamcı” ama direniş çizgisinde olan İslami Cihad’a saldırıyor, “seküler” ama işbirlikçi Mahmud Abbas’la ilişkileri geliştiriyor. Mahmud Abbas yönetiminin Batı Şeria’daki işgal karşıtı silahlı direnişi bastırmak için İsrail’le işbirliği yaptığı dikkate alındığında, Colani’nin Abbas’ı neden Şam’da ağırladığı da anlaşılır. 

HTŞ’nin Şam’da kurduğu cihatçı terör rejiminin icraatları, Colani’nin emperyalist/Siyonist güçlerin elinde bir kukla olmanın ötesine geçemeyeceğine işaret ediyor. Bu denklemde İngiliz emperyalizminin rolüne de dikkat çekmek gerekiyor. Zira geçen hafta bir İngiliz diplomat, “HTŞ, Britanya istihbarat örgütü M16 tarafından desteleniyor” açıklaması yapmış, ardından Londra hükümeti Suriye’ye uygulanan yaptırımların bir kısmını kaldırdığını ilan etmişti. Belli ki, HTŞ ile M16 arasındaki ilişkiler, görünenden çok daha kapsamlı ve derindir. Ne de olsa ABD ile İsrail’in olduğu her yerde İngiltere “üçüncü ayak” olarak sahnede olur. 

Suriye toprakları yıllardan beri İsrail, ABD ve Türkiye tarafından işgal edilmişti. HTŞ’nin başa geçirilmesinden sonra Türk ordusunun işgal ettiği bölgeler genişlemiş, Erdoğan rejimi, HTŞ’nin mihmandarı rolünü üstlenmiştir. İsrail ordusu işgali Şam’ın 16 kilometre yakınına kadar taşımış, işgal ettiği alanlarda askeri tahkimata başlamıştır. ABD ise, “yaptırımları kaldırmamızı istiyorsan belirlediğimiz koşullara uyacak, taleplerimizi yerine getireceksin” diye Colani’ye tepeden emirler yağdırmaya başlamıştır.

Halklar için direnişten başka seçenek bulunmuyor

Suriye halklarının içine itildiği bu cehennemi çukurda ilk ağır bedeli Aleviler ödedi, ödemeye de devam ediyor. Alevilere reva görülenler, cihatçı terör rejiminin diğer halklar için neler yapabileceği hakkında da fikir veriyor. Bu soykırımcı katil sürüsü emperyalist/Siyonist güçler, Erdoğan rejimi ve şeriatçı kral ve emirlerin desteği ile ayakta kaldığı sürece, bölge halklarının geleceği tehlike altında olacaktır. 

Ortadoğu’yu orta çağ karanlığına itmek için kurulan bu barbarlık cephesi, halkları köleleştirme hedefine ulaşmak için yıkım ve ölüm getiren icraatlarına devam edecektir. Kaderleri ve geleceği birbirine bağlı olan halklar emperyalizme, Siyonizm’e ve gericiliğe karşı birleşik bir direniş geliştirmeden bu gidişatın tersine çevrilmesi, yazık ki olası görünmüyor.