“10. Yargı Paketi” diye anılan “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” AKP-MHP iktidarı tarafından jet hızıyla önce Meclis alt komisyonunda, ardından küçük değişiklikler yapılarak Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.
AKP iktidarı yıllardan beri birbiriyle ilgisi olmayan yasa tasarılarını bir torbanın içine koyarak yasalaştırmayı kural haline getirdi. Bundan önceki yargı paketlerinde olduğu gibi 10.Yargı Paketi’nde de Noterlik Kanunu’ndan İcra ve İflas Kanunu’na ve İnfaz Kanunu’na kadar bir dizi farklı kanunda değişiklik önerisi aynı torbanın içine tıkıştırıldı. Ancak temel tartışma başlıklarının ağırlığını İnfaz Kanunu’ndaki değişiklikler oluşturdu.
“Toplumda oluşan cezasızlık algısını ortadan kaldırma” iddiasıyla infaz sisteminde değişiklik yapmak AKP iktidarının gündemindeydi. Yenidoğan çetesi, mafyalar arası çatışmalar, artan kadın ve çocuk cinayetleri, tırmanan şiddet vakaları gibi sorunları yaratan bizzat düzenin kendi bataklığı iken, Saray rejimi “cezaları” göstermelik olarak artırarak oluşan tepkileri pasifize edebileceğini var sayıyor. Bu arada hapishanelerdeki tutuklu sayısının mevcut kapasitenin çok üstünde olmasından dolayı (yeni hapishaneler yapmak dışında) palyatif çözümler bulabilmek de iktidarın gündemindeydi.
Kürt hareketi ise gündeme getirilen “yeni süreç” kapsamında infaz sistemindeki değişiklikleri de “barış ve demokratik toplum” hedefinin bir parçası olarak ele alıyordu. “Hasta tutsakların serbest bırakılması, siyasi tutsaklara dönük infazda eşitsizlik ve ayrımcılığın giderilmesi, konut infazının genişletilmesi” gibi taleplerini “demokratik toplum” hedefinin bir parçası olarak dile getiriyordu.
Gerici-faşist rejimin sözcüleri tarafından “hasta tutsak sorununa çözüm bulunacağı”, “konutta infazdan çok sayıda kişinin yararlanacağı” vb. söylemlerinin ardından bu alanda bazı somut adımların atılacağı beklentisi son günlerde arttı.
Ancak AKP-MHP iktidarı tam bir pervasızlıkla gelen önerilerin tümünü reddetti. Bazı adli suçlarda cezaları artırarak makyaj tazelemesi yaptı. “Reform” adı altında baskıcı politikalarını sürdürmeye devam etti. Yanı sıra düşünce, ifade, toplantı ve gösteri özgürlüğünü gasp etmeye dönük yeni adımlar attı.
***
Yargı paketi kapsamında en çok tartışılan başlıklardan biri hasta tutsakların durumu idi. İnsan hakları kurumlarının verilerine göre Türkiye hapishanelerinde halen en az 1412 hasta tutsak bulunuyor ve bunların 335’i tek başına yaşamını idame ettirebilecek durumda değil. Halihazırda mevcut yasalarda hasta tutsakların infaz ertelemesine dair hüküm bulunmakla birlikte, bunlar siyasi saiklerle uygulanmıyor. 10. Yargı Paketi ise var olan hükümleri koruyarak sadece infaz ertelemesi yerine konut infazı getirdi. Önceki yasada olduğu gibi yenisinde de Adli Tıp Kurumu raporları ve İnfaz ve Gözleme Kurulları belirleyici olmaya devam ediyor. Bunun kendisi, devrimci-ilerici tutsakların “toplum için tehlike oluşturduğu” gerekçesi ya da İnfaz ve Gözleme Kurulu’nun “düşman hukukuna” göre verdiği kararlarla hasta tutsakların ölüm sınırına gelmesine rağmen hapishanelerde tutulmaya devam etmesi anlamına geliyor. Nitekim son dönemde onlarca hasta tutsak ya zindanlarda ya dışarı çıktıktan kısa süre sonra hayatını kaybetti.
Öte yandan, sözde “cezasızlık” algısını gidermek adına denetimli serbestlik koşullarında da değişikliğe gidildi. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı gibi 3 yılın altında, yatarı olmayan “suçlarda” ise 1/10 oranında hapis yatma zorunluluğu getirildi. Yakın dönemde 19 Mart sonrası eylemlerde hapis cezası olmayan “suçlardan” yüzlerce kişinin tutuklanması örneğinde olduğu gibi fiilen, yani keyfi şekilde yapılan tutuklamalara, “yasal kılıf” uyduruldu. Yargının iktidarın elinde bir “saldırı aparatı” olarak kullanıldığı günümüzde, denetimli serbestlik hükümlerinde yapılan bu değişiklikle zorbalık daha da artacak. Katilleri, tecavüzcüleri serbest bırakan gerici-faşist rejim, sermaye iktidarını eleştiren, hak arama mücadelesi veren, eylemlere katılanları “tutuklama sopası” ile yıldırmayı hedefliyor.
Yargı paketinde çocukların haklarını yok sayan, hapishane koşullarını ağırlaştıran bazı hükümlere de yer verildi.
Öte yandan, 10. Yargı Paketi’ni alelacele yasalaştıran AKP iktidarının, İnfaz Kanunu’ndaki eşitsizliği ve adaletsizliği “gidermek” için ekim ayında kapsamlı çalışma yapacağına dair vaatlerde bulunması ise riyakarlığın dik alasıdır.
Zira ekonomik, siyasal ve sosyal olarak çok yönlü krizler içinde debelenen sermaye iktidarının ayakta kalmak için baskı ve terörü tırmandırmak dışında bir seçeneği bulunmuyor. Faşist tek adam rejiminin ömrünü uzatmak için her yola baş vurulurken, Kürt halkının ulusal demokratik haklarını tanımaları, işçi ve emekçilerin hak ve özgürlükler alanını genişletmeleri söz konusu bile olamaz. Nitekim her türden icraatları bunu gösteriyor. Dolayısıyla, “yeni süreçle” barış koşullarının ve demokratik toplumun inşa edileceğine ilişkin yaratılan beklentiler ham hayalden öteye bir anlam taşımıyor.
10.Yargı Paketi, sermaye iktidarının sömürüyü yoğunlaştıran politikalarına paralel olarak baskı ve zorbalığı tırmandıran uygulamalarının sadece bir parçasıdır. Bu ise baskı ve keyfi uygulamaları kalıcı hale getirme histerisinin vardığı boyutun göstergesidir.
Bu tablo, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmanın, faşist baskı ve zorbalığı püskürtmenin yolunun siyasal hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltmekten geçtiğini göstermektedir.