Asgari ücrete “ek zam” tartışmaları ve rejimin pervasızlığı!

Sefalet ücretini reddetmenin, “bölgesel asgari ücret” oyununu bozmanın, Saray rejimi ve hizmet ettiği kapitalistlerin pervasızlığını engellemenin yolu, işçi sınıfının “sınıfa karşı sınıfı” bakışı ile örgütlü/meşru mücadeleyi yükseltmesinden geçiyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 11 Haziran 2025
  • 11:45

Temmuz ayında asgari ücrete ara zam yapılıp yapılmayacağı tartışmaları sürüyor. 7 milyon asgari ücretli işçi ile ailelerini doğrudan etkileyecek olan ek zam konusu, AKP-MHP iktidarı tarafından kulak ardı ediliyor. İktidarın AKP’li sözcüleri böyle bir gündemlerinin olmadığını söylüyor.

Sarayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, tartışmalara dair yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Vatandaşlarımızın satın alma gücünü hükümet olarak korumak zorundayız. Enflasyonda düşüşün başladığını göreceğiz. Makro ekonomik veriler de bunu gösteriyor. Ancak olur ya bir aksilik olursa Temmuz ayında da tekrar asgari ücret artışı gündeme gelebilir. Ancak ticaretimizi, ihracatımızı arttırmak amacıyla asgari ücreti bir yıl süreyle belirledik. İhracatçıdan bu yüzden alkış aldık. İşveren de geleceğini görmek zorunda.

Görüldüğü üzere AKP’li Vedat Işıkhan’ın gündeminde açlık sınırının altında yaşayan, krizin yükünü çeken asgari ücretli işçiler ve aileleri yok. Onun derdi ticaretin büyümesidir. Onun derdi kapitalistlerin kasalarının dolmaya devam etmesidir. Onun derdi ihracatçı kapitalistlerin kendisini alkışlamasıdır. Bunun için, mart ayından beri açlık sınırı altında kalan asgari ücrete ek zam yapılması talebini duymuyor.

Asgari ücrete ara zam talebi düzen siyasetinin gündeminde de öne çıkıyor. Muhalif görsel ve yazılı medyada asgari ücrete ek zam beklentisine ilişkin haber ve yorumlara sık sık yer veriliyor. Bu haber ve yorumlarda krizle bağlantılı olarak asgari ücrete Temmuz’da zam yapılmasının gereği dile getiriliyor. Mart ayından beri açlık sınırının altına düşen ücretle yaşamaya çalışan geniş emekçi yığınların gündeminde de asgari ücrete ek zam yapılması beklentisi var.

Saray rejiminin asgari ücreti açlık sınırının altına çekmesi asalak kapitalistlere yetmiyor. Onlar, asgari ücrete temmuz ayında ek zam yapılmasına da karşı çıkıyor. Zira kapitalistler, yapılacak ek zammın işçilerin sırtından elde ettikleri artı-değeri kısmen de olsa azaltacağını biliyor ve bunu engellemeye çalışıyorlar.

Asgari ücretin “ortalama ücret” haline getirildiği günümüz koşullarında bu ücretle çalışan işçi sayısı da günden günde artıyor. Rejim, sistematik yoksullaştırma politikasıyla emekçileri “derin sefalet koşullarında eşitledi”. Ortalama ücret haline getirilen asgari ücreti açlık sınırının altında sabitlediler. Ekonomik kriz ayyuka çıktı. Sefalet toplumsallaştı. Buna rağmen AKP iktidarının şefleri, “Temmuz’da asgari ücrete ek zam beklemeyin” diyor.

Sermaye cephesi, asgari ücretin minimuma çekilmesi, bu ücretle çalışan milyonlarca işçi ve ailesinin perişan edilmesi politikasının kararlılıkla sürdürülmesini istiyor. Emekçilere dayatılan bu ağır koşulları kalıcı hale getirmeyi hedefliyorlar.

Her iki işçiden biri asgari sefalet ücretinin kıskacında, azımsanmayacak sayıda işçi ise asgari ücret bile alamıyor. Ancak kapitalistlere bu da yetmiyor; Saray rejiminin asgari ücrette ufak bir “iyileştirme” yapmasına bile tahammül etmiyorlar. Zaten AKP-MHP şeflerinin de ara zam yapmak gibi bir gündemleri bulunmuyor. Onlar, tepesinde oturdukları baskı ve zorbalık rejimini ayakta tutmak için yeni kumpaslar kurmakla iştigal ediyor.

***

2005 yılında ortalama ücret düzeyi asgari ücretin 2,2 katı iken 2020’li yılarda bu oran 1,7’ye gerilemiş durumda. Buna rağmen kapitalistler, bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesini istiyor. Yani ülkenin birçok kentinde işçi sınıfının emek-gücünü daha da ucuzlatmak için mesai yapıyorlar.

İşçi sınıfının örgütlü mücadelesinin zayıf olması, bu sömürücü takımının iştahını kabarttıkça kabartıyor. Bundan dolayı daha fazlasını isteme cüretini kendilerinde görüyorlar. İktidar ise nasılsa onların her istediğini yerine getiriyor. Saray rejimine yakın olan MÜSİAD üyesi kapitalistlerin istekleri, çoğu zaman Erdoğan’la müritleri tarafından “emir” telakki ediliyor.

***

Rejimin pervasızca uyguladığı sosyal yıkım politikaları ekonomik krizin faturasını büyütüyor. Faturayı işçi sınıfı ve emekçilere ödetme politikası, emeğin toplumsal kesimlerinin sefaletini derinleştiriyor. Kapitalistlerin sınıfsal çıkarlarını korumayı “kutsal görev” sayan iktidara hakim zihniyet, her zamanki gibi emekçilere düşmanlıkta sınır tanımıyor.

Türkiye’de işçi ve emekçiler için asıl sorun, sadece sermayenin bölgesel veya sektörel asgari ücret dayatması değil, bundan da beteri AKP-MHP iktidarının asgari ücreti açlık sınırının altına çekmesi ve “ortalama ücret” haline getirmesidir. Türkiye’de asgari ya da civarında ücret alanların oranı yüzde 60’lara ulaşıyor. Toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışanlar ise genel olarak yüzde 8-10, özel sektörde ise yüzde 4 civarındadır. AB ülkelerinde ise asgari ücret hem reel olarak Türkiye’den çok daha yüksek hem de toplamda işçilerin sadece yüzde 4’ü bu ücrete çalışıyor. Toplu iş sözleşmesi kapsamında olanların oranı ise yüzde 60 civarındadır. Tablonun bu kadar vahim olduğu koşullarda esas gündem, “insanca yaşamaya yeten asgari ücret” talebinin yükseltilmesi olmalıdır.

Milyonların sefalet ücreti zulmünden kurtulması için Asgari Ücret Tespit Komisyonu orta oyununa son verilmelidir. Sendikal örgütlülük yaygınlaştırılmalı, toplu iş sözleşmesi kapsamı genişletilmelidir. Asgari ücretli işçi sayısı minimize edilmelidir.

Sendikalaşmanın önüne engeller diken kapitalistler ve onların hizmetindeki AKP-MHP iktidarının açlık sınırının altında kalan bir asgari ücreti dayatması, işçiye “öl” demekle eş anlamlıdır. Bu kadarı ise, karşısında örgütlü bir sınıf hareketi görmeyen iktidarın ne kadar pervasızlaşabileceğini göstermesi bakımından çarpıcıdır.   

Saray rejiminin de kapitalistlerin de bu sınır tanımaz küstahlığı, işçi sınıfının örgütlü mücadeleyi yükseltme konusundaki zayıflığından kaynaklanıyor. Sefalet ücretini reddetmenin, “bölgesel asgari ücret” oyununu bozmanın, Saray rejimi ve hizmet ettiği kapitalistlerin pervasızlığını engellemenin yolu, işçi sınıfının “sınıfa karşı sınıfı” bakışı ile örgütlü/meşru mücadeleyi yükseltmesinden geçiyor.

H. Yağmur