İnsanlık tarihinde kısa bir öykü: Taşköprü - C. El Hayek

Belki insanın insan tarafından sömürülmediği bir yaşamda Taşköprü’nün sakatlanmış 5 gözü de iyileştirilerek, mutlu bir yaşama 21 gözüyle yeniden bakabilecektir. Zira Taşköprü emeğin ürünüdür ve insan emekle insanlaştığı için Taşköprü de insanlığın ortak mirasıdır.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 12 Temmuz 2017
  • 05:56

İlkel toplumların doğa ile ilişkisi hayatta kalma savaşıydı. Bulundukları coğrafyanın özelliklerine göre avlanmak için aletler, barınmak için dayanıksız kısa süreli mekanlar kurmuşlardı. O toplumları anlamak için genelde arkeolojiye başvurmaktayız. İlk insan doğa karşısında daha edilgendir ve faaliyeti yontma, kazma, eritme vb. biçimindedir. Ve bu insanlar birey, aşiret ya da klan olarak ortak bir emek faaliyetinin içindedir. Onlardan geriye kalan her bulgu (taş balta, demir saban, bakır çömlek vb.) tartışmasız ortak bir emeğin ürünüdür.

Sınıflı toplumun doğayla ilişkisi ilk insana göre daha aktif ve tahakkümcüdür. Zira bu toplumlarda artık ilk insanlar gibi kollektif emek yoktur. Ezen ve ezilenler vardır. Uygarlık tarihiyle beraber insanlık kavramı artık sınıfsız toplumlardaki gibi kullanılmayacaktı. İnsan denilince, “Nasıl insan? Hangi insan? Emeğiyle yaşayan mı ya da başkasının emeğiyle yaşayan mı?” soruları günümüze kadar süregelecekti. Bu toplumların doğaya müdahale biçimi de bu minvalde şekillenecekti. Her dönemde biçimi ve şiddeti farklı da olsa doğa karşısındaki tahakküm histerisi öz olarak kalacaktı. Bu toplumlar önceki toplumların baltasını, sabanını, çömleğini alıp geliştirdiler ve bizlere kendileriyle ilgili bilgi edinmek için kazılara gerek kalmayacak bir biçimde sağlam devasa yapılar bıraktılar. Kuşkusuz emek sömürüsünün dolaysız kanıtları olarak da...

Bunların en veciz örneklerinden biri Adana-Taşköprü’dür. 2000 yıla yakın tarihiyle Taşköprü köleci feodal ve kapitalist sistemin eşsiz bir tanığıdır. Taşköprü sadece bir tarihi eser değildir. Zira Taşköprü hâlâ yaşamın içerisindedir ve tarihe tanıklık etmektedir. Bu yönüyle Taşköprü dünyada bilinen kullanıma açık en eski köprüdür. Taşköprü’nün yapımına dair bilinen somut belge ise Adana Arkeoloji Müzesi’nde bulunun Grekçe yazılı bir tablettir. Tablete göre M.S. 384 yılında Roma İmparatoru Hadrian tarafından yaptırıldığı, yapımını ise Mimar Auxentius’un üstlendiği biliniyor. Söz konusu tablette şu sözler yazılmaktadır:

”Gerçek şu ki Auxentius, bu mucize senin iktidarının sayesinde oldu. Nehrin kış akıntısı üzerinde, demirlerle bağlanan bir temcide, sarsılmaz sütun olarak inşa edildi. Bunun üzerine geniş bir yolu gerdin. Daha önceleri, tecrübesiz olan çok kişinin çeşitli teşebbüsleri olmuştu. Fakat onların girişimleri Tarsus Çayı’nın dalgaları için bile zayıf olmuştur. Sen ise buradaki köprüyü, kemerlerin üzerinde, ebediyet için kurmuşsun. Ve hatta taşkın nehir dahi bununla ünlü valiye itaat ediyor...”

