Kamu TİS’lerinde somut bir gelişme yok, belirsizlik ise hala sürüyor. AKP iktidarı ücret artışına yönelik teklifini “sır” gibi saklıyor.
AKP oyalıyor!
Tek kelime etmese de AKP iktidarının hedefi net: Reel olarak %0 “artışı” işçiye dayatmak! İktidarın bu tutumunun nedeni, bütçe gelirlerini sermayeye akıtmada en ufak bir aksama yaşanmasına meydan vermemektir. Kamu işçilerinden çaldığı kaynakları kapitalistlerin emrine vermek, sınırsız teşvik akıtmaya devam etmektir.
AKP-MHP iktidarı her daim sermayeyi korudu, besledi, palazlandırdı. Kapitalistleri teşvikle, vergisiz bir hayatla ödüllendirdi. Onların çok daha fazla kazanması için farklı yollar aradı. İşçi ve emekçilerden çalıp sömürücü sınıflara aktarmak için elinden geleni ardına koymadı.
Saray iktidarı, kapitalistlerin çıkarlarını gözeterek mesai yapıyor. Kamu işçilerine sefalet sözleşmesini bunun için dayatıyor. Kamu işçileri yıllardır TİS masasında kaybediyorlar. İktidar, bu TİS’te de işçilerin reel ücretlerini düşürmek için oyunlar çeviriyor.
Zam oranlarını düşük tutmak için hazırlık yapan AKP, bundan dolayı ücret artış oranını “sır” gibi saklıyor. Sarayın “yalan üretme makinesi” TÜİK’in enflasyon rakamlarına göre zam yapmayı bile kamu işçisine çok görüyor. Ekonomik kriz bahanesine sarılan AKP, bir kez daha faturayı kamu işçilerinin sırtına yıkmak istiyor.
Türk-İş ve Hak-İş ağaları satışa hazırlanıyorlar!
Türk-İş ve Hak-İş ağaları ise olan biteni elleri böğründe izliyorlar. Diğer TİS’ler de olduğu gibi satış sözleşmesini imzalamaya hazırlanıyorlar. Kamu işçilerini bir kez daha sırtından bıçaklayacaklar. Türk-İş ağaları ihanet etmeye hazırlar. AKP’nin organik parçası olan Hak İş bürokratları ise satışa dünden hazırlar!
2024 yılında kamu işçilerinin gerçekleştirdiği eylemlerin hedefinde sadece sermayenin vurucu gücü AKP-MHP iktidarı yoktu. Türk-İş ve Hak-İş ihanet şebekesi de işçilerin öfkesinden payını almıştı. Bu defa de öyle olabilir.
Kamu işçilerinin TİS’lerle bağlantılı temel taleplerinden birincisi ücretlerinin yoksulluk sınırının üstüne çıkarılmasıdır. İkincisi, vergi dilimlerinin düşürülmesi, çok kazanandan çok vergi alınmasıdır. Üçüncüsü, eşit işe eşit ücret ödenmesidir. Dördüncüsü, sosyal yardımların gerçek enflasyon oranında artırılmasıdır.
Sendika ağaları işçilerin taleplerini “sözde” bile olsa sahiplenmekten vazgeçtiler. Bu rezil tutumun işçilerde yaratacağı tepkinin koltuklarını sallayacak şiddette olmadığını var saydıkları için rahatlar. Bu nedenle kamu işçilerinin sözleşmesinde ENAG tarafından belirlenen enflasyon rakamlarının esas alınmasını artık dillendirmiyorlar.
Türk-İş ve Hak-İş ağaları kamu işçilerinin vergi yükünün hafifletilmesini savunuyorlardı. Toplu İş Sözleşmesi’nin birinci ve ikinci yıllarında işçilerin yıl boyunca ödeyecekleri gelir vergisi oranı yüzde 15 olsun diyorlardı. Son toplu sözleşme görüşmesinde bu konularda da esneme sinyalleri verdiler.
Sendikaların talepleri arasında sosyal yardımların ve yemek parasının ENAG’ın hesapladığı enflasyon oranında artırılması vardı. Gelinen yerde bundan da vazgeçtiler. Kamu işçileri arasındaki maaş farkının kapatılması, eşit işe eşit ücret verilmesi talebi konusunda da geri adım attılar. Esnek çalışma konusunda ise sessizler. Bu sessizlik esnek çalışmaya evet demektir.
Yozlaşmış sendika ağaları, dillendirdikleri talepleri kazanmak için hiçbir şey yapmadılar, yapmıyorlar. Sokağa çıkmayı, merkezi bir Ankara mitingi düzenlemeyi bile akıllarından geçirmiyorlar. Grevin “iyi bir şey olmadığına” dair açıklamalarda bulunuyorlar. Tabandan gelen işçi basıncına rağmen satış sözleşmesini imzalamaya hazırlanıyorlar.
Kamu işçileri kazanmak için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir!
Kamu işçileri, haklı olarak sendikalara egemen olan bürokratlara güvenmiyor. Türk-İş ve Hak-İş’in satış sözleşmesine imza atacağını biliyorlar. Sendikal ihanet şebekesinin, işçilerin hakları ve geleceği için çaba göstermeyeceğini, yılların deneyimleriyle öğrendiler.
Sözleşmeden kazanımla çıkabilmenin olmazsa olmazı, kamu işçilerinin mücadelesidir. En etkili silah olan grev hakkını tereddüt etmeden kullanmaktır. Grev komitelerini zaman geçirmeden kurmak, ortak sorunlara ortak çözümler bulmak, birliği ve mücadeleyi yükseltmektir.
2024 yılında Harb-İş’in bazı şubelerinin öncülüğünde geliştirilen eylemlerle Demiryol-İş’te yaşanan süreçler elbette mücadeleyi ileriye taşımak için bazı imkanlar yarattı. Ancak bu kadarı kamu işçisini içinde bulunduğu cendereden kurtarmaya yetmiyor. Tarihin en kapsamlı saldırılarından birine maruz kalan kamu işçilerinin yapması gereken şey sözleşme süreçlerinde aktif olmak, biriken tepkiyi eyleme dökmek, mücadeleyi taban örgütlülüğüne dayalı olarak büyütmektir. Kamu işçileri bir tarafta, devletin yürütme gücü olan AKP iktidarı bir tarafta; bu defa kamu TİS’leri zorlu geçecek görünüyor. Kamu işçisi bu bilinçle güne yüklenip, haklarını ve geleceğini kazanmak için seferber olmalıdır.