Orta Doğu’da Filistin halkına yönelik soykırım sürerken, ABD ve Rusya Ukrayna savaşı için “barış görüşmeleri” yürütüyor. Bir yanda alevler yükseliyor, diğer yanda Batı, “ılımlı” bir hava yaratıyor görüntüsü vermeye çalışıyor. Ancak bu ılımlılık söylemlerinin gölgesinde dronlar Moskova’yı vuruyor, füzeler Kiev’i hedef alıyor. Barış çağrıları yapan Ukraynalı iki ayrı muhalefet partisi temsilcisi, Alman istihbaratı tarafından açıkça azarlanıyor. Almanya İstihbarat Şefi, “Bu savaş en az 2029’a kadar sürmeli” diyerek, sürecin ne kadar uzun vadeli planlandığını ortaya koyuyor.
Avrupa Birliği de (AB) bu doğrultuda halkı savaşa hazırlama safhasına geçiyor.
AB, savaş, siber saldırılar, iklim değişikliği ve salgın hastalıklar gibi tehditleri öne sürerek, kıta genelindeki 450 milyon vatandaşa “acil durum hazırlığı” çağrısı yaptı.
Yeni kriz yönetim stratejisine göre, halktan en az 72 saat yetecek gıda, su ve temel ihtiyaç malzemeleri stoklaması istendi.
AB Komisyonu, “doğal afetler ve jeopolitik krizler karşısında daha dirençli bir yapı oluşturmayı hedeflediğini” belirtiyor. Ancak bu adımın yalnızca bir “kriz hazırlığı” değil, toplumu uzun süreli bir savaşa hazırlama hamlesi olduğu görülüyor. Plan çerçevesinde hastaneler, okullar, ulaşım ve telekomünikasyon gibi temel hizmetlerin sürdürülebilirliği için yeni kriterler belirlenecek. Üye ülkelerde kritik ekipman ve malzeme stokları artırılacak.
AB’de “Kriz Merkezi” kuruluyor
Yeni strateji kapsamında bir AB Kriz Merkezi kurulacak. Mevcut kriz yönetim mekanizmaları daha entegre hale getirilecek. Sivil-askeri iş birliği güçlendirilecek. AB genelinde polis, sağlık çalışanları, itfaiyeciler ve ordunun katılımıyla düzenli tatbikatlar yapılacak.
Bunun yanı sıra, okullarda “kriz bilinci” oluşturmak amacıyla müfredata yeni dersler eklenecek ve bir “hazırlıklı olunma günü” başlatılacak. İş dünyası için acil durum protokolleri oluşturularak, kriz anında temel malların ve hizmetlerin tedarikinin güvence altına alınması sağlanacak.
AB’nin Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditlerin her zamankinden daha karmaşık ve birbiriyle bağlantılı olduğunu vurguluyor.
Bu “karmaşıklık”, halkın militarize edilmesi ve psikojik alt yapının oluşturulması için de bir bahane olarak kullanılıyor.
AB, yangın söndürme uçaklarından kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehditlere karşı özel ekipmanlara kadar geniş kapsamlı stratejik rezervler oluşturmayı planlıyor.
Bu girişim, Fransa, Finlandiya ve İsveç’in kriz hazırlık politikalarına paralel ilerliyor.
İsveç, geçtiğimiz yıl Soğuk Savaş döneminden kalma sivil savunma planlarını güncelleyerek nükleer saldırılar için halkı eğitmeye başladı.
AB, tüm üye ülkelerin benzer bir hazırlık düzeyine ulaşmasını ve kriz anlarında daha koordineli hareket etmesini sağlamayı amaçlıyor.
Kriz yönetimi adı altında alınan bu tedbirler, en az 2029’a kadar sürmesi planlanan Ukrayna savaşına ve Batı’nın jeopolitik hesaplarına hizmet eden bir altyapı oluşturuyor.
Filistin’deki soykırımın, Suriye’deki cihatçı terörün ve Orta Doğu’daki tüm savaşların da doğrudan sorumlusu olan Batı, geniş halk kitlelerini ve emekçi sınıfları yeni bir topyekün savaş düzenine alıştırmak istiyor. Ortada somut bir tehdit olmamasına rağmen bu seferberliğin halklara dayatılmasını, Batı’nın yeni emperyalist savaş cepheleri açma hazırlığının işareti saymak gerek.