İzBB’de grevin ardından…

“İşçi sınıfının devrimci-politik tavrını yaratmak zorundayız”

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde örgütlü Genel-İş İzmir 1, 2, 3 ve 9 No’lu şubelerin, Toplu İş Sözleşmesi’nin tıkanması nedeniyle yedi gün süren grevi önemli sonuçlar ortaya koydu.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 25 Haziran 2025
  • 19:00

Genel-İş Sendikası, greve çıkmadan önce İBB Başkanı Cemil Tugay ve bürokratlarla defalarca görüşme talep etmesine rağmen muhatap alınmadığımız için, biz işçilerin başka bir seçeneği kalmamıştı. Haklarımız için elimizdeki tek silah olan hizmetten gelen gücümüzle, grev hakkımızı kullanarak haklı ve meşru biçimde greve çıktık.

Bu süreçte yaşananlar, iktidara yürüdüğü söylenen CHP’nin kendi belediyelerinde işçilere karşı yürütülen linç kampanyalarına sessiz kalmakla yetinmediğini; belediye başkanı ve bürokratları aracılığıyla bu kampanyaları bizzat örgütlediğini gösterdi. Söz konusu işçilerin hakları ve talepleri olduğunda CHP ile AKP arasında çok büyük bir fark olmadığını bu grev sürecinde bir kez daha gördük.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve bürokratları, biz işçilerin üzerinde ciddi baskılar uyguladı. Mobbing gibi yöntemler denediler. “Sosyal demokrat” olduğunu söyleyen belediye başkanları, AKP ile aynı tutumu sergilemekte bir sakınca görmedi.

İşçi sınıfı, haklarını korumak ve geleceğine sahip çıkmak için en güçlü silahı olan üretimden gelen gücünü kullanır. Biz de öyle yaptık. Sınıf mücadelesi tarihi bunu gösteriyor. Bu, aynı zamanda uzun mücadeleler sonucunda elde edilmiş yasal bir haktır. Bizimle birlikte, açlığa, yoksulluğa ve sefalet koşullarında yaşamaya “hayır” demek için ülkenin birçok yerinde işçiler grevdeydi. Bizim grevimizde olduğu gibi, tüm grevlerde patronlar işçileri ayrıştırmak ve grevi kırmak için aynı argümanları kullanıyor. Ülkedeki krizin sorumlusu işçilermiş gibi gösteriliyor. Oysa ne belediyelerin borç batağında olmasının ne de ülke krizinin sorumlusu biziz.

Belki halka gerçekleri anlatmakta ve desteğini örgütlemekte yetersiz kaldık. Ama bundan sonra buna özel bir önem vermeliyiz. Bunun yol ve yöntemlerini mutlaka bulmalıyız. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve bürokratları şimdiye kadar bu durumu etkili bir şekilde kullandı. Baskı ve çarpıtmayla haklı ve meşru taleplerimizi bastırmaya çalıştı.

AKP’nin yıllardır işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik saldırıyı planlı ve sistematik biçimde sürüyor. Böyle bir dönemde, işçilerin ve emekçilerin haklı taleplerine yönelik saldırılar nereden gelirse gelsin; sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve muhalif çevrelerin bu saldırılara karşı ortak bir duruş sergilemesi zorunludur. Genelde ve yerelde hakları için direnen işçi sınıfı, sınıf olma bilinciyle, programlı ve örgütlü bir tutumla mücadeleyi güçlendirmelidir.

İş yerlerinde, işçiler olarak artık kendi sınıf bilincimizle bu tür saldırılara karşı, bulunduğumuz her yerde örgütlü bir duruş ve kararlı bir tavır sergilemeliyiz. Aksi hâlde, işçi sınıfının bedel ödeyerek kazandığı haklara yönelik bu saldırılar devam edecektir. Ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik saldırıların yoğun olduğu bu dönemde, başka bir çıkış yolu yok. Kazandığımız hakları korumak ve sermaye partilerinin bize reva gördüğü yaşama karşı, işçi sınıfının devrimci-politik tavrını yaratarak mücadele etmeliyiz.

  İzmir’den Genel-İş üyesi bir işçi