Sivas Katliamı’nın 32. yılındayız. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleştirilen planlı devlet katliamında 33 aydın, sanatçı ve ilerici insan katledildi.
Sermaye devleti tarafından organize edilen katliamda Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden ve Madımak Oteli’nde kalan onlarca insan gerici-faşist güruhlar tarafından diri diri yakılmıştı.
Türkiye tarihinin en barbar katliamlardan birisi olarak hafızalara kazınan Sivas Katliamı’nın tetikçileri sürecin başından itibaren devlet tarafından korundu, kollandı. Dönemin devlet yetkilileri katliamı selamlar nitelikte açıklamalar yaparken, düzen yargısı ise göstermelik mahkeme süreçleri ile tetikçilerin arkasında durdu. Açılan kimi davalar “zaman aşımına” uğratıldı, sözde “aranan” kimi tetikçilerin uzun yıllar elini kolunu sallayarak Sivas’ta kendi evinde yaşadığı açığa çıktı. Hapishanedeki tetikçiler bu sene (2025) “ceza süreleri doldu” gerekçesi ile serbest bırakıldılar.
Sivas Katliamı’nda sermaye devletinin karanlık merkezlerinde planlanan katliamın tetikçiliğini ise dinci-faşist çeteler yaptı. Maraş’ta ve Çorum’da sermaye devleti tarafından hayata geçirilen kanlı senaryo Sivas’ta devreye sokuldu. İki yıl sonra Gazi Mahallesi’nde Aleviler, ilerici ve devrimci güçler hedef alındı. Gazi halkının direnişle yanıt verdiği katliamda 22 kişi hayatını kaybetti.
Sermaye devleti aynı yıllarda Kürt halkına dönük birçok saldırı ve katliamın da altına imza attı. Hapishanelerdeki devrimci tutsaklar da hedefte idi. Buca’da, Ümraniye’de, Ulucanlar’da gerçekleştirilen planlı devlet katliamlarında birçok devrimci tutsak yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı.
Türkiye’de sosyal mücadelelerin toplum çapında güç olduğu yıllarda dinsel gericiliğin ve ırkçı-faşist akımların önü emperyalistler ve işbirlikçi sermaye iktidarı eliyle açıldı. Emperyalistler ve sermaye iktidarı bu iki gerici akımda temsil edilen paramiliter yapıları yeri geldiğinde kanlı provokasyonları tertiplemek için, yeri geldiğinde ise işçi sınıfı ve emekçileri mücadeleden alıkoymak için etkili bir şekilde kullandı. Dünden bugüne sayısız katliamda ve provokasyonda etkili bir şekilde kullanılan dinci-faşist akımlar gelinen yerde bir iktidar gücü olarak faşist tek adam rejimi ile temsil edilmektedir. LeMan dergisi üzerinden geçtiğimiz günlerde devreye sokulmaya çalışılan provokasyon göstermektedir ki saray rejiminin bu tür gericilere hala ihtiyaç duymaktadır.
Roboski, Suruç, Ankara Katliamı, Diyarbakır’da yapılan katliam AKP-MHP iktidarının emekçilere sunduğu geleceği ifade etmektedir. Katliamlarla ölüm dayatan rejim, emekçilere açlık ve sefalet dayatmaktadır. Tutuklama terörü, tırmandırdığı faşist baskı ve zorbalığıyla, “Süper talan” yasası ile tarım alanlarını ve zeytinlikleri maden şirketlerine peşkeş çeken teklifleriyle, hayvan katliamın önünü açan yasalarıyla, yangınlarda “Rabbimizin lütfünü” bekleyen ve önlem almayan politikalarıyla gerici-faşist rejim işçi sınıfına, emekçilere, halklara, çevreye, hatta tüm canlı yaşama düşmandır.
2 Temmuz Sivas Katliamı’nın 32. yılında katliamların hesabını sormak için zorbalığa karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmeye!