Türk sermaye devletinin sınır tanımaz riyakârlığı:

Filistin halkının kanı üzerinden İsrail ile ticaret!

İsrail ile yapılan bu ticaretin, Türkiye’nin onayı ve denetimi olmaksızın sürdürülmesi mümkün değildir. Yani İsrail’le ticaret, AKP-MHP rejiminin siyasi tercihidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Mayıs 2025
  • 08:55

2024 yılında Türkiye, İsrail’e gerçekleştirdiği 2,86 milyar dolarlık ihracat ile bu ülkeye en çok mal satan beşinci ülke konumuna yükseldi. Birleşmiş Milletler Ticaret Veritabanı (UN Comtrade) ve El Cezire kaynaklı bu bilgi, uzun süredir Türkiye kamuoyunda gündemde olsa da saray rejimi bunu resmi olarak kabul etmiyordu. Oysa BM’nin raporuyla da bu gerçek belgelenmiş oldu. 

İsrail’le ticarette Çin, ABD, Almanya ve İtalya'nın ardından gelen Türkiye, İsrail’in toplam ithalatında (91,5 milyar dolar) önemli bir paya sahip oldu. Bir yandan Gazze’de süregiden katliamlar karşısında "Filistinli kardeşlerimiz" söylemini öne çıkaran dinci-faşist iktidar, öte yandan soykırımcı siyonist rejimle ticareti sürdürmekle kalmıyor, bu ticaret hacmini giderek büyütüyor. Bu durum, Filistin halkının yaşadığı acının iç politikanın aracı haline getirildiğini, diğer bir ifadeyle utanmazca istismar edildiğini gösteriyor.

***

İsrail’in Gazze’ye dönük askeri saldırıları, yüz binlerce sivilin ölümüne ve yerinden edilmesine yol açarken, Türkiye limanlarından İsrail’e düzenli olarak yük gemileri sefer yapmaya devam etti, ediyor. 

Gazeteci Metin Cihan’ın uluslararası denizcilik kayıtlarından derleyip paylaştığı belgeler, Türkiye’den İsrail’e taşınan yüklerin sürekliliğini ve hacmini göstermektedir. Bu seyrüseferlerde doğrudan askeri malzemelerin bulunup bulunmadığı tartışması bir yana, savaş uçaklarının yakıtı olan krozenden inşaat makinelerine kadar birçok kalemin İsrail’e taşınan mallar arasında yer aldığı biliniyor.

Resmi açıklamalarda, bu ticaretin “özel sektörün yürüttüğünü ve devlet politikalarıyla doğrudan bağlantılı olmadığı” iddia ediliyor. Ancak devletler arası ticaret, özellikle askeri ve stratejik ürünler söz konusu olduğunda, asla yalnızca özel şirketlerin inisiyatifinde olmuyor. Dolayısıyla bu ticaretin, Türkiye’nin onayı ve denetimi olmaksızın sürdürülmesi mümkün değildir. Yani İsrail’le ticaret, AKP-MHP rejiminin siyasi tercihidir. 

Soykırıma ortaklık

ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri, İsrail’e yönelik silah satışları ve diplomatik korumalarıyla uzun süredir bu savaş suçlarının asli destekçileri konumunda. Gazze’deki barbarlığın boyutu, bazı emperyalist devletlerin İsrail’e verdiği desteği kesme noktasına getirdi. Oysa Türk devletinin bu süreçteki rolü, artık sadece "dolaylı" değil, doğrudan bir suç ortaklığı düzeyine gelmiştir. İhracat rakamları ve deniz taşımacılığına ilişkin belgeler, bu ilişkinin hacmini ve derinliğini açıkça göstermektedir.

Özellikle 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı eylemini bahane eden İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı bir dönemde, Türkiye’nin ticari ilişkilerinde herhangi bir kesintiye gitmemesi dikkat çekicidir. İhracat hacminin bu dönemde artış göstermesi ise, resmi söylemlerin zıddı bir dış politika izlendiğini kanıtlamaktadır.

Sermaye devleti, Orta Doğu’daki birçok çatışmada olduğu gibi, Filistin meselesini de riyakâr bir söylemle iç politikada meşruiyet devşirme aracı olarak kullanmayı sürdürüyor. Ama saray rejimi aynı anda, Azerbaycan’dan İsrail’e petrol taşımaya devam ediyor. İsrail, halen kullandığı petrolün yüzde 40’ını Azerbaycan alıyor. Bu petrol Bakü-Ceyhan boru hattı üzerinden soykırımcı Netanyahu rejimine taşınıyor. 

İktidarın “mazlumların yanında olma” iddiası, reel politik çıkarlar ve ticari ilişkiler karşısında geçerliliğini tamamen yitirmiştir.

AKP iktidarı, "One Minute" krizinden bu yana süren İsrail’le sözde “gergin” ilişkiler, pratikte kesintisiz ekonomik işbirliği ile sürdürülmektedir. Diplomatik krizler, iç kamuoyuna dönük kontrollü bir propaganda aracı olurken, arka planda devletler arası iş birliği sürmektedir.

***

Filistin halkının yaşadığı acı ve direnişin haklılığı, yalnızca söylemle savunulamaz. Dayanışma, ancak pratikte ve tutarlı bir politik tavırla mümkündür. Türkiye’nin İsrail’le olan ticareti, yalnızca ekonomik çıkarlarla da açıklanamaz; bu ticaret, aynı zamanda bir siyasal tercihin sonucudur.

Filistin ile “dayanışma” mesajları verenlerin İsrail’e savaşta kullandığı malzemeler tedarik etmesi, sadece siyasi bir tutarsızlık ve kaba riyakarlık değil, uluslararası hukuka ve insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olma anlamı da taşımaktadır.

Türkiye’nin geliştirdiği bu ticari ilişkiler, doğrudan ya da dolaylı olarak halen İsrail savaş makinesini beslemektedir. Bu durumda Türkiye, dolaysız olarak Filistin halkının katliamındaki suç ortakları arasında yer almaktadır. 2024 ihracat rakamları, Türk devletinin Filistin halkına bomba yağdıran siyonist savaş aygıtına en az ABD, Çin, Almanya ve İtalya kadar katkı sunan bir aktör olduğunu belgeleriyle kanıtlamaktadır. 

Hovard Zinn’in dediği gibi “Zulüm sürdükçe tarafsızlık bir yalandır ya zalimin yanında olursun ya da mazlumun.” Sermayenin iktidarları “halk yararına” ticaret yapar, halklar ölür. Direniş bu çelişkiyi teşhir ettiğimiz yerde başlar.