12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü…

Çocuk emeği sömürüsüne son!

Yılda bir kez hatırlanan “çocuk işçiliği ile mücadele” içi boş bir laftan öte bir anlam taşımıyor. Vahşi kapitalizmin egemen olduğu yerde çocuk işçilerin sömürüsünün son bulması mümkün değil.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 12 Haziran 2025
  • saat-icon
  • 08:00

12 Haziran, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) tarafından 2002’de Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü olarak ilan edildi.

İstatistiklerle gizlenemeyen sömürü!

Türkiye’de resmi verilere göre çocuk işçi sayısı 720 bin. Gerçek sayının ise 3 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. TÜİK’in, 2024 yılında “İstatistiklerle çocuk” verilerine göre nüfusun yüzde 25,5’i çocuk. 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı ise 2023 yılında yüzde 22,1 iken bu oran 2024’te yüzde 24,9’a yükselmiş.

Yine aynı resmi verilere göre 2012 yılında 893 bin olarak açıklanan çocuk işçi sayısı 2022’de 720 bine gerilemiş. Göçmen çocukların sayılmadığı, “çıraklık” uygulaması kapsamında çalışan çocukların dahil edilmediği bu verilerle çocuk emeği sömürüsü gizlenmeye çalışılıyor. Son yıllarda çırak sayısının iki kat arttığı düşünüldüğünde, “stajyer”leri de buraya dahil ettiğimizde sayı katlanarak artacaktır. Ancak bu çarpıtılmış verilere göre bile 15-17 yaş arasındaki çocukların beşte biri çalışıyor ya da iş arıyor.

“Workhouse”lardan çalışma kamplarına

Eğitim sistemini yapboz tahtasına çeviren saray rejimi, “farklı eğitim modelleri” uygulayarak çocukları sermayeye ve gerici vakıflara altın tepside sunma politikalarını pervasızca sürdürüyor. OVP’ler, kalkınma planları, strateji belgeleri gibi adlar altında kapitalistlerle kol kola yürütülen bu süreçte çocuk işçilik “olağanlaştırılmaya” çalışılıyor. 

MEB eliyle sermayeye ucuz emek-gücü olarak gönderilen öğrencilerin eğitim alanında önlerine çıkan “engeller” temizlendi. Lisede sınıfta kalma tekrar yürürlüğe girdi ve kalan öğrenciler için telafi sınavı açılmadı. MEB, sınıf tekrarı yapmak istemeyen öğrencilere “MESEM’e geçme hakkı” tanıdı. Bunun yanı sıra mesleki eğitimi ortaokullarda da uygulamaya başlandı. 

Şimdi ise çocuk emeği sömürüsünü ve çocuk işçi sayısını arttıracak başka bir proje var gündemde. MESEM projesini de kapsayan ve Almanya’da uygulandığı söylenen “Dual Eğitim Sistemi” adı altında yeni bir sisteme geçiş hazırlığı yapılıyor. Ancak modelin “Türkiye’ye özgü” yönleri olacağı ve bu kapsamda OSB’ler içinde “genç çalışanlar için barınma alanları” kurulacağı, yani  “çalışma kampları”nı andıran bir uygulama için de hazırlık yapılıyor. 

“Dual eğitim sistemi” ne kadar parlatılmaya çalışılsa da sömürü ve yaşam koşullarının ağırlığı açısından MESEM’i geride bırakacağı kesindir. Zira adı eğitim olsa da gençlerin fiilen işçi gibi çalıştırılmasını öngören bir uygulamadır. Buna göre “öğrenci” dört gün çalışacak ve sadece bir gün eğitim görecek. 

Çocuk işçiliğinin katlanarak artacağını, sömürünün ise katmerlenerek devam edeceğini gösteren “kamp” uygulaması çok da yeni değil. Örneğin 1800’lü yıllarda İngiltere’de “Work house” (Çalışma evleri) diye adlandırılan yerler vardı. İşçiler çalışma evlerinde yaşardı ve aralarında çocuklar da bulunurdu. Kapitalistler adına çalışma evlerinde kalan çocuklar kontrol edilir, bakılır ve seçilirdi. “Seçilen” çocuklar kapitalistlerin dayattığı koşullarda 21 yaşına gelene kadar çalışmayı kabul ederler. Çocuklar 14 saat çalışır ve bunun karşılığında yatacak yer ve yemek alırlardı. Kapitalistler için ucuz değil bedava emek anlamına gelen bu koşulların üzerinden yüz yıllar geçti. Bu vahşi sömürü uygulamaları biçimsel yönden biraz değişse de özü itibarıyla korunuyor. Çocuk işçiliği, yüz yıllar boyunca kapitalistler için bol kar sağlayan alanların başında gelmektedir.

Mesleki eğitim ile artan çocuk işçiliği

Türkiye’de de 2024 yılında çocuk iş cinayetlerinde çok büyük bir artış yaşandı. Sadece MESEM’lerde 9 çocuk iş cinayetinde hayatını kaybetti. Ölümler iş cinayetleriyle sınırlı kalmıyor. Örneğin geçtiğimiz ay iki MESEM öğrencisi Mersin’de ÇEDES projesi ile gittikleri kampta denizde boğularak öldü. Yine resmi verilere göre son 11 yılda 695 çocuk işçi hayatını kaybetti.

MESEM’ler eliyle kapitalistlere sunulan çocuk emeği, yaz aylarında da “zanaat atölyeleri” adı altında sürdürülüyor. TÜİK’in çocuk işçilik verileri gerçekleri gizlemeye çalışsa da üretim ve eğitim alanında uygulanan politikalar çocuk emeği sömürüsünün hala yaygın ve en karlı alan olduğunu göstermektedir. 

Yüzbinlerce öğrenci haftanın en az 4 günü çalıştırılıyor ve bunun karşılığında aylık 6 bin ila 11 bin lira arasında ücret alıyor. AKP iktidarının son 20 senelik eğitim ve üretim politikaları kapsamında ortaya çıkan tablo vahimdir: Çocuk işçilikle mücadele edilmek bir yana, izlenen “eğitim” politikalarıyla sistematik bir şekilde çalışan çocuk sayısı artırılıyor! Birçok alanda çocuk emeğin sömürüsünü katmerleştiren, mesleki eğitim politikaları ile kapitalistlerin ihtiyaçlarını gözeten bir yol izlendiği görülmektedir. 

Yılda bir kez hatırlanan “çocuk işçiliği ile mücadele” içi boş bir laftan öte bir anlam taşımıyor. Vahşi kapitalizmin egemen olduğu yerde çocuk işçilerin sömürüsünün son bulması mümkün değil. Dolayısıyla çocukların sömürülmesini önleme mücadelesi, ancak kapitalizme karşı mücadele ile birleştirildiğinde bir anlam taşıyacaktır.