Derinleşen ekonomik krizin faturasını özelde kamu işçisine genelde emeğin toplumsal kesimlerine yüklemeye yeminli olan saray rejimi üç aydan beri “top çevirdi”. Bu süreden sonra nihayet masaya teklif getirme lütfunda (!) bulunacağını açıkladı. Veriler, kamu işçisinin sefaletini derinleştiren bir teklif hazırlandığına işaret ediyordu. Nitekim, KÇP kapsamında sunulan ilk teklifle birlikte kamu işçilerine kaba bir sefalet dayatıldı.
Saray rejiminin hedefi, reel olarak %0 “artışı” içeren TİS’i kamu işçilerine kabul ettirmektir. Kamu işçisinden esirgediği kaynağı sermayenin hizmetine sunmaktır. Zira Saray iktidarının önceliği 600 bin kamu işçisi değil, kapitalistlerin çıkarlarıdır. Bu zihniyet nedeniyle kamu işçileri yıllardır TİS masasında kaybediyorlar. Gelinen yerde kamu işçilerinin ücretleri ile asgari ücret arasındaki makas iyice daralmıştır. Zira AKP-MHP zihniyetinin hedefi, Türkiye işçi sınıfını açlık sınırı altına çekilen asgari ücrette eşitlemektir.
Rejimin “sıfır artış” politikasının ilk işareti, asgari ücrete yapılan “zam” oranı olmuştu. İkincisi ise kamu emekçileri ve emeklilere yapılan sadaka artışları oldu. Bu örnekler AKP iktidarının sözleşmede kamu işçisine neyi dayatmak istediğini görmeye yeterde artar bile...
AKP iktidarı, yüksek enflasyon ve vergi soygunuyla reel ücretleri yarı yarıya düşen kamu işçilerinin bu yıkıma daha fazla dayanma gücünün kalmadığını biliyor. Buna rağmen sefalet ücretini dayatmaya hazırlanıyor. Üç aydır teklif sunmamasının nedeni TİS’i belirsiz bırakıp beklenti içindeki kamu işçisini yormaktır. “Fedakârlık zamanı” safsatalarıyla kamu işçisini sefalet ücretlerine razı etmektir.
Gerici-faşist iktidar, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik sisteminde emekçileri ezen değişiklikler de yapmak istiyor. Hedefi esnek çalışmayı yaygınlaştırmak, dahası kamuda egemen kılmaktır. Çalışma sürelerini esnekleştirmektir. Sosyal güvensizliği derinleştirmektir. Hafta sonu tatilini kısaltmaktır. Mesai ücretlerini düşük tutmaktır. Kısacası kamu işçilerini çok yönlü hak kayıplarına maruz bırakmaktır.
Saray iktidarı kamu işçilerinin zaten yüksek olan vergi yükünü daha da artırmak istiyor. Bu yöntemle soygunu yeni bir boyuta taşımaya hazırlanıyor.
“Vergi rekortmeni” her daim işçi sınıfı emekçiler olmuştur. Hem doğrudan hem dolaylı vergilerle işçi sınıfı ve emekçiler soyulmuştur. Saray iktidarı vergi adaletsizliğini daha da derinleştirmek istiyor. Emekçilerin aldığı ücretleri vergi yoluyla daha da eritmeyi hedefliyor.
Kamu işçilerinin talepler ise şunlar:
-Ücretler yoksulluk sınırının üstüne çıkarılsın!
-Vergi dilimleri sabitlensin!
-Eşit işe eşit ücret!
-Sosyal yardımlar ENAG enflasyonu oranında arttırılsın!
Kibir ve emekçi düşmanlığında sınır tanımayan AKP iktidarı ise, işçilerin haklı/meşru taleplerini yok sayıyor.
Türk-İş ve Hak-İş ağaları satış sözleşmesini imzalamaya hazırlanıyor
Kamu işçilerinin karşısında saray iktidarı ve sendika ağaları var! Türk-İş ve Hak-İş’in ortak hazırladıkları taslakta şu talepler yer alıyor:
-Günlük en düşük ücretin 1800 liraya yükseltilmesi,
-Bu artışa ek olarak ücretlere 2025’in ilk altı ayı için yüzde 50, diğer altı aylık dönemleri için ise yüzde 25 zam yapılması ve yüzde 10 refah payı verilmesi.
