Almanya’da “zorunlu askerlik” tartışması

Gençlik ve emekçi sınıflar için, emperyalist savaşa karşı barış mücadelesi ve militarizme karşı devrimci duruş, yalnızca bir seçenek değil, tarihsel bir sorumluluktur aynı zamanda.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 18 Haziran 2025
  • 21:00

Almanya’da zorunlu askerlik uygulaması ve savaş hazırlıkları yeniden siyasal gündemin merkezine oturtulmuş durumda.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius’un açıklamaları ve onu tamamlayan hükümet yetkililerinin beyanları, yalnızca askeri “ihtiyaçla” değil, devletin ve kapitalist sınıfın emperyalist yeniden yapılanma hedefleriyle de bağlantılıdır.  

Askeri kapasitenin artırılması, zorunlu askerlik sisteminin geri getirilmesi, sivil savunma altyapısının on milyarlarca Euro’luk yatırımlarla güçlendirilmesi; yalnızca bir “savunma” planlaması değil, aynı zamanda Avrupa merkezli bir yeniden paylaşım savaşına hazırlığın da parçasıdır.

Alman emperyalizminin içine girdiği militarist yönelimin, işçi-emekçi sınıflar ve gençlik üzerindeki yıkıcı etkileri giderek artacaktır.

Zorunlu askerlik tartışmaları: Sayılar ne söylüyor?

2025 yılı haziran ayı itibariyle Alman hükümeti, toplam asker sayısını 460 bine çıkarmayı hedeflemektedir.

Şu anda 181 bin aktif askeri olan Almanya’nın bu hedefe ulaşabilmesi için 80 bini aşkın yeni profesyonel askere ve yüz binlerce yedek güce ihtiyacı var.

Savunma Bakanı Pistorius’un açıkladığı 50-60 bin ek aktif asker ihtiyacının mevcut gönüllülük esasına dayalı yapıyla karşılanamayacağı, artık devlet yetkilileri tarafından da kabul edilmektedir.

Başbakanlık Müsteşarı Thorsten Frei’nin “Zamanımız kalmadı” açıklaması ise bu sürecin hızlandırılmak istendiğini ortaya koymaktadır. Almanya Silahlı Kuvvetler Birliği Başkanı André Wüstner’in önerisi ise çok açık: “Zorunlu askerliğe hazırlık başlamalı, yasal ve lojistik altyapı oluşturulmalı, sistem uygun zamanda devreye sokulmalıdır.”

Tüm bu hazırlıklar elbette “savunmaya” yönelik değil, ileriye dönük askeri saldırganlığa dayalı bir stratejinin işaretidir.

Aynı dönemde sivil savunma başkanı Ralph Tiesler’in “sığınak” seferberliği çağrısı ve önümüzdeki on yılda 30 milyar Euro’luk bütçe ihtiyacını dillendirmesi, sadece ordunun değil toplumun da savaşa hazırlandığını göstermektedir.

Militarizmin sosyal maliyeti, gençliğe dayatılan zorunlu “hizmet”

Forsa araştırma enstitüsünün verilerine göre Almanya’da halkın %59’u zorunlu askerliğe destek verirken, 30 yaş altı gençlerin %61’i buna karşı çıkıyor.

Bu veri, Alman emperyalizminin militarist yöneliminin toplumun yaşlı ve mülk sahibi kesimlerince onaylandığını; ancak savaşın fiili yükünü taşıyacak olan gençlik tarafından reddedildiğini gösteriyor. Pandemi sürecinde devletin yalnız bıraktığı, eğitim hakkı gasp edilen, sosyal güvenceleri tırpanlanan gençlik şimdi de orduya ve savaşa sürülmek isteniyor.

Bu, yalnızca bireysel haklara değil, aynı zamanda sınıfsal bir sömürü ilişkisine de dayanıyor. Sol Parti (Die Linke) Milletvekili Desiree Becker’in ifadeleri bu çelişkinin politik dile tercümesidir: “Hükümet silahlanıyor, bedeli gençlere ödetiliyor.” Becker’in, “gönüllü hizmetin aslında zorunlu hizmete giden yol olduğu” yönündeki uyarısı, devletin “aşamalı militarizasyon” stratejisini teşhir ediyor.

Emperyalist rekabetin dinamikleri ve Almanya’nın askeri “rönesansı”

Almanya’nın bu militarist yönelimi, salt “ulusal güvenlik” bağlamında değerlendirilemez. Bu eğilim, çok kutuplu dünya düzeninde artan emperyalist rekabetin de ürünüdür.

NATO içinde belirleyici konuma yükselme arayışı, Almanya’nın enerji ve hammadde kaynakları üzerindeki nüfuz mücadelesi, silah sanayisinin büyümesi, AB’nin askeri güce kavuşması, zorunlu askerlik gibi adımların arkasındaki stratejik hedefleri oluşturuyor. Almanya yalnızca “savunma” değil, müdahale kapasitesini artırmakta; bu yolla başta Doğu Avrupa, Baltık bölgesi ve Afrika’daki emperyalist çıkarlarını pekiştirmek istemektedir.

Bu gelişmeler Alman silah tekellerinin de çıkarınadır. Rheinmetall, Krauss-Maffei Wegmann gibi silah devleri, devlet bütçesinden on milyarlarca Euro aktarımıyla büyümekte, savaş ekonomisinin merkezi aktörleri haline gelmektedir. Kapitalist devletin militarist yönelimi, sermayenin yeniden değerlenmesiyle el ele yürümektedir.

Almanya’da zorunlu askerlik tartışması, yalnızca bir “savunma” stratejisi değil, yeni bir emperyalist saldırı dalgasının ön hazırlığıdır. Bu hazırlık yalnızca orduyu değil, toplumu da topyekün bir seferberliğe çağırmaktadır. Gençliğe ve emekçi sınıflara dayatılan bu militarist plan, devrimci bir karşı çıkışı zorunlu kılmaktadır. Militarizme karşı mücadele, emperyalizme karşı mücadeleden ayrı düşünülemez.

Gençlik ve emekçi sınıflar için, emperyalist savaşa karşı barış mücadelesi ve militarizme karşı devrimci duruş, yalnızca bir seçenek değil, tarihsel bir sorumluluktur aynı zamanda.