İşçi sınıfının bu topraklardaki en önemli ve birçok yönüyle aşılamamış eylemi olan 15-16 Haziran’ın 55. yıldönümü geride kaldı. Ülkenin birçok yerinde bu şanlı mücadele günü etkinliklere konu edildi.
Bu etkinliklerin belki de en anlamlısı grevde olan TPI ve DYO işçileri tarafından gerçekleştirildi. Petrol-İş üyesi TPI ve DYO grevci işçileri bu önemli günü iki ayrı etkinliğe konu ettiler. 14 Haziran’da TPI grev alanında gerçekleşen etkinlikte Emeğin Kurtuluşu adına bir sunum yapıldı ve TÜSTAV tarafından hazırlanan 15-16 Haziran belgeseli gösterildi. 16 Haziran’da ise Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bir yürüyüş gerçekleştirildi.
Bu etkinlik ve eylem programıyla işçiler kendi mücadeleleriyle 15-16 Haziran arasında tarihsel bir köprü kurdular. Bu büyük direnişi anlamaya ve anladıklarını sınıfın diğer bölüklerine taşımaya çalıştılar. Grevdeki bir grup işçinin bunu üstelik bir sanayi bölgesi içerinden tam da grev silahını kuşanmışken yapması kuşkusuz çok anlamlıydı.
Ama bu eylem ve etkinliklerin başka bir önemi de vardır. Bu TPI ve DYO grevlerinin bir özelliğini de ışık tutuyordu. Sermaye düzeninin unutturmaya çalıştığı grev silahını sefalet dayatmalarına karşı kullanan işçiler, son yıllarda gerçekleşen grevlerde temel davranış biçimi haline gelen “kendi içine kapanma” halini de aşarak mücadelelerini diğer sınıf kardeşlerine taşımaya çalıştılar, çalışıyorlar. Kuşkusuz bu çabaları tıpkı kendi mücadeleleri gibi bir dizi eksiklik ve zayıflık barındırıyor. Ancak grevci işçiler bizzat mücadele içinde öğreniyor, bu eksiklikleri aşmak için çaba harcıyor. Bunu yaparken de sınıf olmayı öğreniyorlar.
Temel Conta işçilerine yapılan saldırı karşısında desteğe giden, süren grevleri birleştirmek için inisiyatif alıp Çiğli Meydanı’nda kitlesel eylem gerçekleştiren, bunu 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümü vesilesiyle etkinlik ve OSB yürüyüşü düzenlemekle birleştiren işçilerin şimdiden çok şey kazandığını söylemek abartı olmayacaktır.
TPI grev alanında 15-16 Haziran etkinliği gerçekleştiren DYO ve TPI işçileri, bu büyük direnişin tarihi ve deneyimleri üzerine durdular. Birçok TPI işçisinin etkinlik sonrası yorumlarında “15-16 Haziran Direnişi’ni bu etkinlik vesilesiyle öğrendiklerini” belirtmeleri etkinliğin işlevi konusunda yeterli bir fikir veriyor. Yürüyüş ise ön süreciyle birlikte kuşkusuz bambaşka bir anlam taşıyordu. Grevci işçiler ekipler kurarak çıkarttıkları bildiri ile hem 15-16 Haziran’ı hem de grevlerini sınıf kardeşlerine anlattılar, kentin merkezi noktalarında, servis güzergahlarında ve fabrika önlerinde dağıtımlar gerçekleştirdiler. “15-16 Haziran ruhuyla sefalet dayatmalarına karşı mücadeleyi büyütüyoruz” şiarıyla gerçekleştirdikleri yürüyüşle şehir merkezlerinde düzenlenen basın açıklamalarına sıkışmış 15-16 Haziran etkinliklerini, fabrika önlerine, Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ne taşıdılar. OSB içinde düzenlenen coşkulu ve kararlı yürüyüş görülmeye değerdi. Örgütlü-örgütsüz onlarca fabrikaya mücadele ve örgütlenme çağrısı yaptılar. Değişik fabrikalardan alkışlarla destek gören işçilere en güçlü destek Birleşik Metal’de örgütlü ZF işçilerinden geldi. İşi bırakıp bahçeye çıkan ZF işçileriyle fabrika önünde bekleyen grevci işçiler dakikalarca karşılıklı sloganlar attılar, birbirlerini alkışladılar. “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganına somut bir anlam kazandırdılar.
