“Burjuvazi ne kadar güçsüz, diktatörlüğünün toplumsal temeli ne kadar dar olursa, doğrudan kuvvete ve gerici hükümet biçimlerine o kadar çok başvurur.”
(A. Mişin – Burjuva demokrasisi s.8)
Uzun yıllardan beri iktidarın dümeninde oturan Erdoğan, devrimci-ilerici güçlere, Kürt halkının kazanımlarına ve demokratik hak ve özgürlüklere yönelik saldırıları arttırdı. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik hak gasplarına ve kölelik uygulamalarına her gün yenilerini ekledi. Gelinen aşamada düne kadar tüm saldırıları izlemekle yetinen burjuva muhalefetini de hedefe çakmış bulunuyor. Sarayın yargı aparatı yine devrede: Bu kez yargı terörü CHP’yi dize getirmek için işbaşında.
Sermayenin demir yumruğu olan Erdoğan, çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda, kapitalistlerin çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini gizleme ihtiyacı duymamıştır. Kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu, özel mülkiyete ve sömürüye dayalı bir düzende bundan daha doğal ne olabilir ki. Erdoğan’ın tüm aşırılıklarına, kabalık ve patavatsızlığına rağmen sermaye sınıfına bu kadar açıktan hizmet etmesi ve bunu her vesileyle pervasızca dillendirmesi, kapitalistler için onu vazgeçilmez kılıyor.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, AKP’nin sermaye sınıfı için hiçbir zaman olmadığı kadar sınırsız sömürü ve yağma alanı yaratmış olmasıdır. AKP iktidarı boyunca anayasaya aykırı olmasına rağmen 21 kez grev yasaklandı. Bu yasakların büyük çoğunluğu “Milli güvenliği bozmak” kılıfıyla gerçekleştirildi. İşçilerin-emekçilerin haklarını almak istemesi ve bunun için mücadele etmeleri, AKP için “milli güvenlik” sorunu ilan edildi. Kamu bankalarının yağmalanması, yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sermaye çevrelerine peşkeş çekilmesi, ormanların talan edilmesi, derelerin gasp edilmesi vb. ise milli güvenlik sorunu değil.
Öte yandan torba yasalarla yeni çıkan iş kanunları çerçevesinde kazanılmış pek çok hak tırpanlandı. Esnek çalışma koşulları getirilerek sömürünün sınırları alabildiğine genişletildi. MESEM adı altında çocuk işçilik yasallaştı ve yaygınlaştırıldı. Her yıl alınmayan önlemler ve sağlıksız çalışma koşulları yüzünden binlerce insan iş cinayetlerinde hayatını kaybederken, “kader, fıtrat” gibi söylemlerle tüm bunların üstü kapatılmak istendi. İşsizlik fonu teşvik ve hibe adı altında sermayeye peşkeş çekildi-çekilmeye devam ediliyor. Milyonlarca işçi ve emekçi açlık sınırının altında kalan bir asgari ücrete mahkum edildi vb… Tüm bunlar AKP iktidarının yıllar içindeki pratiğidir.
Bütün bunlar üzerinden denebilir ki, Tayyip Erdoğan asalak kapitalistler için can simidi olmaya devam ediyor. Sermaye ve gerici-faşist iktidar eliyle işçi ve emekçilerin sömürüsü her gün daha da katmerleniyor. Tüm bunlar göstermektedir ki; işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlar burjuvazi ve onun siyasal temsilcilerinin karşısına, artık kendisi için sınıf olma bilinci ile çıkmalı ve örgütlülüğünü güçlendirmelidir. Bunun için işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin gelişmesi ve bunun devrimci bir program etrafında örgütlenmesi tek gerçek seçenektir.
K. Torlak