ABD’de ikinci defa başkanlık koltuğuna oturan “maskesiz emperyalist” Doland Trump’ın hışmına uğrayan ilk ülke Yemen oldu. ABD’nin Yemen’e karşı savaşı yeni değil kuşkusuz. Ancak faşist Trump “teslim olun ya da sizi yok ederiz” tehdidiyle işe başladı. Dünyanın en güçlü ve barbar ordusuna sahip olan ABD, geçtiğimiz mart ayı ortasında Yemen’i hedef alan saldırılarını hem sıklaştırdı hem daha ağır silahlar kullanmaya başladı. Geride kalan bir ayı aşkın sürede ABD Yemen’i en az 320 kez bombaladı.
Son saldırılarda başkent Sana, Hudeyde, Merab gibi kentler ile Kamaran Adası ABD savaş uçakları tarafından bombalandı. Limanları, mahalleleri, hatta mezarlıkları bombalayan işgalci Amerikan ordusu, Yemen üzerindeki kuşatmayı daha da sıkılaştırmayı hedefliyor. Oysa ki yıllardan beri Yemen’e ambargo uygulayan ABD, Avrupa ve körfez şeyhleri tüm saldırganlıklarına rağmen hiçbir hedeflerine ulaşamadı. Limanları bombalayan Trump yönetimi, “Yemen’i boğma” politikasının hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracağını var sayıyor. Ancak son günlerde mezarlıkların dahi bombalanması, Trump yönetiminin Husiler liderliğindeki Sana hükümeti, Yemen Silahlı Kuvvetleri ve halkının direnişi karşısında acz içine düştüğüne işaret ediyor.
Trump Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin askeri gücünü kırıp, Husileri teslim olmaya zorlama üzerine hesaplar yapıyor. Bu sayede soykırımcı İsrail rejiminin güvenliğini sağlayabileceğini sanıyor. Fakat hem tarihsel hem güncel deneyimler, işgalcilerin Yemen halkının iradesini kırma hedeflerine hiçbir zaman ulaşamadığını gösteriyor. Önceki saldırganların hiçbiri ABD kadar güçlü, donanımlı, pervasız değildi. Buna rağmen Husilerin ya da Yemen halkının saldırılar karşısında geri adım atacağına dair hiçbir veri bulunmuyor.
***
Husilerle kıyaslandığında ABD’nin silah ve teknik üstünlüğü barizdir. Zira kuşatma altında bulunan, en az on yıldan beri savaşın içinde bulunan yoksul Yemen ile dünyanın en büyük emperyalist gücü olan Amerika’nın imkanları ve donanımı arasında bir uçurum var. Yanı sıra, ABD hem siyonist İsrail hem İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist devletler hem de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve diğer körfez şeyhleri tarafından destekleniyor.
Husiler, etraflarını saran “barbarlık koalisyonunun” saldırı ve kuşatmalarına rağmen kararlıkla direnmeye devam ediyorlar. Hem ABD’nin Kızıl Deniz ve çevresinde bulunan askeri hedeflerini vuruyor hem Gazze’de soykırım savaşını yeniden başlatan İsrail’e balistik füzelerle saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Bu da ABD’nin Husilerin askeri varlığını yok etme hedefine ulaşmaktan uzak olduğuna işaret ediyor. Al Mayaaden kanalına konuşan Ansarullah Siyasi Büro üyesi Muhammed el-Buhayti de saldırıların Yemen'in askeri kapasitesini zayıflatmadığını belirtti. El-Buhayti, ellerindeki tüm silah ve teknikleri henüz kullanmadıklarını, bu konuda düşmanlarına “sürprizler” yapabilecek imkanları olduğunu da söyledi.
Son saldırılarla ilgili açıklama yapan Yemen Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Mehdi el-Meşat ise, ABD'nin Yemen'e yönelik saldırısının başarısızlıkla sonuçlandığını, kimi saldırılara dair istihbarat aldıklarını ve önlemeyi başardıklarını söyledi.
El-Meşhat açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Uçak gemisi Truman'ın komuta ve kontrolünü kaybettiği ve saldırının ilk günlerinden bu yana hizmet dışı kaldığı bilgisini teyit ettik. Yemen'e yönelik saldırılar bir veya iki kez Truman uçak gemisinden başlatıldı. Geri kalanlar ise izlenen diğer noktalardan başlatıldı.”
Trump gibi azılı bir emperyalist şefin komutasında bulunan ABD savaş aygıtının Yemen’e dönük yıkıcı saldırılarının son bulacağına dair bir emare bulunmuyor. Ancak Husilerin de geri adım atacağına dair bir emare yok. Tersine, El Buhayti, ilkelerinde geri adım atmak ya da teslim olmak diye bir şeyin olmadığını, soykırıma maruz kalan Gazze halkıyla dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini ve saldırgan ABD ile suç ortaklarının hedeflerine ulaşmasına izin vermeyeceklerini vurguluyor.