Terör devleti İsrail teröristlerle el ele

Terör devleti İsrail, doğrudan saldırılarla elde edemediğini, “yerel” terörist çeteleri taşeronlaştırarak ve silahlandırarak, savaş suçlarını yaygınlaştırarak elde etmeye çalışmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 12 Haziran 2025
  • 15:30

Filistin’de katliamlar tüm şiddetiyle sürerken, İsrail devleti “uluslararası hukuku”, insan haklarını ve tüm “evrensel değerleri” bir kez daha ayaklar altına alıyor.  

Filistin halkına yönelik topyekün imha savaşı artık yalnızca devletin resmi güçleriyle değil, suç şebekeleri ve kirli paramiliter unsurlarla da sürdürülüyor. 

Siyonist İsrail rejiminin, Gazze’de Hamas’a karşı olduğunu iddia ederek yerel bir Bedevi klanını silahlandırdığı ortaya çıktı. Bu gelişme, yalnızca bölgede yaşanan insanlık dramını değil, aynı zamanda emperyalizmin yerel taşeronlar eliyle yürüttüğü kirli savaş taktiklerini de gözler önüne seriyor.

Filistin halkı, emperyalizmin direkt ve yerel işbirlikçileri aracılığıyla yürüttüğü çok katmanlı bir yok etme stratejisinin ortasında eşine az rastlanır bir direniş eşliğinde yaşam mücadelesi veriyor. 

İsrail’in Gazze’ye dönük saldırıları doğrudan sivilleri hedef alan, insanlık dışı savaş taktikleriyle derinleşen bir soykırım olarak bütün dünyanın gözleri önünde sürmektedir. Netanyahu’nun dinci-faşist savaş kabinesinin Filistinli suç çetelerini ve paramiliter unsurları doğrudan silahlandırarak Gazze’deki operasyonlarda kullanması, yalnızca İsrail’in değil, onu koruyup destekleyen ABD ve AB emperyalistlerinin savaş suçu ortaklığını da tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Suç şebekeleriyle ittifak yeni “normal” mi, derinleşen kriz mi?

İsrail, Refah bölgesinde faaliyet gösteren ve yardım konvoylarını yağmalamakla suçlanan, Yaser Ebu Şebab adlı kişinin başını çektiği paramiliter çeteyi silahlandırarak resmi ordusunun parçasıymış gibi sahaya sürmüştür. 

Bu çete, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi gibi Batı merkezli kuruluşlar tarafından dahi bir suç örgütü olarak tanımlanırken, Netanyahu rejimi bu yapıya açıkça destek vererek askeri operasyonlarda bir maşa olarak kullanmaktadır.  

İsrail’in eski Savunma Bakanı Avigdor Lieberman’ın bile “suç şebekesi” olarak tanımladığı ve “IŞİD’le özdeşleşen bir grup caniye silah verildiğini” kamuoyuna açıklamak zorunda kalması, söz konusu şebekenin niteliği hakkında yeterince fikir veriyor. 

Bu durumun normalleştirilmeye çalışılması, emperyalist/Siyonist güçlerin krizinin derinliğini yansıtmaktadır. Netanyahu’nun “İsrail askerlerinin hayatını kurtarıyoruz” açıklaması, savaş suçu işlemeye kılıf uydurma çabasıdır. Bu ifade, emperyalist-Siyonist ahlakın çöküşünü, barbarlığın strateji haline getirildiğini açıkça göstermektedir.

Sivil kıyımı derinleştiren “yeni” savaş doktrini

Bu kirli iş birliğinin sonuçları, ölümün kol gezdiği Gazze’nin her köşesinde hissedilmektedir. Refah ve Han Yunus başta olmak üzere birçok yerleşim yerine bu çeteler tarafından düzenlenen saldırılarda onlarca Filistinli hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da yaralanmıştır.

Dinci-faşist Netanyahu kabinesinin “Tahliye/etnik temizlik çağrıları” ise sivillerin can güvenliğini sağlamak için değil, “soykırıma devam” talimatı olarak kullanılmaktadır.  

Aylardır abluka altında yaşayan halk için gidecek bir yer kalmamışken, paramiliter çetelerin “yerel kontrol noktaları” oluşturması ve halkı Mısır sınırında kurulan çadır kamplarına yönlendirmesi, “insani yardımın” bir askeri denetim aracı olarak kullanıldığını gösteriyor.

Bu kamplar, yalnızca açlıkla yüz yüze bırakılan halkın bir nebze gıda temin etmesini değil, aynı zamanda İsrail’in “Filistinli yüz” taktiğiyle işgaline meşruiyet kazandırmasını amaçlamaktadır. Böylelikle İsrail devleti, doğrudan kendi askerini sahaya sürmeden, içerden devşirdiği kirli taşeronlar üzerinden operasyonlarını yürütmektedir.

Emperyalist taşeronlaştırma taktiklerinin tezahürü

İsrail’in paramiliter yapı kullanımı yeni değildir; ancak bu defa doğrudan suç şebekeleriyle kurduğu organik ilişki, emperyalist-Siyonist savaşın taşeronlaştırma stratejisinin günümüzdeki en açık örneklerinden biridir. 

ABD'nin Latin Amerika'daki kontraları, Afrika’daki etnik milisleri ya da Ortadoğu’daki IŞİD benzeri yapıları destekleyerek yürüttüğü savaş stratejisi, bugün İsrail üzerinden Filistin halkına karşı uygulanmaktadır.

Bu kirli savaş yöntemi ile Hamas değil Filistin halkı hedef alınmakta; insani yardım engellenmekte, toplumun ekonomik ve sosyal dokusu parçalanmakta, direniş bilinci kırılmak istenmektedir. 

Suç çeteleri ve “yerel” paramiliter güçler, yalnızca askeri alanda tetikçi olarak değil; toplumsal çözülme yaratabilmenin bir aracı olarak da devreye sokulmaktadır.

İsrail-emperyalizm ortaklığının kirli anatomisi

Gazze’de yaşananlar, planlı ve çok katmanlı bir soykırım sürecidir. Bu sürecin failleri yalnızca Tel Aviv’deki savaş suçlusu çete değil; bu uygulamaları siyasi ve askeri olarak destekleyen ABD, AB, Orta Çağ artığı Körfez devletleri ve diğer emperyalist güçlerdir. 

Terör devleti İsrail, doğrudan saldırılarla elde edemediğini, “yerel” terörist çeteleri taşeronlaştırarak ve silahlandırarak, savaş suçlarını yaygınlaştırarak elde etmeye çalışmaktadır. İsrail, bu yöntemle, işlediği suçların görünürlüğünü azaltabileceğini de var saymaktadır.  

İsrail’in “suçlu klanlar” ile yaptığı iş birliği, emperyalist savaş mimarisinin güncel bir örneği olarak kayda geçmiştir.

Bugün Filistin halkına reva görülen bu “kader”, tüm dünya halkları için açık bir uyarıdır: Emperyalist kapitalizmin halklara vaat ettiği yalnızca yıkım, yağma ve ölümdür. Bu karanlığa karşı tek çıkış yolu ise halkların enternasyonal dayanışmasının örülmesi, anti-emperyalist/anti-Siyonist mücadelenin yükseltilmesi ve bölgesel devrimci direnişin örgütlenmesinden geçiyor.