Toplu sözleşme masasında yer alan Türk-İş heyeti adına açıklamalar yapan Ramazan Ağar, 600 bin kamu işçisinin alın terini, emeğini ve çocuklarının geçimini temsil ettiklerini, şubat ayında Türk-İş ve Hak-İş olarak AKP iktidarına ortak teklifte bulunduklarını, teklifin üzerinden üç ay geçtiğini, ancak yanıt alamadıklarını belirtiyor. Bu duruma güya tepki gösteren Ağar, “Buradan hükümete sesleniyoruz; kamu işçisinin alın terini görmezden gelemezsiniz. Üç ay boyunca susmak, bu emeği yok saymaktır. Aksi halde işçi sınıfının sabrı taşar, bu sabır sokakta ses bulur” diyor. Ancak bu sendika bürokratı, ettiği “keskin” sözlerin gereği olan somut bir eylem planı açıklamaktan aylardır özenle kaçındı.
Türk-İş ve Hak-İş bürokratları kamu işçisinin artan tepkisini görüyor. Bundan dolayı işçilerin taleplerini sahiplenme rolünü oynuyor. Zira Harb-İş üyesi işçilerin geçmişte yaptıkları eylemleri hatırlamak uykularını kaçırıyor. Bu eylemlerin kamu işçileri tarafından genelleştirilmesinden ölesiye korkuyorlar.
Türk-İş ve Hak-İş şefleri bugüne kadar “diyalog içinde sorunları çözelim” diyerek satışlara imza attılar. Buna rağmen “mücadeleye” dair sözler sarf etmeleri, TİS’i bir kez daha sessiz sedasız bitirme yaklaşımlarını perdelemeye dönüktür.
Türk-İş ve Hak-İş’e üye işçiler sendika ağalarına güvenmiyor. Bu haklı güvensizlik iş yeri komitesi, sözleşme komitesi, işçi birlikleri ve platformları gibi taban örgütlenmelerinin olmadığı koşullarda ataleti ve çıkışsızlığı besliyor. Bu nedenle Saray iktidarının saldırılarına, sendikal bürokrasinin işbirlikçi-ihanetçi tutumlarına karşı oluşan öfke ve tepki, mücadeleye dönüşemiyor.
Kamu işçileri TİS talepleri için mücadele etmeli!
İşyeri komiteleri, şube ya da bölgeler arası ortak mücadele platformları gibi örgütlenme deneyimlerine en çok sahip olan işçi bölüklerinin başında kamu işçileri gelmektedir. Her ne kadar özelleştirme/taşeronlaştırma saldırıları sonrasında nicel olarak zayıflasa ve değişen istihdam biçimlerinin etkisiyle homojenliğini kaybediyor olsa da kamu işçileri halen bu açıdan sınıfın en deneyimli kesimlerinden biridir. Kriz koşullarında devam eden Kamu TİS’lerinde ilk yapılması gereken şey tabandan örgütlenme ve buna dayalı mücadele çabası içine girmektir. Zira belirleyici olan taban örgütlülüğüne dayalı mücadeleyi yükseltmektir.
Kamu işçileri TİS sürecini bir mücadele seferberliğine dönüştürmelidir. Grev komitelerini oluşturmalıdır. Grev komiteleri mücadele araçlarının belirlenmesi, diğer iş yerleri ve iş kollarıyla koordinasyonun sağlanması, eylem süreçlerinin planlanması, eylem ve etkinliklerin örgütlenmesi için seferber olmalıdır. Sendika ağalarını takip etmeli, denetimi artırmalıdır. Fiili eylem süreçlerini örgütlemeli, sendika ağalarını ablukaya almalıdır.
AKP-MHP iktidarı ve sendikalara çöreklenmiş bulunan ihanet şebekeleri, örgütlü ve greve hazır kamu işçilerini karşılarında görmedikleri sürece, işçiyi küçümseyen küstah tutumlarını değiştirmeyecektir. Bu nedenle kamu işçisi, temel talepleri için vereceği mücadelenin aynı zamanda saray iktidarı ve onun aparatı olan sendika ağalarına karşı bir mücadele olduğunu bilince çıkarmalı ve ona göre davranmalıdır.
H. Yağmur