Peki gerçekten sadece Auxentius’un mimari başarısının ürünü müdür Taşköprü? Hemen belirtelim ki Taşköprü’nün yapıldığı dönem köleci toplumun, dolayısıyla Roma İmparatorluğu’nun altın çağını yaşadığı dönemdir. Peki nedir Roma’ya köprüler, saraylar, arenalar, kuleler yaptıran güç? Kudretli imparatorlarla başarılı mimarlar mıdır? Şüphesiz ki hayır. Yanıtı açıktır: köle emeği. Egemen sınıflar her dönem kendi tarihlerini yazdıkları için elbette yukarıda bahsi geçen tabletin üzerinde kölelerden bahsedilmesini bekleyemezdik. Toplumsal gerçekçi yazar Bertolt Brecht bir şiirinde bu duruma şöyle değinir:

“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.

Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,

kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar

altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar

Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!

Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?”*

Köprü ilk yapıldığında 310 metre uzunluğunda ve 21 gözlü idi. Yani Taşköprü yüzyıllar boyunca kendisini de yaratan emek sömürüsüne 21 gözle bakıp şahitlik etti. Köleci toplumun bağrında feodal toplumun yeşermesi Roma İmparatorluğu’nun sonunu getirmişti. Feodal dönem boyunca Adana ve Taşköprü sırasıyla Bizanslılar, İslam devri, Selçuklular, Ermeni Krallığı, Mısır Türk Memlükleri, Ramazanoğulları ve Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir. Taşköprü değişik inanç ve kültürlerden medeniyetlere şahitlik etse de esas şahitliğini hangi uygarlık altında olursa olsun yine emek sömürüsü üzerinden yapmıştır. Zira köleci toplumu parçalayan feodal sistem, kölelere yeni bir sömürü sisteminin kapılarını açıyordu.

Yukarıda bahsi geçen bütün bu feodal medeniyetlerin Taşköprü üzerinde ilaveleri ve onarımları vardır. Ama belirtmek gerekir ki ilaveleri ve onarımları yapan, feodal dönemde artı ürün sayesinde gelişen zanaat işçiliğidir. Örneğin köprü üzerinde bulunan, Selçuklu dönemine ait aslan ve ay yıldızlı kabartmalar uzmanlaşan bir işçilik gerektirir. Ayrıca Taşköprü’ye Selçuklu döneminden önce hakim olan Abbasi halifelerinden olan Harun Reşit döneminde ek kısımların yapıldığı bilinmektedir.

Feodal emek sömürüsünün Taşköprü ve Adana üzerindeki son izleri son hakim olan Osmanlı’dan kalmıştır. Osmanlı döneminde kayıtlara göre 1713 ve 1847 tarihlerinde köprüye onarımlar yapılmıştır. Kuşkusuz biz sayfalara “onarımlar” ya da “ilaveler” sözüklerini yazarken, egemen sınıfların tarih anlayışından öte, belirtmek istediğimiz, bu onarımların ve ilavelerin esasen o dönemin yine emekçileri tarafından yapıldığıdır. Ayrıca Taşköprü üzerinde belki milyarlarca defa geçilmiştir. Gerek köleci dönemde, gerek feodal dönemde çeşitli milliyetlerden ve inançlardan insanlar geçmiştir. Ama biz biliyoruz ki inanç ve milliyeti ne olursa olsun ayağı prangalanmış köle ve köle sahibi de (belki de insan pazarında satmak üzere ya da satın aldığı köleyle beraber) geçmiştir. Deri çizmeli ağa da geçmiştir, yırtık çarıklı yoksul köylü de.

