Gerçek özne

Öyküde yer, mekan ve bazı konular kurgu, ama özü tümüyle gerçek.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 26 Temmuz 2017
  • 06:02

Ortadoğu’da bir ülkede devrimci partinin çıkardığı kolektif gazeteden sorumlu yoldaş Cemil, A şehrinden B şehrine gitmiş, yoldaşları Basil ve Hafız’la “uygun” bir evde toplanmışlardı. Sabah başladıkları toplantıyı hiç ara vermeden öğleye dek sürdürmüşlerdi. Hem toplantı performansları düşmüş, hem de acıkmışlardı. Toplantıya ara verdiler. Akşamdan Hafız’la Basil’in hazırladığı yemeği yemeye başladılar. Cemil ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra merakla yoldaşlarına sordu.

“Burada X fabrikasında işçilerin direnişi ne aşamada?”

Hafız’la Basil’in yüzünde doygun bir gülümseme oluştu soruyu duyunca. Hafız yanıtladı Cemil’i.

“Direniş kazanımla bitti, partimiz bu kazanım üzerine bir bildiri yazıp B şehrindeki bütün işçi mahallelerine dağıttı.” Cemil’in yüzü yemeğin acısından kıpkırmızıydı. Hafız’ın yanıtını duyunca kireç gibi beyazlaştı.

“Direniş kazanımla bitti ha! Parti bildiri dağıttı ha! Yoldaşlar ben söylediğiniz partinin kolektif gazetesinden, yani olması gerektiği biçimde söyleyeyim gazetemizden geliyorum. Ve gazetemizin direnişin kazanımla bittiğinden haberi yok. Elinize sağlık bildiri dağıtmışsınız B şehrine. En azından bildiriyi dahi bize gönderseydiniz, sadece B şehrine değil, ülkeye duyuracaktık kazanımı.”

Basil, Cemil’in eleştirisini duymamış gibi yeni bir şey söyledi.

“İyi de yoldaş, Y fabrikasında da direniş var. Gazeteye haberini gönderdik ama çıkmadı.” Cemil çantasından gazetelerinin son sayısından bir öncekini çıkardı. Gazetenin sayfalarını çevirdi. Bir haberi öne çıkaracak şekilde gazeteyi katladı Basil’e uzattı. Basil haberi yüksek sesle okudu.

“Y fabrikasında direniş başladı.” Basil utancından ne yapacağını şaşırdı.

“Yoldaşlar, sizdeki eksiklik gazetemizi ihmal etmek gibi masum bir eksiklik değil. Sizdeki eksikliğin adı, mücadelenin öznesi olma misyonundan uzaklaşmak. Ya da hiç sahip olmamak. Hanginize sorsam, gazetenin kolektif örgütleyici olduğunu söylersiniz. İyi de sizin sadece şimdi anlattıklarınızda bile gazetemizi özne olarak görmemek var. Yalnız gazetemizi değil, beraberinde kendimizi gerçek özne olarak görmemek var. Belki gizli özne. Dil bilgisinde gizli öznenin bir yeri var, ama mücadelede nesne olmak anlamına geliyor.” Cemil bunları öfkeyle söylemişti. Doğru şeyleri yanlış bir ses tonuyla söylediğini fark edip sesini “düzelterek” konuşmaya devam etti.

“Gazetemizi mücadelemizin öznesi haline getirmeliyiz. Bizim hedefimiz B şehrinde sesimizi duyurmakla darlaşmamalı. Hedefimiz devrim yapmak. Devrim yapma misyonuyla davrandığımızda, B şehrine yine bildiri dağıtırdık, ama bu kazanımı daha çok işçiye ulaştırmaya, duyurmaya çalışmalıydık. Bunun aracı da gazetemiz. Öte yandan Basil yoldaş Y fabrikasındaki direniş gazetemizde çıkmasaydı, burada eleştirilecek tek başına gazetede çalışan yoldaşlar değil, biz, hepimiz olurduk. Gazetede çalışan yoldaşlar eleştiri mızrağının sivri ucuyla eleştirilse bile, bu onları yargılamak için değil, bizi geliştirmek için yapılmalı. Geçmişe birilerini yargılayan hakim gibi değil, geçmişteki eksiklerimizi gidermek için bakmalıyız. Basil yoldaş böyle bakarsak Y fabrikasındaki direniş neden yayınlamadınız diye sormaz, bu direnişi yayınlayalım diye yoldaşları uyarırdın. Ki yayınlanmış. Ama toplam olarak eksiklerimiz de oluyor. Hem de fazlasıyla. Bunlar toplam olarak, devrimin öznesi olma misyonundaki eksikliğimiz oluyor. Örneğin X fabrikasındaki direnişin kazanımla bittiğini gazetemizde duyurmamak öncelikle sizin, ama asıl olarak partimizin bir eksikliği oluyor. Her yoldaş eksiklerimize böyle bakmalı. Eksikliğimizi giderme yolunu bulmalıyız.”

Cemil daha da konuşacaktı ama yoldaşları kıpkırmızı olmuştu. Yemek yemeyi bahane edip, konuşmasını bitirdi.

Toplantı bittiğinde yoldaşlar vedalaşırken birbirlerine sabahkinden çok daha sıkı sarılıp ayrıldılar.

H. Ortakçı