Yaşamak için sosyalizm!

İnsan canının hiçe sayıldığını ispatlayan politika ve uygulamalar, kapitalizmin doğasındaki ölümcüllüğü bir kez daha gözler önüne seriyor. Çünkü kapitalizm ölüm demektir; insanca bir yaşam sürmenin yolu ise sosyalizm mücadelesini güçlendirmekten geçmektedir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 27 Nisan 2025
  • 18:01

Kapitalist sistem yaşamın her alanında ticarileşmenin önünü açmakta, her şeyi alınır-satılır meta haline getirmektedir. İnsan sağlığı gibi hayati bir konu bile sermayenin kâr sağladığı bir alana çevrilmiştir. Günümüzde “sağlık sektörü”, eskisinden çok daha fazla kâr odaklı bir “endüstriye” dönüştürülmüş durumda. Sağlık, insanların yaşamlarını iyileştiren bir alan olmanın ötesine geçerek, kapitalistlerin kazanç sağladığı bir pazara dönüştürülmüştür. Bu ticarileşme sonucunda sağlık kurumları iktidarın ve kapitalistlerin denetlediği birer şirkete, sağlık hizmetleri ise ticaret nesnesine dönüştürülmüştür.

Sağlıkta ticarileşmenin bedelini ise binlerce kişi hayatıyla ödüyor. "Yenidoğan çetesi" örneğinde olduğu gibi, bebeklerin para için öldürülmesi ise vahşetin vardığı boyutu gözler önüne seriyor. Ancak skandalların ardı arkası gelmiyor. BirGün gazetesi yazarı Timur Soykan’ın haberine göre, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde taşeron aracılığıyla hastalara beş yıldır radyoaktif madde verilmiş ve binlerce hasta kanser riskiyle karşı karşıya bırakılmış. Bu skandalın müfettişler tarafından tespit edilmesine rağmen, üç yıl boyunca taşeron şirkete ihale vermeye devam etmişler. Bu vahim olay, sağlıkta ticarileşmenin, denetimsizliğin ve bunu engellemesi gereken devletin vurdumduymazlığının vardığı boyutları bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Sağlık hizmetlerinin taşeron şirketlere verilecek derecede ticarileştirilmesi, AKP iktidarının sağlık alanını kapitalistlerin kâr sağlayacağı bir alan haline getirmek için attığı adımların sonucudur. Bu alanda izlenen politikalarla kâr amacı güden şirketlerin sağlık alanında cirit atmasının önü açıldı. Bu derece ticarileşen sistem hastayı "müşteri" olarak görmekle kalmıyor, sermaye iktidarının bu süreçteki rolünü "denetleyici" olmaktan çıkarıp, "paydaş" haline de getiriyor. Kamu hastanelerinin taşerona verilmesi, hastaların hayatını metalaştırmaktan başka bir şey değildir. Muğla’daki olayda olduğu gibi, sağlığın özelleştirilmesi, tıbbi riskleri artırarak insanların yaşamını doğrudan tehdit etmektedir.

Radyoaktif maddelerin kullanıldığı son derece hassas bir tedavi yönteminde bile, kâr amacı güderek yapılan yanlış dozaj uygulamaları, sermayenin çıkarlarının insan hayatından daha öncelikli hale geldiğinin somut göstergesidir. İnsanın en temel ihtiyacı olan sağlık hizmetinin bir mal gibi alınıp satılması, ölümcül sonuçlar yaratmaktadır. Oysa ki yaşam, sınırsız kâr hırsına feda edilmemesi gereken bir olgudur, fakat mevcut düzen bunun tam tersini yapıyor.

Muğla’da gerçekleşen olay, sağlık sektöründeki çürümenin boyutunu gösterdiği gibi, milyonlarca insanın yaşam hakkının risk altında olabileceğini de gözler önüne seriyor. Özel hastaneler adeta lüks AVM’ler gibi dikilmişken, medyada "yenidoğan bebek çetesi" diye anılan çetenin, aslında bu işi devletin gözetiminde ve aleni bir şekilde yürüttüğünü ortaya koyuyor. Bu ve benzer sorunlara kamu hastanelerinin yetersizliği de eklenince, sağlık alanında ticarileşmenin yarattığı yıkım çok daha derinleşmektedir.

Emekçilerin suskunluğu, bu rant ve talan politikalarının daha pervasızca hayata geçirilmesine yol açıyor. İnsan canının hiçe sayıldığını ispatlayan politika ve uygulamalar, kapitalizmin doğasındaki ölümcüllüğü bir kez daha gözler önüne seriyor. Çünkü kapitalizm ölüm demektir; insanca bir yaşam sürmenin yolu ise sosyalizm mücadelesini güçlendirmekten geçmektedir.

S. Sancar