Ve en nihayetinde Taşköprü insanlık tarihinin en vahşi ve acımasız dönemi olan kapitalist dönemi de görmüştür. Taşköprü bugüne kadar 21 gözüyle şahitlik etmişti tarihe, lakin acımasız olan kapitalist düzen Taşköprü’nün de 5 gözünü sakat bırakmıştır.**

Yaşar Kemal, Adana üzerinden yeni gelişen kapitalist sistemi Orhan Kemal ile geçirdiği bir günde şöyle tarif eder:

“O gün Adana istasyonuna gittik. Adana istasyonu bir yırtık pırtık insan pazarıdır. Binlerce insan gece gündüz, toprak gibi, o istasyonda kaynaşır durur. İstasyonun önü o zamanlar boştu. Her gün o düzlükte on beş, yirmi köy kalabalığı hasta, sayrı, sıtmalı kaynaşır dururdu. İnsanlıktan çıkmış, kılıktan çıkmış, üstleri başları paramparça binlerce insan… Hayvan hayatından daha aşağı bir durumda… Bir içimlik suya muhtaç insanlar… Orta Anadolu’dan dimdik gelmiş, Çukurova’da hastalanmış, sıtmadan zangır zangır titreyen insanlar…

“Orhan: “‘Bak’ dedi, ‘şair arkadaş, bunlardan yana mıyız, Temir ağadan yana mı?’”

Orhan Kemal Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanında, Taşköprü’yü, yoksul ırgatların tarlalardan şehir merkezine, Adana’nın sıcağında, yırtık pırtık elbiseleriyle toz içinde onlarca saat yürüdükten sonra haftalıklarını almak için gelip konakladıkları yerdir, diye anlatır. Kimisi Taşköprü’nün etrafında açlıktan bayılmış, kimisi sıtmadan ölmüştür. Tanık yine Taşköprü’dür. Taşköprünün genişliği bu dönem 2 fayton geceçecek kadardır. Bu faytoncuları ise Yılmaz Güney’in Umut filminde izliyoruz. Güney, Arabacı Cabbar tiplemesiyle faytoncuların yoksulluklarını ve umutsuzluklarını canlandırmıştır. Yine Orhan Kemal Vukuat Var adlı kitabında Seyhan Nehri etrafında çırçır ve tekstil fabrikalarını, akşam vardiyası çıkışı işçilerin yorgun argın Taşköprü üzerinden geçişini tasvir eder. Taşköprü Seyhan’la Yüreğir’i birbirine bağlamaz sadece. Yokluk yoksulluk içinde Taşköprü etrafında yevmiye işi bekleyen ırgatların Arapça, Kürtçe, Türkçe sesleri birbirine karışır. Yoksulluk kardeşliktir burada. Kardeşliğe köprü olmuştur yine Taşköprü.

Taşköprü geriye kalan 16 gözüyle tarihe şahitlik etmeye devam ediyor. Köle sahibini de gördü köleyi de. Ağayı da gördü köylüyü de. Patronu da gördü işçiyi de... Yani Taşköprü, tarihteki iki kampa her daim şahitlik etmiştir, etmeye de devam ediyor. Şayet ezenler kampında iseniz Taşköprü’nün yanındaki Hilton Oteli’nde Taşköprü manzaralı bir oda kiralayabilir ve Taşköprü’yü yüksekten izleyebilirsiniz. Diğer taraftan ekmeğinizi emeğiyle kazanan ezilenler kampındaysanız Taşköprü’yü adımlayıp aynı otelin manzarasından geçer ve fabrika servisine doğru gidersiniz.

Taşköprü geçmişten günümüze uzanan bir köprüdür. Ama tarih halen de adımlanmaya devam ettiği için Taşköprü geleceğe de uzanmaktadır. Belki insanın insan tarafından sömürülmediği bir yaşamda Taşköprü’nün sakatlanmış 5 gözü de iyileştirilerek, mutlu bir yaşama 21 gözüyle yeniden bakabilecektir. Zira Taşköprü emeğin ürünüdür ve insan emekle insanlaştığı için Taşköprü de insanlığın ortak mirasıdır.

* Bertolt Brecht, Okumuş Bir İşçi Soruyor

** Nehir kıyılarının düzenlenmesi sırasında iki tarafın da sahiline dolgu yapılması nedeniyle, baş tarafları toprak altında bırakılan köprü kısalmıştır.

Kaynaklar:

1) Politik Ekonomi Ders Kitabı, SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi

2) Adana, Nehrin Tacı, Tevfik Taş