Kani Beko ve omuzdaşları sınıf mücadelesinin önündeki barikattırlar!

Ağa takımının yalanlar üzerine kurdukları dünyaları er ya da geç yerle bir olacaktır. İşçi sınıfı örgütlerinin olanaklarını sınıfı düzene bağlama aracı olarak kullananlar, mecliste koltuk kapma yarışının aracına dönüştürenler işçi sınıfının öfkesi ile yerle bir olacaktır.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 25 Aralık 2014
  • 11:07

Ülker direnişinin 57. gününde patron uşakları direniş karşısında bir kez daha tehditler savurmuşlardır. Ülker işçilerinin haklı direnişini kırmak için her yolu deneyen Ülker patronu ve hizmetindeki kolluk güçleri direnişten duydukları rahatsızlığı direnişin 57. gününde (22 Aralık) bu sefer pankartları, çadırı kaldırtma dayatması ile sürdürmüşlerdir. Ülker patronu da çok iyi biliyor ki; bir yere işçiler çadır kurmuşsa ve bu çadır kaldırttırılırsa direniş iradesi kırılmış demektir. Ülker patronu ve bütün patronların çadır saldırganlığının arkasında bu neden yatmaktadır. Çadırı işçilere kaldırtmak irade kırılmasına yol açtığı gibi, çadırı kuranların dişe diş mücadelesi karşısında orantısız zor ve şiddet kullanarak kaldırtmakda direniş kararlılığının, sınıf kininin artmasını sağlamaktadır. Ülker işçilerinin direniş çadırı her direniş çadırının olduğu gibi sermayenin sömürü ve saldırılarına karşı işçi sınıfının bir mevzisi olarak duruyor.

Direniş çadırına tehdit ve DİSK bürokrasisinin yalanları!

Ülker işçilerinin direniş çadırına yapılan tehdidin ardından DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bir açıklama yayınladı. Açıklamasında DİSK'in direniş çadırını savunması önemli bir yerde duruyor. Fakat kullanılan ifadelerin kendileri için gerçekliği olmadığı gibi bu ağa takımının buna uygun bir pratikleri de şimdiye kadar olmadı.

DİSK’in mücadele değerlerini dillerine dolayan bu ağa takımı kürsülerde hoş sözler söylemesini, kulağa hoş gelen açıklamalar yapmasını çok iyi beceriyorlar. Fakat söylediklerinin boş laf yığını olduğu biliniyor.

Ülker işçilerinin direnişine yönelik özel güvenlik saldırısının ardından hızlıca bir açıklama yapan DİSK bürokrasisinin başı Kani Beko, nedense bu hassasiyetini Greif Direnişi’nde bir kere dahi göstermedi. Çok kritik aşamalardan geçen Greif işgalinin karşı karşıya kaldığı saldırılar karşısında ağızlarını açıp tek kelime dahi etmediler. Parmak ısırtacak bir hazırlıkla gerçekleştirilen polis saldırısı karşısında seyirci kaldılar. 60. günlük işgal boyunca direnişçi işçilerin meşru-militan tutumlarının “yasal” olmadığını bunun için bir şey yapamayacaklarını, Rıdvan Budak denen haine biat edilmesini öğütlemekten başka hiçbir söz söylemediler. DİSK Tekstil’in yönetimindeki hainler DİSK Genel Başkan Yardımcısı ile birlikte saldırı günlerinde işçilerin onayı olmadan sözleşme imzaladıklarında bile bu hain takımına arka çıkan tutumlar sergilediler. Hem de imzanın atılmasından kısa bir süre önce “işçilerin iradesi dışında yapılan hiçbir sözleşmeyi DİSK olarak tanımayız” demelerine rağmen.

Bu kafa yapısına sahip bir anlayışın Ülker direnişçilerinin çadırlarına yönelik saldırı karşısında tutarlı olması abesle iştigaldir. Açıklamanın sahibi-sahipleri tribünlere oynamanın dışında bir şey yapmamaktadır. Yarın eğer bir saldırı olursa “biz üzerimize düşeni yaptık” demek için yapmaktadırlar. İnanıyoruz ki Greif işgali için de aynısını söylüyorlardır.


Greif için neden tek bir söz söylemediler!

Ülker direniş çadırını savunan Kani Beko ve diğer DİSK ağaları Greif direnişi karşısında ise tek bir adım dahi atmadılar. Bunu bir yana bırakalım tek bir söz dahi söylemediler. Hatta işgalcilerin basıncı ile verdikleri sözleri dahi yerine getirmediler. Verdikleri sözlerin yerine neden getirilmediği Kani Beko’ya sorulduğunda ise Arzu Çerkezoğlu’nun İstanbul’daki direnişlerle ve Greif’le ilgilenmek için görevlendirildiği verilen sözlerin yerine getirilmemesinin nedeninin Çerkezoğlu olduğunu ifade ederek kendi sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmışlardır. Birbirlerini suçlayarak uzlaşmacı anlayışlarını ve Greif işgali karşısındaki korkularını perdelemeye çalışmışlardır.

Greif’e sahip çıkmadılar çünkü Greif işgalinde tam bir sınıf savaşı vardı. Greif işgalcileri sermaye düzeninin yasaları ile hiçbir hakkın elde edilmeyeceğini biliyorlardı. Bunun için düzenin yasalarını bir kenara iterek işçi sınıfının mücadele yasaları ile hareket ettiler. Ağa takımını korkutan önemli bir yan budur. Bu tutumu sahiplenmeleri demek, sermaye düzeniyle, düzen kurumlarıyla kurdukları bağları, çıkar ilişkilerini reddetmek demekti. Bunu göze almak ise işçi sınıfı mücadelesine adanmak demekti. Mücadelenin gerektirdiği her türlü yol ve yöntemi meşru görmek demekti. Ne kafaları ne de yürekleri buna uymayanlar, hesapları başka olanlar Greif’e sahip çıkma cüreti gösteremediler. Greif Direnişi şahsında DİSK’i DİSK yapan değerlere sahip çıkma cüreti göstermediler. DİSK’in mücadele değerleri onlar için, sarf edilen sözden başka bir anlam ifade etmiyor. 

Bunun içindir ki Ülker işçilerine yapılan saldırıyla ilgili boş da olsa güzel sözler söyleme cüreti gösterebiliyorlar. Biliyorlar ki, Greif işgali için söylenen her söz (altı doldurulmasa dahi) sömürü düzenine bir karşı duruştur.

Yalanla kurulu dünyaları er ya da geç yerle bir olacaktır!

Ağa takımının yalanlar üzerine kurdukları dünyaları er ya da geç yerle bir olacaktır. İşçi sınıfı örgütlerinin olanaklarını sınıfı düzene bağlama aracı olarak kullananlar, meclisde koltuk kapma yarışının aracına dönüştürenler işçi sınıfının öfkesi ile yerle bir olacaktır. Öncü işçiler sermayenin saldırılarına karşı olduğu kadar sendikal ihanete ve bürokrasiye karşı da dişe diş mücadelelerini sürdüreceklerdir. Greif işgalinin rehber aldığı DİSK’i DİSK yapan değerler ortada kalmayacaktır. Sınıfın kurtuluş mücadelesine kendini adamış öncü işçilerin elinde geliştirilerek geleceğe taşınacaktır.

Geçmişin mücadele değerlerinin geliştirilerek geleceğe taşınmasının bir ifadesi olan Greif Direnişi yeni Greif’lerle taçlandığında sendika ağalarının yalanlarla kurulu dünyası parçalanacaktır.