Kapitalist emperyalizmin Ortadoğu halklarına dayattığı yıkıcı savaş, durulmak bir yana giderek şiddetlendiriliyor. Kapitalizmin küresel krizinin pekiştirdiği bir düşüş içinde bulunan ABD emperyalizmi ile Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi aktif suç ortakları tarafından yürütülen bu savaşta cihatçı çeteler de tetikçi olarak kullanılıyor. Bu arada ABD güdümünden kurtulamayan Avrupalı emperyalistler de savaş suçunun ortakları arasında yer alıyor.
Bu gerici vahşi savaşın yarattığı ağır yıkımın faturası bölge halklarına kesiliyor. Irak, Libya, Suriye, Yemen gibi Arap ülkelerini tahrip eden savaşın kurbanları milyonlarla ifade ediliyor. Emperyalistlerle -Türkiye başta olmak üzere- işbirlikçileri tarafından yaratılan El Nusra, IŞİD gibi cihatçı katil sürüleri, bizzat yaratıcıları tarafından savaşı yaymanın araçları olarak kullanılıyor. Hal böyleyken, saldırganlar hedef aldıkları ülkelerle halklarını “terörden kurtarmak” için savaştıklarını iddia ederek ahlaksızlık ve riyakarlığın tüm sınırlarını altüst ediyorlar.
Yağmadan pay kapma histerisi
Kapitalist dünya sisteminin bir parçası olan Türk sermaye devleti, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki en sadık tetikçilerinden biridir aynı zamanda. Bu uğursuz/alçaltıcı konum Tayyip Erdoğan AKP’sinin gırtlağına kadar savaş suçuna batmasına yol açtı. Hem emperyalist savaşın taşeronluğuna soyunan hem kendi yayılmacı hevesleri için saldırganlaşan dinci sermaye iktidarı, Suriye ve Irak topraklarını işgal ederek yağmadan pay alma histerisine kapıldığını somut olarak gösterdi.
İçeride dinci-faşist diktasını tahkim ederken, komşu ülkelerin yağmasından pay almak için ise orduyu sınır ötesi işgallere sevk eden AKP iktidarı, şefleri tarafından yapılan açıklamalarla da ateşe körükle gidiyor. Yayılmacı hırsları güçlerini aşan bu iktidarın şefleri, küstahça vaazlarla öne çıkmaya çalışıyorlar. Bu politika ile rejim krizini dışarı aktarmaya, dinci-ırkçı söylemlerle emekçileri sersemletmeye çalışan iktidar hem içerideki zayıflığını dengelemeye hem yayılmacı heveslerini gerçekleştirmeye çalışıyor.
Emekçilere uysal kölelik dayatılıyor
Bu yayılmacı saldırganlık, riyakârlıkta sınır tanımayan demagojiler eşliğinde toplumun emekçi kesimleri nezdinde meşrulaştırılmak isteniyor. Dinci-ırkçı söyleme sarılan AKP şefleriyle medyadaki tetikçileri, bir yandan milliyetçi kof destanlar uydururken, öte yandan “darbeye/teröre karşı mücadele”, “milli birlik”, “ulusal çıkarların korunması” vb. söylemlerle fütuhatçı-yağmacı heveslerini örtmeye çalışıyorlar.
Dikta rejimini tahkim etmek, işçi sınıfının ürettiği artı-değeri yağmalamak, kurtlar sofrasına atılan komşu ülkelerden parça koparmak için çırpınan bu iktidar, işçi sınıfıyla emekçilere ise “uysal kölelik” dayatıyor. Kendileri servet ve sefahat içinde yüzerken, emekçilere “zor dönemdeyiz, kemerlerinizi sıkın, fütuhat için ölmeye hazır olun, iktidarın ölüm, yıkım ve yağma politikalarına sesinizi çıkarmayın, bu sizin ‘dini’ ve ‘milli’ vazifenizdir” diye buyuruyorlar.
Etkin-mezhepçi politikaların faturası
Bağdat hükümetinin uyarı ve taleplerine rağmen Türk ordusunu Başika’dan çekmeyen sermaye iktidarı Irak sınırına askeri yığınak yapmaya da başladı. Gözü dönmüş yayılmacılığa eşlik eden dinci-ırkçı vaazlarla emekçiler sersemletilmeye, sınıfsal kimlik ve sınıfsal taleplerinden uzaklaştırılmaya, vahim sonuçlar yaratması kaçınılmaz olan bu politikanın faturasını ödemeye razı edilmeye çalışılıyor.
Fiili savaşı da içeren yayılmacı histerinin işçi sınıfıyla emekçiler için yarattığı sorunlar günden güne ağırlaşıyor. Bu politikada ısrarın emekçilere daha çok işsizlik, yoksulluk, sefalet ve ölümden başka bir şey sunması mümkün değil. Milliyetçi, ırkçı, dinci söylem sermaye sınıfı ve onun temsilcisi olan AKP iktidarının kirli niyetlerini örtme ve emekçileri zehirleme çabasından başka bir anlam taşımıyor. Tarih boyunca egemen sınıflar, emekçileri gerici/kirli savaşlarının kurbanları haline getirebilmek için dinciliği, milliyetçiliği, mezhepçiliği, ırkçılığı kullanmışlardır.
İşçi ve emekçilerin tek seçeneği direnmektir
Kriz kapitalizmin krizi, savaş sermayenin savaşı, yayılmacı histeri dinci-ırkçı iktidarın histerisidir. Bunların hiçbiri işçi sınıfıyla emekçilerin sorunları, talepleri ya da özlemleriyle ilgili değildir. O halde hiçbir onurlu emekçi yayılmacılığa, fetihçiliğe, dinci-ırkçı hamasete itibar etmemeli, halkları ve işçi sınıfını parçalayıp birbirine düşman yapmak isteyen bu tuzaklara düşmemeli, tehlikenin farkında olmayan arkadaşlarını ise uyarmalıdır.
Sınıf devrimcileri başta olmak üzere tüm ilerici-devrimci güçlerle ilerici-öncü işçi ve emekçiler gerici/yıkıcı savaşa karşı direnmeli, dayatılan faturayı ödemeyi reddetmeli, yayılmacı dinci ırkçılığı teşhir etmeli, bölge halkları arasındaki dayanışmayı güçlendirmeli, işçilerin birliğini halkların kardeşliğini inşa etmek için seferber olmalıdırlar.