Bu yılın 15-16 Haziran sürecinin İzmir’de bir diğer öne çıkan yanı, kentte on binlerce üyesi olan DİSK’in bu şanlı mücadele gününü büyük bir kayıtsızlıkla geçirmesi oldu. DİSK şahsında işçi sınıfı mücadelesine vurulmak istenilen zinciri kırmak için başlamış, Türkiye işçi sınıfının 15-16 Haziran’ı bu yıl İzmir’de DİSK’in gündemine giremedi. Dahası, TPI grevini ziyaret etmek için arayan DİSK yönetimine Petrol-İş yöneticileri düzenleyecekleri eyleme katılmalarını önerince “Evet, tabii ki” diyen DİSK yönetiminin eyleme katılmaması, bu konuda bir dönüş bile yapmaması, hatta örgütlü olduğu fabrikalara yürüyüşün iptal edildiğini söylemesi oldu. Bu tuhaf tabloyu sol sosyalist kurumların eyleme olan ilgisizliği tamamladı. Şehrin değişik yerlerinde 15-16 Haziran’a dair etkinlikler gerçekleştiren, hatta bunun için işçileri kendi etkinliklerine çağıran bazı kurumlar böyle bir günü anmak için grevci işçiler tarafından Organize Sanayi Bölgesi içinde gerçekleştirilen yürüyüşe ilgisiz kalabildiler. Bunun en ibretlik örneğini TKP sergiledi. Bir gün önce kendilerinin düzenledikleri etkinliğe işçileri davet etmeleri ve önemli sayıda işçinin etkinliğe katılmasına rağmen işçilerin düzenlediği yürüyüşe TKP sembolik olarak bile katılma gereği görmedi. Bu tablo, söylem ve iddiaları ne olursa olsun, solun önemli bir kısmının sınıftan, onun eylem ve mücadelesinden kopukluğunun yeni bir göstergesi oldu. Bir de eyleme katılıp, buradaki eylemi nasıl büyütürüm, grevleri nasıl güçlendiririm diye bakmak yerine burayı kendini gösterme alanı olarak görenler var tabii.
EMEP’in bir-iki dakikalık kendi kampanyası için konuşma talep etmesi belki kendi başına bir sorun değildi ama eylemde okunan basın metninden çok daha uzun bir metinle eylem içinde eylem örgütlemeye çalışmaları, zaten önden “Kampanyamızın sonuç eylemini yürüyüşte yapıyoruz” türü bir söylemle işçilerin düzenleyeceği eyleme çağrı yapmaları, grevci işçilerin ortaya koyduğu inisiyatifle gerçekleşen, işçilerin kendi grevleriyle tarihi bir direniş arasında politik ve manevi bağ kuran eylemin anlamını bir kenara koyup kendi çalışmalarının duyurusunu esas almaları kimin neyi önemsediği konusunda yeni bir gösterge oldu.
İşçi sınıfı mücadelesi, kendi tarihinden öğrenerek, geçmişte yaratılan deneyim ve geleneğin birikimi üzerinden gelişebilir, güçlenebilir ve daha ileri deneyimler yaratabilir. 15-16 Haziran direnişi bu tarihin önemli kilometre taşlarından biri, belki de en önemlisidir. Ancak sınıf hareketinin zayıflığı, içinde bulunduğu genel hareketsizlik halini aşamaması, böylesi önemli tarihi olayların yeteri ilgiyle karşılanmaması, yol gösterici deneyimlerin bugünlere yeteri kadar taşınamamasına yol açıyor. Bu durum sınıfın genç kuşaklarının geçmişin birikimiyle yeterince buluşamamasının da zemini haline geliyor. Buna sendikal hareketin içinde bulunduğu atıl tablo, sol hareketin görünürde sınıfın mücadele tarihine çok ilgili olan ama bunu günün sınıf mücadelesi ihtiyaçlarından kopuk “tarihsel günler” olarak ele alan yaklaşımı da ekleniyor.
Sınıfın mücadele tarihi, yaratılan deneyimler “geçmişi yad etmek” ya da “propaganda” düzeyinde söylemlerin konusu etmek için değil; güncel mücadeleyi güçlendirmek için önemlidir. Petrol-İş İzmir Şube üyesi TPI ve DYO işçileri, tüm eksiklik ve zayıflıklarına, tüm deneyimsizliklerine rağmen bu yılın 15-16 Haziran’ını buna uygun bir çabayla örgütlemeye çalıştılar. Elbette bu çabalarında Petrokimya İşçileri Birliği ve sınıf devrimcilerini yanı başlarında buldular. TPI ve DYO grevleri ne tür maddi kazanımlar sağlayacak bunu işçilerin mücadelesi ve sınıf mücadelesinin genel seyri belirleyecek. Ama şu ana kadarki mücadele anlayışıyla işçilerin bu maddi kazanımlardan ötesini daha bugünden elde ettiği açık.
İzmir’den bir Kızıl Bayrak okuru