Egemenler kirli savaşı derinleştiriyor

Kirli savaşa, sosyal yıkım saldırılarına, dinci-ırkçı-mezhepçi-cinsiyetçi politikalara ancak işçi sınıfının, Kürt halkının, emekçilerin birleşik-militan mücadelesiyle karşı durulabilir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 14 Eylül 2016
  • 07:47

Püskürtmenin tek yolu birleşik-militan mücadeledir

 

HDP’li 24 belediyeye kayyum atama kararını faşist 12 Eylül cuntasının yıldönümüne denk getiren dinci sermaye iktidarı, bu adımla darbeci generallere olan “vefa borcu”nu da ödedi. 12 Eylül cuntasının yarattığı karanlık iklimde serpilip gelişen dinci-ırkçılık, Kürt halkının iradesini hoyratça çiğneyerek darbeci generallerden çok şey öğrendiğini de ispat etti.

“Darbecilere karşı millet iradesini temsil etme” iddiasında olan AKP iktidarı, Kürt halkının ezici çoğunluğu tarafından seçilen belediye eşbaşkanlarını kapı dışı ederek, darbeci generallerden de pervasız olduğunu kanıtladı. “Milli irade”yi AKP güdümündeki toplum kesiminin verdiği oylarla özdeşleştiren Tayyip Erdoğan’la müritleri, biat etmeyen toplum kesimlerini ise “düşman” telakki ediyorlar. Bu ilkel zihniyete göre eşitlik ve özgürlük özlemleri uğruna mücadele eden Kürt halkı ise “baş düşman” mertebesinde yer alıyor.

***

T. Erdoğan’ın, “barış süreci” için kurulan masayı tekmeleyerek devirmesi ile yeniden ivme kazanan kirli savaş, üç cephede doludizgin devam ediyor. Çok sayıda kent görülmemiş bir hoyratlıkla enkaza çevrildikten sonra gerillaya karşı saldırı emri veren iktidar, savaşı kırlara da taşıdı. Şeriatçı katil çetelerini kullanarak Cerablus’a saldıran Türk ordusu ikinci cepheyi Suriye topraklarında açtı. Kayyum kararıyla Kürt hareketinin/halkının legal kazanımlarını ortadan kaldırmak için harekete geçen AKP iktidarı cephenin üçüncü ayağını da oluşturdu.

Üç cephede gerçekleştirilen bu yasa/kural tanımaz pervasız taarruz, dinci ırkçılığın Kürt halkına olan düşmanlığını gözler önüne sermekle kalmıyor, bu zihniyetin demokratik talepler karşısında yaşadığı korku/panik ruh halini de ele veriyor. “Kürt açılımı”, “Oslo süreci”, “Barış/çözüm süreci” ilan ettikleri zaman riyakarlıkta sınır tanımayan AKP şefleri, Kürt halkına kin kusan savaş naraları atarken gayet “samimi” ve inandırıcıdırlar. Sefil çıkarları için her kılığa girmeye hazır olan bu zihniyetin temsilcileri bu defa oldukları gibi, tüm ilkellikleri, hoyratlıklarıyla gözler önündeler.

***

Etnik, dinsel, mezhepsel kutuplaştırmadan siyasi/ekonomik rant devşiren AKP iktidarı yıkım, kan ve ölümden başka bir şey üretmeyen icraatların dolaysız sorumlusudur. İşledikleri ağır suçların hesabını vermekten de kurtulamayacaklar. Bununla birlikte dinci ırkçılık hem Türkiye burjuvazisinin siyasi temsilcilerinden biridir hem yakın zamana kadar emperyalistlerin sınırsız desteğinden de güç alıyordu.

Dinci ırkçılık odağı AKP kanlı/kirli işlerin doğrudan sorumluluğunu taşıyor. Onu maşa olarak kullanan burjuvaziyle emperyalistler ise bu suçların hem müsebbipleri hem azmettiricisidir. Müsebbipleri, azmettiricileri, icraatçılarıyla kirli savaş tüm boyutlarıyla bu kokuşmuş karanlıklar düzenin ürünüdür.

***

Devletle barışmaya odaklanan, her adımı bunu hesaba katarak atan Kürt hareketinin çabası, “üç cepheli” kirli savaşı önleyemedi. Bu şaşırtıcı değil. Zira Abdullah Öcalan’ın “AKP’ye üç defa seçim kazandırdım” ama buna rağmen “beni defalarca aldattılar” şeklindeki açıklamaları/yakınmaları, sermaye iktidarına egemen olan zihniyetin Kürt sorunu karşısındaki ilkel/gerici tutumunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Görünen o ki, kirli savaşın tüm cephelerde azdırılmasına rağmen Kürt hareketinin çizgisinde öze dair bir değişiklik yok. 18 aydan sonra yakınlarıyla görüşen Öcalan’ın mesajı, “Bu kan ve gözyaşı dinsin, devlet heyet göndersin, sorunu altı ayda çözeriz” mealinde oldu. Öcalan’ın mesajı açıklandığı gün taarruza geçen AKP iktidarı ise savaş ve yıkıma devam edeceğini ilan ediyordu. “Çözüm mözüm yok”, diğer bir ifadeyle “savaş var” diye buyuran “kukla Başbakan” Binali Yıldırım, Kürt sorununu nasıl “çözmek” istediklerini de anlatmış oldu.

***

Öcalan’ın mesajını yorumlayan bazı HDP’li milletvekilleri, çözüm sürecinin yeniden gündeme gelebileceğini ifade ettiler. Elbette T. Erdoğan’ın tekmelediği masa kurulabilir, “çözüm süreci” yeniden başlatılabilir. Nitekim masanın yeniden kurulmasının zorunlu olduğunu savunanların sayısı da az değil. Oysa deneyimler, kurulan masaların iğreti de olsa çözüm üretemediğini kanıtladı. Kirli savaşın en azgın halinin büyük umutlar bağlanan “çözüm süreçleri”nin ardından yaşanması da bunu kanıtlıyor. Vurgulamak gerekiyor ki, işin başında dinci ırkçı bir zihniyet olduğu sürece, demokratik bir sorun olan Kürt sorununun düzeniçi de olsa çözüme kavuşması olası değil. Zira basit demokratik haklara bile düşman olan bir zihniyetin ne özgüveni ne ideolojisi ne niyeti ne çapı ne tıyneti böyle bir soruna çözüm üretmeye elverir.

***

Kürt halkının eşitlik, özgürlük talepleri hem haklı/meşru hem desteklenmesi gereken taleplerdir. Ancak bu taleplerin dinci-faşist rejimi tahkim eden AKP ile pazarlıkla kazanılmayacağı açıktır. Kapitalizmin sömürü ve kölelik çarkını zorbalıkla çeviren bir iktidardan demokratik sorunlara çözüm beklemek olmayacak duaya amin demekten öte bir anlam taşımaz. Özlemler, talepler, haklar ancak bu iktidara karşı birleşik, meşru militan bir mücadele ile kazanılabilir.

Kirli savaşa, sosyal yıkım saldırılarına, dinci-ırkçı-mezhepçi-cinsiyetçi politikalara ancak işçi sınıfının, Kürt halkının, emekçilerin birleşik-militan mücadelesiyle karşı durulabilir. Hem düzeniçi kazanımlar hem gerçek kurutuluş olan sosyalist işçi emekçi-cumhuriyetinin inşası için bu birleşik mücadele olmazsa olmazdır.